Faruk Türkoğlu’nu farklı kılan özellikler

Yazı insanı ve yazarların “gizli iç dünyaları” olmaz… Faruk Türkoğlu da “yazmak içimizi kazmaktır” sözünü doğrulayanlardan biriydi. Her ânında içini kazar, düşündüklerini sorgular, yeni düşüncelere erişir, her ustanın yaptığı gibi bildiklerini yazıyla paylaşır; ertesi gün paylaşabileceği yeni bilgilerin izini sürerdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Faruk Türkoğlu’nu farklı kılan özellikler

RÜŞTÜ BOZKURT

BİZİM kuşak biraz da ideolojik bilincin dürtüsüyle gazete okumayı ekmek kadar önemsemişti: Nadir Nadi’den Cevat Fehmi Başkut’a, Burhan Felek’ten Refi’i Cevad Ulunay’a, Çetin Altan’dan İlhan Selçuk’a, Metin Toker’den Ali İhsan Göğüş’e, Sadun Tanju’dan Mümtaz Soysal’a, Uğur Mumcu’dan Hasan Pulur’a, Rauf Tamer’den Nazlı Ilıcak’a kadar değişik pencerelerden bakan çeşitli, renkli ve zengin bir yazı insanının düşüncelerinden beslenerek büyüdük.

Günaydın gazetesinin yönetici ekibi Anadolu’da “yerel gazete deneyimine” karar verdiklerinde, on yıllık öğretmenliği bırakarak, Eskişehir’deki Sonolay’ın yönetimini üstlendim. Yerel gazetede üç yılda öğrendiklerimi, oluşturduğum hafızayı okuduğum iki yüksek öğretim kurumunun bile veremediğini söylersem abartılı bir değerlendirme yapmış olmam.

Sonolay’ı yönetirken iş nedeniyle sıklıkla İstanbul’a gelmem, Günaydın’ın yöneticileriyle görüşmeler yapmam gerekiyordu. Günaydın’ın Küçükkuyu’daki yazlık kampı İdatur’da tanıştığım Necati Doğru’ya mutlaka uğruyordum. Necati Doğru’nun yönetiminde ekonomi haberlerini Faruk Türkoğlu, Umur Talu ve Zeynep Atikkan hazırlıyordu.

Faruk Türkoğlu, Maden-İş Sendikası Toplu İş Sözleşmesi uzmanlığından, Umur Talu da Demiryolları İşçi Sendikaları’ndan gazeteye gelmişti. Zeynep Atikkan Londra’da doğmuş, Paris’te siyaset bilimi, Bordeaux’da gazetecilik öğrenimi görmüştü.

Faruk Türkoğlu, lisede Almanca eğitim aldığı için Almancaya da İngilizceye de hakimdi. Umur Talu’da Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nü bitirmişti. Faruk Türkoğlu’nun görevi yabancı gazetelerdeki ekonomi haberlerini Günaydın okuyucularının anlayabileceği dille aktarmaktı.

“Şeytan ayrıntıda gizlenir” diyen halkın akıl birikimini unutmadan küçük bir not eklemem gerekiyor: Faruk Türkoğlu’nun, TKP üyesi olduğu iddiasıyla, polis tarafından arandığı dönemlerdi. Durumu yakından bilen Necati Doğru, Günaydın’ın sahibi Haldun Simavi’ye durumu olduğu gibi aktarmıştı. Gazete yöneticisi ve sahipliğinin ne anlama geldiğini kavramamız için Simavi’nin yanıtını paylaşalım:

“Evladım işi yöneten sensin. Polis alacaksa evine gider oradan da alır, gelip gazeteden de alır. Sen işi iyi yapacağına inanıyorsan yararlanabilirsin” demişti.

Bizim kuşağın doymak bilmez bir zihinsel iştahla gazete okuyucusu olduğu dönemde, gazete yöneticileri ve sahipleri, insanların kim olduklarıyla ilgili değildi; ne yaptıklarına bakıyordu.

İLKELERDEN KALESİ VARDI

FARUK Türkoğlu ile yazar-okuyucu ve arkadaş ilişkimiz 1973 yıllarından bugüne kadar sürdü. Kendisini yakından tanıyanlar, O’nun beş özelliğini onaylayacaktır:

1- İşine saygı ve kanının son damlasına kadar iyiyi yapma sorumluluğu: Sadece meraklı değildi; meraklarının izini kararlılıkla süren insandı. Temennilerinin tutsağı olmaz, zihnindeki varsayımlarını başka pencerelerden değerlendirenleri alıcı bir ruhla izler; çeşitlilikten ve renklilikten yararlanarak düşüncelerini zenginleştirirdi. Yazı insanı ne kadar çok çalışırsa, okuyucusunun o kadar kaliteli düşünceye ulaşacağı ilkesinden hiç ödün vermezdi. Herkese örnek olabilecek sorumluluk duygusuna sahipti, kendi egosunu şişirenlerden değildi.

2- Zamana kıymasını bilen ve bitmez bilmek bir enerjiyle çalışkanlığı: Geride bıraktığı eserlerini alıcı bir ruhla okuyanlar, her alanda farklı değerlendirme yapabilir; ama bir konuda yapmazlar: Toplum için zamana kıymasını bilen ender insanlarımız arasındaydı. Bitmek bilmez bir heyecanla beslenen, kendini sürekli yeniden üreten enerji yüklü yaradılıştaydı. Yakınında bulunanlar, birlikte yoldaşlık yapanlar hakkını verecektir; çalışkanlığı karşısında saygı duymamak mümkün değildi.

3- Her yerde ve her zaman hayata ve çevresine değer katma kararlığı: Sağlam bir uygarlık tasavvurundan beslenen, hayata anlam katmanın üretken olmaktan geçtiğini bilen, bildiklerinin de gereklerini yerine getiren insandı. İlk kez Necati Doğru’dan duyduğum, “Kendisine, çevresine ve hayata değer katan insan” tanımı, tam da Faruk Türkoğlu’nu anlatıyordu. Hiçbir işini “….miş gibi” yapmazdı; bu konuda ihmalkar davrananları da sakin üslubuyla tenkit ederdi.

4- Seslendiği kitleye saygısı, başkaları için olma özverisi: Çok önemsediğim, hayran olduğum özelliklerinden biri de, en karmaşık bir olayı, hedef kitlesinin diline aktarmadaki becerisiydi. Sümer Rahibinin, “Sen başkaları için değilsen, nesin ki?” sorusunun günümüzdeki çok yerinde yanıtıydı. İnsanlar düşüncelerini sorgulasın, akıllarını bir başkasına emanet etmesin diye gerekçeler ve kanıtlar üreterek, geride yazılı belgeler, eserler bırakarak anlamlı bir hayatı tamamladı.

5- İlkelerinin kalesinde ödün vermez direnci: Yaptığı işleri değerli ve anlamlı kılan özelliği, ilkeli olmasıydı. İlkeleri nedeniyle, net olarak tanımlayabileceğiniz bir insandı. Size hangi sınırlardan sonra katılmayacağını biraz tanıdıktan sonra kavrardınız. O nedenle, geride “keşkeler” bırakmadan sonsuz yolculuğuna çıktı…

içini kazardı

Yazı insanı ve yazarların “gizli iç dünyaları” olmaz… Faruk Türkoğlu da “yazmak içimizi kazmaktır” sözünü doğrulayanlardan biriydi. Her ânında içini kazar, düşündüklerini sorgular, yeni düşüncelere erişir, her ustanın yaptığı gibi bildiklerini yazıyla paylaşır; ertesi gün paylaşabileceği yeni bilgilerin izini sürerdi. Erdemli olmanın ilk koşulu, kendimize fren koymasını bilmektir. Kendisiyle baş edemeyen insan erdemli olamaz. Faruk Türkoğlu, her zaman kendi iç dünyasına yolculuk yapan, içinde farklı şeyler bulan, onu herkesle paylaşan cömert insanlarımızdan biriydi. Yaşadıkça kendisini özlemle anacağız…