Demokrat Parti Ekonomik İşler Başkanı Şahinalp: Dövizde yüzde 40 şartı ertesi gün kalkacak

EKONOMİ, yaklaşan seçimler öncesi siyasi partilerin ekonomi kurmaylarının görüşlerini sayfalarına taşıyor. Bu hafta ‘Ekonomi Kurmayları’ndaki konuğumuz Demokrat Parti Ekonomik İşler Başkanı Bülent Şahinalp.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Demokrat Parti Ekonomik İşler Başkanı Şahinalp: Dövizde yüzde 40 şartı ertesi gün kalkacak

Maruf BUZCUGİL-Hüseyin GÖKÇE

Demokrat Parti Ekonomik İşler Başkanı ve Genel Başkan Yardımcısı Bülent Şahinalp, iktidara gelmeleri halinde öncelikle kamu maliyesine ilişkin hasar tespit komisyonu kurulacağını belirtirken, aynı gün ihracatçının döviz gelirini yüzde 40’ını bozdurma şartının kaldırılacağını bildirdi. 6’lı Masanın ekonomiyle ilgili oluşturduğu takımda yer alan Şahinalp, finansman modellerini de içeren deprem raporunun önümüzdeki hafta liderlere sunulacağını söyledi.

-6’lı masanın deprem felaketine yönelik ne gibi çalışmaları var? Yaraların sarılması için neler öngörüyorsunuz?

Biliyorsunuz, Ortak Politikalar Mutabakat Metnini deprem felaketinden öne hazırlamıştık. Şimdi metnin ekonomiyle ilgili bölümünü yazan 6 kişi yeni bir çalışma yapıyoruz. Şu ana kadar 6 toplantı yaptık. 3 ya da 4 bölümlü bir rapor hazırlayacağız. Birinci bölüm depremin yaşandığı bölge ve acil yapılması gerekenler. Çadırdan, konteynerden başlıyor, kalıcı konutlardan eğitim, sağlık, altyapı yer alıyor. İkinci bölümde finansman var. Yani Strateji ve Bütçe Başkanlığı maliyetin 103 milyar dolar olduğunu açıkladı. Bizim çalışmamızda ise bunun tutarı 150 milyar dolar olarak görünüyor.

-Finansman kısmında ne öngörülüyor?

Evet, bunu nasıl yapacağız bölümü var. İşin bir de yardımlar, vergiler ve borçlanma bölümü önemli. Uluslararası donörler toplantısı vardı. Oradan gelen bir miktar finansman gelecek ama merkezi hükümete değil, mahalli idarelere bir plan dahilinde verilecek.
Zaten Strateji Bütçe Başkanlığı durup dururken raporu açıklamasının nedeni, donörler toplantısı öncesinde bu rapor istenmesiydi. O yüzden hızla hareket edip raporu hazırladılar.

-Ne zaman tamamlıyor?

Bunu bitirmek üzereyiz. Ayrıca deprem yaşanmamış ama risk olan başta İstanbul olmak üzere fay hattı üzerindeki, bölgelerde yapılması gerekenlerle, dönüşüme ilişkin unsurlar da yer alıyor. Yeni konutların yapılması, eskilerden uygun olanların güçlendirilmesi, bölgedeki sanayinin seyreltilmesi için önerilerimiz var.

Bir yandan da 11 ildeki yıkıntıyı kaldırmanın bir yolu da sanayinin ayağa kaldırılmasıdır. İş ve istihdam yaratacaksın ki şehirler ayağa kalksın. Burada da bir sıkıntı, tehdit var. Buralarda ne yapabiliriz, hangi teşviklerle bölgeye kayışı nasıl destekleriz böyle bir rapor olacak.
Tahminim 50 sayfa civarında olur. Biz liderlere gelecek hafta sonuna liderlere sunacağız. Liderler tamam dediği zaman deprem sunumu yaparız diye düşünüyoruz.

-Deprem konutlarının inşasına çoktan başlandı, sizin öngörünüze göre hangi maliyetle ne kadar sürer yapım işi?

Deprem konutlarının inşasına başlanması bilimsel olarak yanlış. Konunun uzmanı hocalar bunu söylüyor. Bizim projeksiyonlarımıza göre bitirilecek yıl sayısına göre maliyet ve finansman ihtiyacı değişiyor. Yani 3 yılda biterse ne kadar, 5 yılda biterse ne kadar diye. Şimdi yaklaşık yıllık 17 milyar dolar civarında bir harcamaya ihtiyaç var.

-Mevcut kamu kaynaklarıyla bunlar finanse edilebilir mi?

Kamunun elinde ne olduğunu bilmiyoruz ki? İktidara geldiğimizde öncelikle kamu maliyesindeki duruma yönelik hasar tespit komisyonu kuracağız. Bugün gerçek hasarı bilmiyoruz. Türkiye Varlık Fonu’nu bilmiyoruz. Swapları bilmiyoruz, swapın şartlarını bilmiyoruz. Faiz ve vade koşulları ortada yok.

Nihayetinde biz gerçek durumu 15 Mayıs ve takip eden günlerde göreceğiz. O saat itibarıyla dış yardımlar, bütçe imkanlarını göreceğiz. Halının altına süpürülenleri göreceğiz, bir araya gelip projeksiyon yapacağız.

-Kemal bey konutların ücretsiz teslim edileceğini söylemişti, nasıl olacak?

Evet masada alınan bir karar doğrultusunda, her hak sahibine bir adetle sınırlı olmak üzere ücretsiz vereceğimizi söylüyoruz. Hükümet ise düşük faizli 20 yıla yayan bir kredilendirmeyle evleri teslim edeceğini söylüyor.

Biz sadece ev teslimi değil, acil olarak yeniden istihdam ortamı yaratmak, insanlara iş vermeyi planlıyoruz. Üstelik İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin gibi illere gidenlerin tekrar bölgeye dönmesini sağlayacak ortamı sağlamayı da öngörüyoruz. İstanbul, Kocaeli bölgesinde de bir taşınma desteği sözkonusu olabilir. Buna yönelik de bir analiz yapacağız.

-Afet Yeniden İmar Fonu düzenlemesi kanunlaştı, kazanırsanız bu fon devam edecek mi?

Ülkemizde son 20 yılın en sıkıntılı konularından birisi şeffaflığın olmaması. Halkın en büyük itirazı muhalefet partilerinin de aynı şekilde itirazları yönetimin şeffaf olmamasında yoğunlaşıyor.
Her fon açıklandığında bir şüpheyle bakıyoruz. Muhtemeldir ki afet Yeniden İmar Fonu Kanunu revizyona tabi tutulup, şeffaf, görünür, anlaşılır hale getiririz. Aynı şeyler AFAD ve Kızılay için de geçerli.

Şehirler, bölgelerle ilgili depreme dayanıklı yeni konut yapımının ve mevcutların güçlendirilmesi için finans programı üzerinden çalıştık. Güçlü bir kamu desteğiyle böyle bir planı ilan edeceğiz.

Modelin kurgusunu sağlıklı yaparsak, son 5-6 yıldır yok olan yabancı yatırımcı, yabancı inşaat şirketleri dahil Türkiye’ye yeniden dönüşünün yolunu da açacağız. Yani sadece inşaat sektörü için değil, sanayinin geneli için de aynı şeyi söylüyorum. ABD, Japonya’da Almanya’da olan şekilde ayakları yere sağlam basan, arkasında devlet desteği olan finansman programı, uygulanacak. Şili deprem sonrası ayağa kalkarken bu modeli kullanmış.

-Ortak Politikalar Mutabakat Metnine olumlu olumsuz tepkiler geliyor mu?

Ortak Mutabakat Metni ile ilgili batıdan olumlu tepkiler aldık. İngilizce baskısını da hazırladık. Ağırlıklı olarak büyükelçiliklerden olmak üzere gerçekten çok büyük talepler var. Sadece büyükelçilikler değil, yurt dışı bankalar, finans çevreleri, büyük gruplar 15 Mayıs itibarıyla Türkiye’yi yeniden bir değerlendirmeye tabi tutacaklardır diye düşünüyorum.


“En doğru politika Suriye ile yakınlaşma”

-Deprem bölgesinde sanayinin yeniden ayağa kaldırılmasından bahsettiniz. Bunda öngördüğünüz bir model var mı?

Bölgenin tarihsel bir Ortadoğu’ya açılma kapısı olduğunu unutmamamız lazım. Bu iktidarın 20 yılda yaptığı en doğru şey, Suriye ile yakınlaşmaydı, en büyük yanlışı da Suriye ile savaş aşamasına kadar gelmesi. Önce Irak, sonra Suriye’nin devre dışına çıkması, arka planında Suudi Arabistan, Kuveyt, Ürdün, Mısır yıllar içinde ilişkiler kötüleşti. Dolayısıyla 11 ile bakarken orayı sadece yerel sanayi olarak değil, şehirler ayağa kalktıktan sonra da Ortadoğu’ya açılacak ihracat üssü olarak düşünüp planlamamız gerekiyor. Burada da öncelik iki sektör. Bir tanesi inanılmaz ihmal edilen tarıma dayalı gıda sektörü. Tarımsal üretimin yüzde 20’si bölgede üretiliyor.

İkincisi de 1990’lı yılların flaş sektörü tekstil konfeksiyon. Bu iki sektörü planlamada hammaddeyi bölgede içermesi itibarıyla yeni dönemin Ortadoğu’ya açılan kapısı olarak önem taşıması lazım. Liman imkanı var, gerçi depremde bile kullanılamadı. İlk gemi 4. Gün gelebildi.

Ayrıca ülkemizde girişimcilik konusu da çok ihmal ediliyor. Bakın ABD’de WhatsApp’i icat eden, İnstagram’ı bulan milyarlarca dolar kazandı. Bizim de bu noktada genç potansiyelimizi devreye sokmamız lazım. Yani gençler devlette iş bulsun veya asgari ücretle çalışın mantığından çıkarılarak girişimciliği teşvik eden model yaratmamız lazım.

“Nohutta Made in İspanya yazıyor”

-Tarım ve tarıma dayalı sanayiye yönelik neler paylaşabilirsiniz?
Tarım çok öncelikli bir konu. Yanlış politikanın en büyük darbeyi vurduğu alanlardan birisi de tarım. Bu ülkede maalesef gemi ile ayçiçeği geldi diye canlı yayınlar yapıldı. Pamuk ABD’den, mercimek stokları olurdu bu ülkede, şimdi Kanada’dan geliyor. Nohut İspanya’dan geliyor. Geçen hafta eşim Made in Spain baskılı nohut almak zorunda kaldı, bu çok zoruma gidiyor. TMO sürekli buğday ihalesi açıyor. Tarım ve tarıma dayalı sanayi çok önemli.

“İhracatçı döviz alma hakkını kullanacak”

İhracat gelirlerinin yüzde 40’ının bozdurulmasına ilişkin şartı yüzde 40 kaldıracağız. İnsanlar hakkını kullanacak. Her ihracatçı aynı zamanda ithalatçı. Bugün el koyup zorla alıyorsun, ertesi gün hammadde alacak para bulamıyor. Bu yapı da hükümetin hatalarıyla kuruldu. Hammadde, yarı mamul sektöründe dışa bağımlı hale geldik.
Yapacağımız şey kitaba göre hareket. Böyle epistomolojik kopuş filan yok bizde. İktisat da bir bilim dalı, gereğini yapacağız.

 “Merkez Bankası kur satın alma günlerine geri gelecek”

En son açıklanan enflasyon yüzde 50’nin üzerinde, faiz yüzde 8.5 ve dengesizlik çok ortada. Faizde de kurda da hepsinde kitabın gereğini yerine getireceğiz. Ciddi bir yabancı sermaye girişi başladığında kurlarda bir gevşeme olacaktır.

Bugün ihracat artık durma noktasında. İhracatçı ayakta, yüzde 2 prim verelim dediler. Model üzerine model uyduruluyor. Birinci düğme yanlış iliklendi. Diğerleri de yanlışa devam ediyor. Merkez Bankası kur satın alma günlerine gelecektir bir gün. Rezerv artırmaya başlayacaktır. Eğer yabancı sermaye akışı nedeniyle kurun çok gerilediğini görürseniz, o zaman o günkü Merkez Bankası yönetimi kitabın gereğini yapacaktır.

“15 Mayıs’ta 711 kamu görevlisi değişecek”

-Mevzuat gereği Cumhurbaşkanı ile birlikte değişmesi gereken bürokratik görevler ve buralara yapılacak atamalar belli mi?

711 kişinin ertesi sabah değişmesi gerekiyor. Yani bu bizim kararımız değil, 1 nolu kararnamede tanımlanmış 711 kamu görevlisinin değişmesi gerekiyor.
Herkes kendi içinde bir çalışma yapmıştır ama bugün itibarıyla öyle bir ortaklaşma henüz olmadı. Biz biraz farklı çalışıyoruz. Yani ortak politikalar mutabakat metni hazırlanırken masaya her parti yaklaşık 150 sayfalık metinlerle oturdu. Eğer her partinin teklifini gerçekleştirseydik listemiz 30 bakanlığa çıkacaktı.

 “DİR rejimini ben yazdım, şimdi üretimi olumsuz etkiliyor”

-Biraz da bürokratlık yaptığınız dönemde mevzuata giren DİR rejimiyle ilgili gelinen noktayı değerlendirebilir misiniz?

Dahilde İşleme Rejimi’ni yazan benim, adı bulan benim. Genel Müdürlüğüm döneminde. Avrupa’da olan bir rejimi aynen getirdik. Avrupa’da çok istisnai bir uygulama. Yurt içinde malzeme bulunamıyor, tedarik sorunu var bu yola başvuruluyor.

İktidarın tercihlerinden birisi buydu, incelemeden otomatik müesseseye dönüştürdü. Her maddeye uygun hale geldi. Herkes her ürünü getiriyor. Dolayasıyla bu rekabet gücünü gerileten, azaltan, üretimi olumsuz etkileyen bir mekanizma haline geldi. İhracatçı daha fazla kazandığı için memnun.
Olun uzun vadede Türk sanayine oluyor. Oradaki 3 centlik kâr ile bu noktaya geldik. DİR’i ciddi bir inceleme ve denetime tabi tutacağız. Şu anda sanayinin aleyhine çalışıyor.

“EPDK dağıtım şirketlerinin tüm taleplerini kabul ediyor, yükünü biz ödüyoruz”

-Sanayicinin enerji maliyetleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Sanayinin en büyük sorunlarından birisi enerjidir. Gerek doğalgaz, gerekse elektrikte sanayici büyük yük taşıyor. Özellikle doğalgazda şeffaf olmayan bir fiyat yapısı var. Kaça alıp sattığımızı bilmiyoruz. İki defa revize edildi Rusya doğalgaz anlaşması. Doğalgaz piyasasının tam rekabete açılması şart.

Dağıtım şirketleri döviz bazında özelleştirme nedeniyle bankalara olan borçlarını ödeyemez hale geldiler. EPDK hükümetin talimatıyla dağıtım şirketlerinin tüm taleplerini kabul eder hale geldi ve bunun yükünü de biz ödüyoruz tüketici olarak. Gerek elektrik, gerekse doğalgaz piyasasına rekabet gücü açısından ve hane halkı, sanayicinin ödeme gücü açısından bir daha bakmamız gerekiyor.

-Son dönemlerde Rusya ile olan ilişkileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ben daha önce bürokrat olarak Moskova’da görev yaptım. Ancak gelinen noktada, özellikle son 8-10 yılda iki ülke arasında ilişki kurumsal ilişkiden başka boyuta geçti. Dolayısıyla bizim tekrar devlet aklıyla Rusya ile bu konuları konuşmamız gerekiyor. İkinci konu enerjideki bağımlı yapıya dengeleme getirmemiz gerekiyor.

Üçüncü konu, çok ciddi bir LNG ithalatımız var. Şöyle bir plan yaptı yetkililer zamanında. Rusya ile anlaşmayı yenilemedik, pazarlıklar sonuca varamadı, LNG ithalatı yapmak zorunda kaldık. Fiyat 100 dolara çıktığında ciddi maliyet ödedik ama şeffaf olmadıkları için boyutunu öğrenemedik. Gerek doğalgazın, gerek petrolün uzun vadeli kalıcı anlaşmalarla sağlanması birinci önceliğimiz olmalı.

Akdeniz’de giden gemiyi çevirip fiyatı kaç olursa olsun alma işi politika değildir. Bu plansızlık, programsızlık demektir.
Rusya ile Türkiye ekonomi yapılarını birbirini tamamlar nitelikte. Bu 30 yıldır aşağı yukarı böyle. Onlarda olan bizde yok, bizde olan onlarda yok.

Hassas nokta ambargo. Hatırlayın Halkbank’ı ciddiye almadık ilk etapta şimdi nerelere kadar gitti. Rusya ilişkilerine de bu ciddiyetle bakmak lazım, ambargoyu deleriz, çok da para kazanırız dememeli devlet. Faturasını sonra bu ülkenin tamamı ödüyor. Yapmamız gereken kurumsal diyalog, kurumsal işbirliği. Rusya’da da güçlü bir devlet yapısı var, yeni dönemde biz de güçlü bir devlet yapısı kuracağız. Ambargoyu dikkate alarak karşılıklı kazanabileceğimiz ilişki kurmamız lazım.