Ücretler ve dış ticaret

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

On yıldan fazla bir süre Almanya’nın yüzde 8’i aşan bir cari fazla verdiğini AB’de 3 yıllık ortalamada yüzde 6’lık bir fazlanın aşılmaması yönünde bir kural olduğunu ama Almanya’nın daha yüksek fazla vermeye devam ettiğini biliyoruz. Bir teze göre 2008’e kadar Almanya’da birim iş gücü maliyetleri düşük seyrettiği için hem iç talep ve ithalat talebi zayıf kaldı hem de ihracatta düşük maliyetler nedeniyle fiyat rekabeti avantajı kazanıldı. Ancak 2008-2019 arası ücretler arttığı halde cari fazla sürdü, hatta yükseldi. Esas olarak dış ticaret fazlasından kaynaklanan bu durum –tepe noktasında yüzde 9’a dayanan fazlanın yüzde 7,8’i dış ticaret kaynaklıydı- Almanya’nın belki de birim ücret maliyeti avantajına ihtiyacı olmadığını –üretimin yüksek teknolojili olmasından dolayı ithalatta ve ihracatta fiyat elastikiyetlerinin düşük olduğunu düşünürsek- gösteriyor olabilir. 

Türkiye’de durum farklıydı. Ücretler ve birim işgücü maliyetleri uzun süre işgücü verimliliğindeki artışın üzerinde arttı. Zaman zaman –örneğin 1990’larda- verimliliğin altında seyreden ücret artışları sıklıkla verimlikten kopuyor. Yani ya üzerinde ya altında seyredebiliyor. İşgücü yapısındaki yapısal değişimin de ücret artışları lehinde etki yaptığını, bu etkinin eğitimle de (kısmen) açıklanabildiğini, kriz dönemlerinde dönüşümün daha da belirgin hale geldiğini çünkü işten çıkarmalar sırasında genelde verimli çalışanların işte tutulduğunu saptayabiliyoruz. 

Birim işgücü maliyetleri daha düşük olsaydı, özellikle ihracatın fiyat elastikiyetinden dolayı, daha düşük dış açık verilebilir miydi veya verilebilir mi? İlk bakışta doğru gibi görünen bu tezin –çünkü kompozisyon Alman ekonomisine hiç benzemiyor- genel dengede doğru olmama ihtimali yüksek. Almanya ücretleri artırarak ithalat talebini canlandırmayı ve maliyetler yükseleceği için ihracat hacmini de daraltmayı, bu yolla aşırı dış ticaret fazlasını eritebileceğini düşünebilir. Burada durum tam tersidir. Üstelik fiyat etkisi nedeniyle hacim daralsa bile Almanya’nın dış ticaret fazlası yükselen ücretler nedeniyle çok fazla erimeyebilirdi ve zaten bu olsa olsa yüzde 8,5 fazla yüzde 6’ya daralsın diye yapılabilirdi –ki zaten bu daralma gerçekleşti.

Ancak bu mekanizma ters yönde çalışmaz ve zaten Türkiye’de birim ücret maliyetini düşürmek çözüm değil. Öncelikle tüketime alışmış, göçmenlerle birlikte yaklaşık 100 milyonluk bir nüfus ve güçlü iç talepten bahsediyoruz. Ayrıca iç talebi tetikleyen en önemli kalem ücretler değil; hiç olmadı. Enflasyonun nedeni de ücretler değildi ve şimdi açık ki hiç değil. Esasen işsizlik hayli yüksek seyrediyor. Artan borçlanma talebi hane halkı harcamalarını en çok kredi mekanizmasının ve bazı dönemlerde kamu harcamalarının tetiklediğini gösteriyor. Ücret sepetine bakarken transfer harcamalarını da dâhil etmek gerekiyor ama asıl transferler sermaye sahiplerine yapıldı. Ayrıca kayıt dışı ekonomiyi de göz önüne almak şart. Öte yandan, efektif döviz ihtiyacına gelirken dış ticaret açığının cari açığa tam olarak tercüme olmasına engel olan en önemli kalemi, turizmi de unutmamak lazım. Sonuçta ne kur tek başına ihracatı artırabilir ne de düşük birim ücretler bu sonuca götürür.  

Dış ticaret açığında sınırlı bir daralma için birim ücret maliyetlerini düşürmeye çalışmak ekonomi politik açısından adil değil ve siyasi açıdan sürdürülemez. Saf ekonomi açısından bile cazip bir yol olmayabilir. İhracatı artırıp ithalatı azaltmak amacıyla atılacak bir adımın ilk etabının ithalatın bileşimini/maliyetini düşürmeye çalışmak olduğu da söylenebilir. Son ürün olarak ihracat kalemlerine işaret etmek ve buradan başlamak akılcı görünmüyor ama biraz farklı düşünmek şart. Belki de “ihraç ikamesinin” zamanı geldi. Ne tür mallar ihraç ediyoruz? Neleri ihraç etmeliyiz? Düşük ücretler/yüksek kur talep etmeden de ihracatı düzenli biçimde artıran ülkeler var. Belki sürekli kurdan, ücretlerden, teşvik eksikliğinden yakınmayı bırakıp önemli konulara el atmanın zamanı gelmiştir. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Türkleşme ve laiklik 03 Aralık 2024
Nazizm ve Katoliklik 26 Kasım 2024
Cumhuriyet ve özgürlük 19 Kasım 2024
Trump 12 Kasım 2024
Geçmişe bir yolculuk 29 Ekim 2024
Laiklik ve sekülarizm 15 Ekim 2024
Devrimlerin devrimi 01 Ekim 2024
Bir kez daha sekülarizm 24 Eylül 2024