Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Böyle kemer sıkma olmaz! İnsanlar isyan eder programa inanmaz

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, 11,1 trilyonluk bütçe harcaması var. ‘Bunun 100 milyarını azalttım. Bakın tasarruf yaptım’ diyorsunuz. Böyle kemer sıkma olmaz. Fedakarlığı asgari ücretli yapıyor, emekli yani dar gelirli yapıyor ama üst gelir gruplarında siyasette fedakarlık yok. O zaman insanlar isyan ediyor, programa inanmıyor.” dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Böyle kemer sıkma olmaz! İnsanlar isyan eder programa inanmaz

İLHAN DUMAN

İntegral Yatırım Araştırma Müdürü Seda Yalçınkaya Özer ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, Nasıl Bir Ekonomi TV’de Ekonomi Masası’nın konuğu oldu. Uzmanlar, EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz, gazeteci Barış Esen ve  Berfin Çipa’nın sorularını yanıtladı. Yabancı bankaların Türkiye’ye yönelik değerlendirmelerini yorumlayan Seda Yalçınkaya Özer, “Yurtdışından olumlu açıklamalar geliyor. Ama yabancı yatırımcı geliyor mu? Arkaya dönüp baktığımızda yabancı çok da gelmiyor. Kısa vadeli al-sat yapan yabancının geldiğini görüyoruz ama büyük fonların geldiğini, kademe kademe likit tarafta hacimli tarafta gelişler görmüyoruz. Ama raporların algı yarattığını söylemek mümkün. Bu algılar bizim işimize yarar” dedi.

Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürmek için elinden geleni yaptığının altını çizen Prof. Dr. Kamil Yılmaz da “Hükümetin ise daha fazla yapması gereken şeyler var. Bakan Mehmet Şimşek öne çıkıyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz arada gözüküyor ama ben hükümetin ne kadar sahiplendiği konusunda hiç emin değilim. Asgari ücretli ve emekli fedakarlık yapıyor. Ama siyasette ve yüksek gelir grubunda fedakarlık yok” diye konuştu.

İNTEGRAL YATIRIM ARAŞTIRMA MÜDÜRÜ SEDA YALÇINKAYA ÖZER

2024 yılı, geçmiş politikaların attığı düğümleri çözmek için geçiş aşaması

Yabancı bankalardan Türkiye’ye dair olumlu açıklamalar, beklentiler, fazla önden ve fazla şevkli gibi geliyor. Aslında bizim biraz daha yolumuz var. Enflasyon verileri, gelen haftalık veriler iyileşmenin biraz daha gecikmeli etkilerini gösteriyor. Ekonomimizdeki bozulmalar çok ciddi boyutlardaydı. Her gün bir makro ihtiyati tedbirle birlikte düğüm oluşan bir bankacılık sistemi, gerçekten çözümlenemeyen bir para politikası kur, enflasyon, ilişkimiz vardı. Dolayısıyla bu kadar hızlı bir bozulma yaratabilecek bir yeni ekonomi modelini başka bir yeni ekonomi modeliyle değiştirmek hem kolay değil hem de kısa zamanda bunun etkilerini görmek çok da olası değil. Aslında 2024 yılı, geçmiş ekonomi politikalarının attığı düğümleri çözmek için bir geçiş aşaması. Piyasalar hep beklenti satın alıyor ve beklenti de olumlu yönde. Olumlu senaryo var. Bakan Mehmet Şimşek yaptığı açıklamalarla beklentinin düşmesine izin vermiyor ve bence bu çok güzel bir ortam oluşturuyor.

Yurtdışından olumlu açıklamalar geliyor. Ama yabancı yatırımcı geliyor mu? Arkaya dönüp baktığımızda yabancı çok da gelmiyor. Kısa vadeli al-sat yapan yabancının geldiğini görüyoruz ama büyük fonların geldiğini, kademe kademe likit tarafta hacimli tarafta gelişler görmüyoruz. Kısa bir süre sonra bunları görecek miyiz? Hayır. Ocak ayından bu yana gördüğümüz yabancı alımlarının gücü ne kadar? Bizi nereden nereye götürdü? TL bazında baktığımız zaman Borsa İstanbul'a girişlerinin olduğunu gördük. Yurtdışı yerleşiklerde sadece şubat ayında bir çıkış oldu. Geçen hafta çok küçük de olsa bir çıkışın olduğunu gördük ama şu anda yaşadığımız aslında rekorlu hareketin nedenini biraz daha anlamakta fayda var. Geçen gün yaşanan hacimli yükselişin, rekor hacimli kırılmanın gerçekten yabancı alışından mı  ya da farklı bir beklentinin oluştuğundan dolayı mı  yoksa Yapı Kredi paylarının satışına ilişkin haberlerden kaynaklı mı olduğuna bakmak gerekiyor. Hareketin banka ve holdingler tarafında olduğunu görüyoruz. Bankalar zaten çok uzun zamandır beklentiyi satın alan tarafta. Bu güzel ve böyle olmaya biraz daha devam edecek. Çünkü CDS’lerdeki düşüşünün sürmesini bekliyoruz. Ama bu haftaki rekor seviyelerin biraz daha Yapı Kredi-Koç ekseninde gerçekleştiğini söylemek mümkün.

Bankacılık ve sigortada yukarı yönün devam etmesini bekliyoruz

Biz şu anda çok kıymetli bir dönemdeyiz. Neyse ki, 2024 yılının sadece birinci çeyrek bilançolarını alıyoruz. Aynı zamanda 2023 yılı dördüncü çeyrek bilançoları da vardı. Bir ona bir diğerine bakıyorduk. Bizim kafamız da çok karışmıştı. Ama şu anda bilançoların bize yansıttığı ve gerçekten şirketlerin reel anlamda ne kadar büyüdüklerine odaklanacağını bir borsa olacağını düşünüyorum. Ama bankacılık endeksi, sigorta endeksi gibi belirlediğimiz sektörler var. Bunların yukarı yönde devam etmesini bekliyoruz. Yabancı yatırımcıların beklentileri var. Şu anda uzun bir yoldayız. Dolayısıyla kademeli bir yabancı girişi gelecektir. Raporların algı yarattığını söylemek mümkün. Bu algılar bizim işimize yarar. 2024 yılının ikinci yarısının sonuna doğru Fed faiz indirimlerine başladığında, sermaye akımlarının, güçlü gelişmekte olan ülke para birimlerine akacağını göreceğiz. Biz de burada pozitif ayrışıyoruz.

KOÇ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ ve BİLİM AKADEMİSİ ÜYESİ PROF. DR. KAMİL YILMAZ

Merkez Bankası, gereken adımları atıyor

Merkez Bankası, iyileşmenin de enflasyondaki aşağı gelişin de yavaş olduğunu görüyor. Katılıkları da görüyor. Bunun için daha neler yapılabilir? Onun üzerinde durmaya çalışıyor ama aynı zamanda makro ihtiyati tedbirler çerçevesinde de bir ölçüde menkul kıymet tesisini kaldırdı. Yani giderek normale dönmek çerçevesinde hareket ediyor. Ama şunu da biliyoruz ki bu yaklaşık bir 50 milyar dolarlık bozulma var. Dolardan TL’ye geçiş var. Yatırımcıların  TL’ye geçmesinin 2 etkisi var. Merkez Bankası rezerv artırıyor. Nitekim swap hariç net rezervleri -75 milyar dolardan -25 milyar dolara doğru geldi hatta. Son hafta daha da iyileşme olmuştur. Şimdi bunun çerçevesinde piyasaya çıkan TL’yi de bir ölçüde geri alması gerekiyor. Bunun için de zorunlu karşılıklarda artışa gitti. Burada kur korumalı mevduatlarda zaten yüzde 25 zorunlu karşılık oranını yüzde 33 yaptı. Kısa vadeli mevduatlarda yüzde 8’den yüzde 12’ye, uzun mevduatlarda da yüzde 0’dan yüzde 8’e çıkardı. Bunun amacı piyasadan bir ölçüde TL’yi çekebilmek. Fakat bunun bir maliyeti var. Bankalar için mevduatın maliyeti artıyor. Bunu da krediye yansıtması gerekiyor. Kredi talebi zaten iyice azalmış durumda Bu durumda bankalar da mevduat faizlerini aşağı doğru itiyor. Yani aktarım mekanizması açısından bunun yaratacağı bazı sorunlar var ama Merkez Bankası olabildiğince likiditeyi başka kanallardan da çekmek için uğraşıyor. Sadece zorunlu karşılıklar üzerinden ilerlemiyor. Merkez Bankası aylık enflasyonu yakından takip ediyor. İstediği hedefe doğru inmezse de yeni sıkılaştırma tedbirleri alabileceği, yani faizi daha da artırabileceği mesajını veriyor. Bütün bunlar atılması gereken adımlar.

Bir diğer adımı da döviz kredisine yönelik oldu. Döviz kredisinin aylık yüzde 2’nin üzerine çıkması durumunda bankalara bazı ek yaptırımlar getiriyor. Bu da tabii ki daha fazla döviz kredisinin önüne geçmek için? Çünkü büyük ölçekli, ihracat geliri olan şirketler TL ile borçlanmak yerine dövizle borçlanmayı tercih ediyorlar. Dövizle borçlanmanın maliyeti kısa vadede çok da yüksek değil. Son haftalarda döviz kredilerindeki artış hızla ilerlerken TL kredileri yavaşlıyor. Alınan önlemleri, TL varlıklara talep artarken bir ölçüde piyasaları dengede tutmak ve enflasyon hedefinden, enflasyonla mücadeleden uzaklaşmamak olarak görmek gerekir.

Carry trade’den kaçınabileceğimiz dönem 2021 sonuydu

Son zamanlarda çok konuşulan carry trade, bu tür programların kaçınılmaz sonucu.  Carry trade ile yabancı yatırımcı kazanıyor belki o anlamda keşke kaçınabilsek bunlardan. Fakat bunu bugün düşünmemiz mümkün değil. Bunu düşünmemiz gereken zaman 2021’in sonuydu. İktisatçılar olarak her kanalda çıkıp, “Yanlış yolda gidiyoruz. Enflasyonu bu kadar artırmayalım. Bunun maliyeti var. Hem yükselirken hem de düşürülürken toplumsal maliyeti var” derken aslında bu tür yan etkilerin hepsini ele alıyorduk. Keşke enflasyon tek hanelerde olsaydı ve bu program yapılmasaydı. Ama hem Bakan Mehmet Şimşek’in hem de Merkez Bankası'nın görevi şu anda enflasyonla mücadele. Enflasyonu aşağı çekmek için ellerinden gelen bütün araçları kullanıyorlar. Bir değerlenme var TL’de. Önemli olan bu değerlenmenin çok aşırı olmaması. Aşırılığa kaçmamasını sağlamak için de önlemler alıyorlar. Bunlardan birisi de swap kanalının özellikle Londra swap piyasasının hâlâ açılmamış olması. Bence bu da doğru bir karar çünkü o zaman çok daha büyük bir giriş olacak. TL çok daha hızlı değerlenecek. Şu aşamada açmaya gerek yok. Zaten yerli yatırımcı da TL’ye yöneliyor.

Merkez Bankası enflasyonu düşürmek için elinden geleni yapıyor. Hükümetin ise daha fazla yapması gereken şeyler var. Bakan Mehmet Şimşek öne çıkıyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz arada gözüküyor ama ben hükümetin ne kadar sahiplendiği konusunda hiç emin değilim. Maliye politikasında ciddi sıkılaşma gerekiyor. Tahmini olarak 100 milyar TL’lik bir kamu tasarruf paketi açıklandı. “Devede kulak” dendi ve bu doğru. 11,1 trilyonluk bütçe harcaması var. “Bunun 100 milyarını azalttım. Bakın tasarruf yaptım” diyorsunuz. Böyle kemer sıkma olmaz.

Maliye politikasının tamamlanması için yaz boyunca beklememeliyiz

Harcamalarda ciddi boyutta azaltmaya gidilmesi lazım. Mali politikayla ilgili adımlar peyderpey açıklanıyor. 2001 krizi sonrası “Güçlü Ekonomiye Geçiş” programı uygulandı. 4 başı mamur bir programdı. Kemal Derviş ve ekibi hazırladı ve IMF tarafından desteklendi. Şimdi biz OVP’yi kullanıp enflasyonla mücadele ediyoruz. Onun yerine bu paket bence çok daha önce, vergi ve harcama kısmı da dahil edilerek hazırlanıp seçimin hemen arkasından güçlü bir şekilde açıklansaydı çok daha etkili olurdu. Maliye politikası tarafının bir an önce tamamlanması lazım. Yaz boyunca beklemeyelim.

Sadece dar gelirli fedakarlık yapınca program inandırıcı olmuyor

Öte yandan vergilerle ilgili yazılanlar. Benim de önerdiğim şeyler var arasında. Mesela Emlak Vergisi’nde 2’inci, 3’üncü, 10’uncu eve katlanarak artan vergiler gelmesi…  Enflasyonla mücadelenin bir maliyeti var. Ama bu maliyetin karşılanması asgari ücretliden, sabit gelirliden bekleniyor her zaman olduğu gibi. Ama kamu tasarrufa gitmiyor. Araç konvoylarının kısalmasıyla birkaç milyar TL’lik tasarruf edilebilir ama bu bir semboldür. Halka o mesajı vermek gerekiyor “Bakın biz de tasarruf ediyoruz. Sadece büyükşehirlerdeki memurun taşıma servislerini azaltmıyoruz. En üst düzeyde bile tasarrufa gidiyoruz” mesajı bence çok önemli. Bunu halihazırda sağladığını sanmıyorum. Fedakarlığı hepimiz yapalım. Asgari ücretli yapıyor, emekli yani dar gelirli yapıyor ama üst gelir gruplarında siyasette fedakarlık yok bence. O zaman insanlar isyan ediyor, programa inanmıyor.