Üç çocuk çağrısını dinleyen yok; niye dersiniz?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Doğurganlık hızıyla ilgili son veri 2022 yılına ait ve son yirmi yılın en düşük hızının o yıl kaydedildiğini görüyoruz. 2023’ün verisi muhtemelen mayıs ayında açıklanacak. Ama nasıl bir veri geleceği üç aşağı beş yukarı belli sayılır; doğurganlık hızının daha da gerilediğini göreceğiz.

Bunu, doğurganlık hızının bir anlamda öncü göstergesi olan bir veriye, sıfır-bir yaş arası bebek nüfusa bakarak söylüyoruz.

TÜİK’in önceki gün açıkladığı verilere göre sıfır-bir yaş arası bebek nüfus geçen yıl son on yılın en düşük düzeyine indi. 2023’teki bebek nüfus yalnızca 934 bin.

Bebek nüfusta on yıldır belirgin bir düşüş eğilimi var. Bu yaş grubundaki nüfusun toplam nüfus içinde 2014 yılında yüzde 1.65 olan payı geçen yıl yüzde 1.09’a geriledi.

Toplam nüfus neredeyse sabit

Önceki gün açıklanan 2023 yılının adrese dayalı nüfus kayıt sistemi istatistikleri Türkiye nüfusundaki artışın çok belirgin olarak hız kestiğini ortaya koymuştu.

Dün de vurguladık; geçen yılki nüfus artış hızının binde 1.1 gibi çok düşük bir düzeye inmesinde yabancı nüfustaki azalma da rol oynadı elbette ama doğurganlığın azalmasının temel etken olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz.

Bir de tabii ki depremdeki can kaybının açıklanandan çok daha fazla olabileceği, aslında mantıken de böyle olduğu gerçeği var. Deprem çok büyük bir felaket elbette ama aradan bir yıl geçtikten sonra kayıplarımızın sayısını tam olarak bilememek de başka bir acı.

Ne oldu üç çocuk çağrılarına?

Türkiye genç nüfusa sahip bir ülke olarak bilinir ya da bilinirdi. Hani çocukluğumuzda ilkokulda öğrendiğimiz “Türkiye tarımda dünyada kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biri” gibi... O gerçek çoktan geride kaldı. Şimdi de genç nüfus olduğumuz gerçeği geride kalmak üzere.

Doğurganlık hızının düşmemesi gerekirdi ki genç nüfus olarak kalabilelim. Ama olmuyor, doğurganlık hızı giderek düşüyor. Belli bir yıl içinde 15-44 yaş grubundaki her bin kadına düşen canlı doğan bebek sayısını gösteren doğurganlık oranı 2022 yılında 1.61’e gerilemişti. Bu sayı 2023’te muhtemelen 1.5’e doğru gerileyecek, belki bu düzeyin de altına inecek.

Peki Türk halkı niye üç çocuk çağrılarına kulak vermiyor acaba?

Halk bebek sevmekten mi vazgeçti, yoksa bebeğine, çocuğuna iyi bir gelecek veremeyeceğinin kaygısını mı yaşamaya başladı?

Bu ekonomik koşullar var ya bu ekonomik koşullar; bu geçim zorluğu, Türkiye ortalamasına göre iyi sayılabilecek bir gelire sahip olanların bile çocuğuna kaliteli eğitim aldıramayacağını görmesi...

Kendisi iyi bir okul bitirdiği halde aylarca, belki yıllarca iş aramak durumunda kalan insanlar zar zor iş bulup kıt kanaat geçinir hale geldiklerinde çok çocuk sahibi olmaktan kaçınıyorlarsa haksızlar mı?

İşte sıfır-bir yaş arası bebek sayısının eldeki verilere göre (2007’den bu yana) ilk kez bir milyonun altına düşmesinin sebebi budur.

Eksiği Suriyelilerle mi kapatıyoruz?

Türk vatandaşı üç ya da daha fazla bebek bir yana, artık neredeyse hiç bebek yapmamaktan yana. Çoğu genç aileler tek çocuklu zaten.

Ama Türkiye’de geçici koruma statüsüyle yaşayan ve sayılarını tam olarak bilmediğimiz Suriyeli var. Bunların sahip oldukları bebekler, 2023 yılında 934 bin düzeyinde bulunan sıfır-bir yaş arası bebek nüfusa dahil değil.

Suriyelilerin burada doğan kaç bebeği olduğu konusunda da sağlıklı veri yok. Ama yaklaşık iki yıl önce bu sayı 750 bin dolayında açıklanmıştı. Herhalde sayı şimdi milyonu aşmıştır. Tabii ki bu sayıyı geçen yılın 934 binlik sayısıyla karşılaştırmak doğru olmaz. Çünkü geçen yılın istatistiklerinde görünen 934 bin bebek, yalnızca o yıl doğanları göstermiyor. Bu sayının içinde 2022’de doğan, ancak bir yaşını doldurmayan bebekler de var.

Suriyeli bebek sayısı ise çok hızla artıyor. Doğurganlık oranının geçen yıl 1.5’e kadar gerilemesi beklenirken, bu oran Suriyelilerde çok yüksek.

Türkiye’de geçici koruma statüsüyle ya da hiçbir statüye tabi olmaksızın yaşayan milyonlar var ve bunlar genel bir sorun. Belki daha büyük sorun, bu nüfusun doğurganlık hızı.

Türkiye zaten kıt olan kaynaklarını bir de bu nüfusla bölüşmek durumunda. Bunu söyleyince de hemen itiraz sesleri yükseliyor; “Ama onlar da üretime katkıda bulunuyor” diye.

Ne üretim, ne üretim! Ne büyük katma değer yaratıyorlar değil mi! Kaldı ki onların istihdamı Türk vatandaşlarının işsiz kalması gibi bir sonuç da doğurmuyor mu?

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Ya bir de döviz artsaydı? 05 Aralık 2024