Volatilite çağında sürdürülebilirliği sağlamak

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Hayatımızda dijitalleşmenin ardından verinin merkezi bir yere oturması nedeniyle verilerimizi koruma konusunda müthiş bir çaba içindeyiz. Kesintisiz güç kaynakları ile ilgili Eaton bültenini okurken verinin korunması kadar enerjinin sürekli bulunmasının önemini bir kez daha hatırladım.

Elektrik şebekeleri ile ilk tanışmanız kaç yaşınızda oldu? Bizim kuşak iki üç yaşında prize elini ya da metal bir şey sokarak bunu yapmadıysa bundan birkaç yıl sonra benim gibi televizyon aldığı için elektrik şebekesiyle tanışmıştır. Bir komşumuzun Almanya’dan getirdiği televizyonun fişini prize taktığımızda televizyonun karlı ya da çocuk aklıyla karıncalı şeklini görerek elektriğin bu cihaza can verdiğini anlamıştım.

Şimdi düşünüyorum da, herhalde o tarihte yine yurtdışından gelen pilli radyo dışında elektrikle çalışan bir şeye sahip değildik. Buzdolabını daha sonra aldık, diye hatırlıyorum; evde tel dolap vardı ve alışveriş günlük yapılırdı. Elektrik süpürgesi yerine GırGır dediğimiz aracı kullanırdık; klasik süpürgeye göre mucizevi sonuçlar yaratıyordu. Hemen hemen aynı dönemlerde yine Almanya’dan amcam kayıt yapabilen makara bantlı teyp getirmişti. Çocukluk yıllarımda kardeşimle şarkı söyleyip kayıt yaptığımız bu cihaz daha sonra bozuldu ve banttan kasete döndüğümüz için o kayıtlar buharlaştı. Belki de o makaraları yuvarlayıp bantları ortalığa saçarak biz onları tahrip ettik. Çocukken oyuncağımızı kendimiz yaratmak zorundaydık.

Televizyonu takip eden bu yılların unutulmaz aracı ise, regülatördü. 1970’lerin ortasında regülatör, bizim gibi elektrikle çalışan cihazlara geçiş yapan Türkiye toplumunun elektrik şebekesi üzerinde yarattığı yükü dengeleyen bir araçtı ancak bizim yaşımızdaki çocuklar için farklı bir anlamı vardı. Elektrik faturası yüksek gelmesin diye televizyonu karanlıkta seyrettiğimiz o yıllarda, regülatörün ışıklı açma/kapama düğmesi kırmızı ışığı ile bize “bakardı”. Işıkları kapatmamızın nedenlerinden biri de, televizyonun ışığı ile aydınlanırken elektrik sarfiyatımızı bu şekilde azaltmanın elektriklerin kesilmesini engelleyeceğini düşünmemizi sağlayan batıl inançtı.

O yıllarda elektrikler sık sık kesilirdi. Gece televizyon seyrederken kesilirse, önce televizyon kararır; sonrasında regülatörün ışığı yavaş yavaş sönerdi. Sanki bizden ayrılmak istemiyor gibi bir hali olurdu. Elektrik gelince yeniden aramıza döneceğini bilirdik ancak elektrik kesildiğinde zorlu bir görevi de yerine getirmemiz gerekirdi. Karanlıkta kalkar ve regülatörü kapatırdık. Annem endişelenirse, televizyonu da açma/kapama düğmesinden kapatırdık.

O yılların çarpıcı özelliklerinden biri de, televizyon kumandası çağında evin reisliği ile televizyona kumanda etmek arasında doğrudan bir ilişki varken regülatör çağında yedi sekiz yaşlardaki çocukların bu işleri yapmasına izin veriliyordu. Bunun nedeni anne ve babamızın zaten yapacak işlerinin olmasıydı. Bizi yetiştirmek için biri evde diğeri işte yoğun bir biçimde çalışıyordu. Bu arada yeni ortaya çıkan şeyleri anlamadıkları için bize denetiyorlardı. Türkiye o yıllara göre ne kadar değişmiş, değil mi?

Değişimi yaşarken fark etmiyoruz

Bu değişimi yaşayan biri olarak 20 yıl kadar sonrasında kısa süre bilgisayarcılık yaparken bilgisayar sattığımız kişilere ve şirketlere kesintisiz güç kaynağı (UPS) almaları gerektiğini de anlatıyorduk. En çok kullandığımız marka, Tunçmatik’ti. Turuncu rengi ile hatırladığım farklı büyüklükteki cihazlar, elektrik kesildiğinde masaüstü bilgisayarlarda bir süre daha çalışmayı sağlamakla kalmıyor, frekans değişimlerinin ekrandaki görüntü veya bilgisayar donanımına zarar vermesini de engelleyen bir dengeleme sağlıyordu. İyi cihazlardı ve 1990’ların ortalarında kişisel bilgisayarlar (PC) çok yaygınlaşmadığı için belki de tekti. Yıllar sonra Tunçmatik CEO’su Mehmet Özer ile tanıştığımda, babasının kurduğu regülatör işinden oraya geldiklerini anlattı ve bugün kendisi şirketi güneş enerjisi ekseninde ilerletiyor.

Ben kısa bilgisayarcılık dönemimin ardından PC kullanabildiğim ve yabancı dilim olduğu için basında kendime yer bulduğumda enerji ve kesintileri yine hayatımın içinde bir yere sahipti. Bağcılar’daki Milliyet binasında yer alan Finansal Forum’da çalışırken elektrikler kesilirdi ve “Ama ben kaydetmemiştim” şeklinde veya benzeri bir çığlık duyardık. Binadaki ekip sürekli büyüyordu ve teknik servisin yapacağı bir güncelleme kaynaklı bir kesinti olacaksa, bu serviste çalışanlar katları dolaşır ve “Yazılarınızı kaydedin, elektrikleri keseceğiz” diye bağırırlardı. O yıllarda bu deneyimi yaşamamızı sağlayan patronumuz Aydın Doğan’dı.

Daha sonra Informationweek’e transfer olup Doğan Burda Rizzoli (DBR) dergi grubuna geçince böyle bir sıkıntı kalmamıştı. 2000’lerin başına gelmiştik ve binayı Dışbank ile paylaşıyor olmamızdan dolayı güçlü bir enerji altyapısına da ortaktık. Bankanın kesinti yaşamaması gereken operasyon merkezini destekleyen kesintisiz güç kaynakları bizim de bilgisayarlarımızda güvenle çalışmamızı sağladı. Milliyet binasında güncelleme yaparken “yazınızı kaydedin” dediklerinde kurulan kahve odalarında kahve otomatlarından aldığımız kahveyi içmeye giderken artık kahve içmeye giderken yazımızı kaydetmeye bile ihtiyaç duymuyorduk. Güvendeydik.

Hadımköy’deki bu binadan Hürriyet binasına geçerken bu huzur ve güven ortamı son buldu. İlk grup ile birlikte kesintisiz güç kaynaklarından birini de götürmeye karar vermişler ve teknik servisteki arkadaşlar bütün donanımı yükleyip götürmüşler. Ancak bir şeyi unutmuşlar: Sistemin kurulduğu tarihten sonra teknolojinin gelişmesi ve fiyatların düşmesi ile birlikte herkesin daha rahat çalışabilmesi için daha güçlü bilgisayarlar ve daha büyük monitörler satın alındığı için, bu taşınmanın ertesi günü herkes bilgisayarlarını açınca kesintisiz güç kaynağı kaldırmıyor ve bütün bina elektriksiz kalıyor. Işıklar yanıyor ama bilgisayarlar çalışmıyor çünkü sunucu ve routerlar da bu kesintisiz güç kaynağı sistemine bağlı. Sorunu bir gün boyunca çözemediler ve muhtemelen bankanın operasyon merkezi en düşük skorunu yaptı. Bunun sonrasında teknik servisteki arkadaşlar bütün katları dolaşıp bilgisayarların teknik özelliklerini kağıtlara not alarak envanter oluşturmayı akıl ettiler. O zamanki patronumuz Aydın Doğan’ın medyadan tamamen çıkması ile tarih olan bu hikâyeleri not düşüyorum ama bunun tek nedeni anılarımı yazmak değil.

 


Bugünün sorunları bizleri bekliyor

Zaman içinde hayat akar ve birçok güncelleme hayatımızı değiştirirken, bu tür envanterleri kaybediyoruz ve aslında ne olduğumuzu unutuyoruz. Bu olgu, değerimizi unutmak olabildiği gibi ne kadar değersizleştiğimizin ve yetersizleştiğimizin farkında olmamak şeklinde de karşımıza çıkabiliyor.

Bugün belki yukarıda saydığım örnekleri aştık ama başka sorunları fark etme ve çözme konusunda bir beceri geliştirmiş değiliz. Daha önce de yazmışımdır; konuştuğum bir internet servis sağlayıcının yöneticisine elektrik kesintileri olması durumunda ne yapacaklarını sorduğumda “merkezlerine güç kaynağı ve jeneratör yatırımı yaparak önlem aldıklarını” söylemişti ancak evlerde elektrik kesilince kablosuz modemlerin çalışmayacağını hatırlattığımda bir yanıt verememişti. Laptoplar bataryaları sayesinde elektrik kesikken de çalışabiliyor ancak çoğunda Ethernet girişi olmaması, bu koşullardaki basit çözüm olan kablolu bağlantıyı uygulanamaz hale getiriyor. Masaüstü bilgisayarlarda bu olanak var ama elektrik kesikken onları çalıştırmak için de kesintisiz güç kaynağı ya da jeneratör benzeri bir lokal enerji çözümünün bulunması gerekiyor.

Benzer bir şebeke sorunu da grid dediğimiz büyük enerji şebekesi ile ilgili olarak karşımızda duruyor. Özellikle sürdürülebilir enerjide yatırımları ile dikkat çekici bir artış gösterdi ve rüzgâr ile güneş enerjisi yatırımcıları daha fazlasını yapmak için devletten destek istiyor. Köylerin mahalleye çevrilmesi ile Hazine’ye geçen köy ortak alanları ve meralar bu oyuncuların radarında. Ancak bu yatırımların şebekeye hangi bağlantı noktaları üzerinden dâhil olacağı konusunda sorunlar var. Yatırımcılar ve bu projelerin yönetiminde yer alanlar gerçekleri konuşmak ile otoriteyi kızdırmamak arasında ince bir çizgide dans ediyor. Kağıt üzerinde çözülmüş gibi görünen bu sorun, fiziksel dünyada o kadar kolay çözüleceğe benzemiyor. 

Fortune Türkiye dergisinde çalışırken Siemens için yaptığım sponsorlu çalışmaların birinde enerjinin uzak mesafelere iletildiği sistemlerin tasarımında yüksek gerilim doğru akım (HVDC) çözümünün sağladığı faydalar üzerine bir yazı yazmıştım. (Tabii, Almanlar bu işlerden anlamadıkları için bu konuları düşünürken bizim böyle basit problemlerle uğraşmamamız doğal.) 

Aslında Almanya’nın bir ucundan diğerine elektrik nakledebilmek için bunun yapılması zorunluydu yoksa şebekenin kararlılığını sağlamak zordu. Bir Nikola Tesla taraftarı olarak özellikle üzerinde çalışmaktan zevk aldığım bir konu olmuştu. Bunu neden yazdığımı anlamak için, Sütlüce’deki Dijital Deneyim Müzesi’ne gidip Tesla’nın hayatını inceleyebilirsiniz. Bütün bunları neden yazdım? 

İki nedeni var. Birincisi enerji arzı, insanların hayatları ve işlerini değiştiren temel bir faktördür ve kişiler ile toplumun nasıl yaşadığını belirler. Bunu anlarsanız, finansal politikaların sadece Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in çok güzel sunumlarında yer verdiği rakamlardan fazlası olduğunu da anlarsınız. 

İkinci neden ise, Eaton’ın kesintisiz güç kaynağı seçerken dikkat edilmesi gereken konularla ilgili rehber çalışması ile karşılaşmış olmam. Bu yazıda arka planda yer alan bu cihazların nasıl seçilmesi gerektiğini anlatıyor. Yazı çok uzadığı için sadece maddelerini aktaracağım ama öncesinde bir noktaya daha dikkat çekmek istiyorum. 1970’li yıllarda yüksek enflasyonda yaşamış Türk şirket ve insanlarının o günleri hatırlamamalarına dayanan birikimsizlik ve düzeysizlik, bugünkü sorunları doğru değerlendirmeyi becerememelerine neden oluyor. Bunu hatırlayamayanın ise, 100 yıldan uzun bir süre önce Kurtuluş Savaşı’nın nasıl kazanıldığını kavraması daha da imkânsız olacaktır. Umarım, bu yönde de bir elektrik oluşur. Eaton’ın kesintisiz güç kaynağı seçme maddelerine gelirsem, üzerinde biraz oynadığım başlıklar şu şekilde sıralanıyorlar: 

1. Korumanız gereken cihazları belirleyin

2. İhtiyacınız olan koruma düzeyini göz önünde bulundurun

3. Güç gereksinimlerini anlayın

4. Çıkış sayısını kontrol edin

5. Gürültü tolerans seviyesini göz önünde bulundurun  

6. Tesisatınızı planlayın

7. UPS’e hızlı erişim için ekranlı modelleri tercih edin 

8. Garanti süresini- kontrol edin

9. Yazılım ile güçlendirilmiş koruma sağlayın

Bunları yaparsanız ekonomiyi bile düzeltebilirsiniz.

    

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar