Umut var mı?

Ekin Al
Ekin Al Yeni Bir Ekonomi

Sevgili Okur merhaba, bugün yine bir gazetede pek görülmeyen bir şey yapıyor olacağım ve içsel bir karşılaşmayı, biraz da kendimi sorgulamayı size açmayı ve buna sizi de davet etmeyi hayal ediyorum. Bugün benim doğum günüm. Bu dünyada var oluşumdan beri dünya kendi etrafında bir tur daha dönmeyi tamamladı. Gençlik hanemden bir sayı daha eksildi - ki genç tanımı bugün büyük bir ötekileştirme aracı olduğu için çok da üstlendiğim bir kimlik değil ama bu başka bir yazının konusu olsun.         

Her doğum günü beraberinde bir içsel sorgulama da getiriyor sanırım. Ben ne yapıyorum neredeyim ve dünya için kimim? Hikayemde ne var? Neye hizmet ediyorum? Özellikle benim gibi etki odaklı çalışmalar yapıyorsanız sıkça sorduğunuz bir soru da peşinizi asla bırakmıyor: Her şeyin bu kadar kötücül olduğu bir dünyada boşa kürek çekiyor olabilir miyim?          

Aslında her şey tam olarak da umutla kurduğumuz bağ üzerinden şekilleniyor. Yeni yaşın romantizminden midir bilmiyorum ama umut üzerine daha çok konuşmamız gerektiğine inanıyorum belki de bugün elimizden çalınmasına en çok incindiğim şeyin bu olmasına da biraz güceniyorum. Ama bugün umutla kurduğumuz ilişkinin mekanizmasının da bilinçli bir şekilde bozulduğuna inanıyorum tıpkı ütopyalara yapıldığı gibi umudun da itibarsızlaştırıldığı ve masalsılaştırıldığı bir gerçekliğe itildiğimizi görüyorum. Burada bahsetmek istediğim elbette amansız ve duraksız tüm olup biten bu yangın yerinde oturup pencere kenarında umutla iyiliği beklemek değil bir eylemle gelebilecek umudu görmek. Tam da burada umutla olan bağımızı yitirdiğimizde umuda yönelik eylem gücümüzü de daha iyi bir dünya için çabalamaya dair iç sesimizin de umudumuzla birlikte alınıp götürüldüğünü hissediyorum. Burada ince bir ayrıma dikkat etmek gerekiyor sanırım. Umudun bugünün gerçeklerini paspas altı etmesine izin vermeden ama onunla kurduğumuz eyleme dayalı bağı yitirmeden bu karanlıkta yol almak zorundayız sevgili okur. Yaşanabilecek bir dünya, gülünebilecek bir kahkaha ve kendi yaşamımızdan daha haysiyetli bir iz bırakmak için ihtiyacımız olanın bu olduğuna inanıyorum. Onarım Atölyesi Podcast kaydında sevgili Fulden Erden umutla ilgili şöyle demişti:           

“Bir yanım şunu düşünüyor millet bu kadar dert içindeyken ne umudu, bu kadar zorlukla karşılaşırken her gün yeni bir krizin içinde yaşadığımızı görürken umuda dair söz söylemenin nasıl bir karşılığı olur diye düşünüyorum. Hatta bazen soruyorum arkadaşlar gerçekten umutlu bir söz mü söylememiz gerekiyor diye. Çünkü toksik pozitiflik denen şey aslında bir eleştiri. Sürekli umuda vurgu yapıp gerçekliği pas geçmeye dair bir durum. Fakat bununla birlikte umudun bir sorumluluk olduğunu düşünüyorum. Umut sadece bir gün kapıyı açıcaz ve artık o gün umutlu hissedicez gibi bir şey değil. Keşke öyle olsaydı her kapıyı açardık ama maalesef öyle değil. Umut biraz inşa ettiğimiz bir şey. Umutlu düşünmeyi inşa etmemiz gerekiyor. Ben de bunu bir sorumluluk olarak görüyorum. Nasıl bir dünyada yaşamak istediğime dair söz söylemezsem hiçbir şey anlatmazsam o zaman ne anlamı var benim nefes almamın benim yaşamamın?”          

Tam da böyle değil mi?  Tam da bu soru: Ne anlamı var? Hakları, doğruyu, adil ve hakkaniyetli olanın hikayesini anlatmazsak her yeni günde eylemlerimizle kendimizi ve sistemleri buraya doğru çekme gayretini ortaya koymazsak bizden geriye ne kalır? Burada mesele dünyayı ben kurtaracağım demek de değil sevgili okur, mesele tam da kahraman bakış açısına girmeden daha haysiyetli bir dünya istemek buna giden yolu eylemlerle döşemek. Bugün gittikçe artan yoksulluk, açlık, eşitsizlik, hak ihlalleri, çevresel çöküşler. Koca bir karanlık. Peki ışığı açmak için yerinden kalkan var mı? Siz elbet birisi ışığı açar diyenlerden misiniz? Yoksa aslında karanlıkta güzel olabilir diyenden mi? Yahut ışığı nasıl aşabiliriz diye soranlardan mısınız? En iyisi gelin lambanın düğmesini arayanlardan olalım çünkü aslında mesele bu kadar ortada. Tıpkı karanlık bir odada el yordamıyla bulabileceğiniz bir lamba tuşu gibi. Orada tam hissettiğiniz düşündüğünüz yerde. Bilmek için görmenin gerekmediği hissetmenin gerektiği bir noktada. Tıpkı daha adil, hakkaniyetli ve haysiyetli olmak gibi. Her şeyi içeriye dönmek ve o lamba tuşunu hissetmek gibi.         

Hadi en azından şöyle bir aramaya başlayalım!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Distopyadan ütopyaya! 25 Kasım 2024
Masal bu ya... 16 Eylül 2024