Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Yabancı sermaye bu sisteme gelmez!

Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz, “nedenle parlamenter seçime geçişi öncelik almamız gerekiyor. Yani sadece demokrasi açısından değil ama uzun dönemde enflasyonu tek haneye indirebilecek bir yöntem açısından bu gerekli. Çünkü cumhurbaşkanlığı sisteminden dolayı yabancı yatırımcıyı çekemiyoruz" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Prof. Dr. Kamil Yılmaz: Yabancı sermaye bu sisteme gelmez!

 

İlhan DUMAN

Nasıl Bir Ekonomi TV’de yayınlanan Ekonomi Masası’nın bugünkü konukları A1 Capital Genel Müdür Yardımcısı Üzeyir Doğan ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Bilim Akademisi Üyesi Prof. Dr. Kamil Yılmaz oldu. EKONOMİ Gazetesi Yayın Kurulu Başkanı Şeref Oğuz, gazeteci Barış Esen ve Berfin Çipa’nın sorularını yanıtlayan uzmanlar, Merkez Bankası’nın faiz kararını, enflasyondaki beklentileri yorumladı. Enflasyonda beklenen düşüş sağlanmazsa TL’yi sterilize edecek ilave adımlar atılabileceğinin altını çizen Üzeyir Doğan, öte yandan yatırım enstrümanlarında TL varlıkların hikayesinin yeni başladığını ifade etti. Prof. Dr. Kamil Yılmaz da enflasyonla mücadelede para politikasının yanı sıra kamu tasarrufunun da önemine işaret etti. Öte yandan tek haneli enflasyon için de parlamenter rejim vurgusu yaptı.

A1 CAPITAL GENEL MÜDÜR YARDIMCISI ÜZEYİR DOĞAN:

Merkez Bankası’nın elinde faiz artışının dışında da araçlar var

Merkez Bankası’nın faiz kararı piyasa tarafından satın alınmıştı. Beklenen bir şeydi faizin değişmeyeceği. Çünkü daha önce Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan özellikle Amerika'daki sunumlarında politika faizinin yüzde 50’ye çıkarıldığını ama bir önceki toplantıda koridorunda 150 baz puanla 300 baz puana çıkarıldığı mesajını vermişti. Yani gerekli olması durumunda bir 300 puanlık faiz artışının zaten faiz artırmadan yapılabileceği mesajını vermişti. Bu açıdan bu toplantıda kimse herhangi bir şekilde faiz değişimi beklemiyordu. Beklendiği gibi de oldu. Metne baktığımızda da aslında çok fazla bir şey değişmedi. “Sadece parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerini dikkate alıyoruz. Biz geçmiş dönemde faizi artırdık, mart ayında da faiz artırdık. Ama buna rağmen kredi büyümesi devam etti. Talep canlı devam etti ama bu gecikmeli etkiler izlenir. O nedenle biz gelecek ayları da izlemek istiyoruz” mesajı verildi. Nitekim geçtiğimiz ay çok da sıradan bir ay değildi. Malum bir seçim dönemi vardı. Seçimden önce özellikle dövize yönelik inanılmaz bir korku sarmalı oluşturuldu ülkede ve vatandaşta  “Kur patlayacak. Bir an önce kendimi dövize karşı korumalıyım etmeliyim ya da kurla fiyatlanan varlıkların fiyatı artacak. Bir an önce bunu almalıyım” eğilimi oluştu. Normal şartlarda o tarihlerde almayı düşünmediği şeyleri de almasına sebebiyet verdi. Yani talebi canlı tutan gelişmelerde, en önemli etkenlerden bir tanesi buydu.

Seçimin ardından da bayram sürecine girildi. Bayram süreci de harcamaların yoğun olduğu dönemlerdir. Bu da talebin canlı kalmasına sebebiyet verdi ve biz o sıkılaştırmanın etkilerini göremedik. Bu haftadan itibaren hem kredi büyümesinde hem toplam talepte biraz daha yavaşlama görürüz kanaatindeyim. Merkez Bankası da bunu izleyecek. Eğer burada yine yavaşlama görmezse ilave adımlar atılacaktır. Bu ilave adımlar ne olabilir? Depo sertifikaları hamlesine gidebilir. Bunu geçmiş dönemde yaptı. Geçtiğimiz aylarda bir süre ara verdi. Bunu şu anda görmüyoruz. Zorunlu karşılıklar artırılabilir. Dün Merkez Bankası kararının ardından zorunlu karşılıkların TL kısmına ödenen faiz artırıldı. Bu piyasadan bankaların zorunlu karşılık olarak TL’ye yatırmasını teşvik etme açısından önemli bir adımdı. Bununla birlikte Hazine’nin uzun vadeli tahvil ihraçları söz konusu olabilir. Kısacası piyasadaki TL’yi sterilize edecek bazı adımlar görebiliriz. Zaten parasal aktarım mekanizmasını etkileyecek adımlar atılabilir mesajı vardı bir önceki toplantıda.

İkincisi de merkez bankası 50 olan fonlamayı 53 borç verme faiz oranlarında yapabilir. 3 puanlık faiz artışını da oradan yapabilir. Yani önümüzdeki dönemde elinde halen araçlar var doğrudan faiz artışı yapmak yerine. Muhtemelen Merkez Bankası önümüzdeki birkaç aylık örneği,  nisan ve mayıs ayı enflasyonunu da görerek bir adım atabilir Bence faizlerde zirveye yakınız,  hatta zirvede de olabiliriz. Faiz artırmaya gerek kalmayacaktır diye düşünüyorum. Mayıs ayında enflasyon zirve yaptıktan sonra dezenflasyonist süreci izlemeye geçecek. Eğer orada arzu edilen düşüşler görülmezse, faizler belki artmayabilir ama çok uzun süre yüksek kalabilir.

Borsa ve TL mevduat ağırlıklı sepet oluşturulabilir

Öte yandan yatırım enstrümanlarına baktığımda TL varlıklarda hikayenin yeni başladığını düşünüyorum. Mevcut ekonomi programının yurt dışında kabul gördüğü kanaatindeyim ve uygulama tarafındaki aksaklıkları izliyorlar. Gelecek hafta cuma günü muhtemelen S&P, Türkiye'nin notunu güncelleyecek ve mayıs ayına böyle başlayacağız. Temmuz ayına başlarken muhtemelen gri listeden çıkma sürecini takip ediyor olacağız. Ardından Moody’s 19 Temmuz’da Türkiye'nin notunu güncelleyecek ve muhtemelen artış olacak bu döneme kadar çok ciddi marjinal bir değişim yaşamazsak. Türkiye gri listeden çıkabilecek olursa, 3 Ağustosta temmuz ayı enflasyonu gelecek yıllık enflasyonda zirveden keskin bir dönüş göreceğiz. Çünkü geçen sene temmuz enflasyonu yüzde 9,8 civarındaydı. Bu sene daha makul bir rakam göreceğiz ve yıllık enflasyonda ilk keskin düşüşü orada göreceğiz. Devamında da 3 Eylül'de ağustos enflasyonu gelecek ve orada da geçen yıl yüzde 9,2 civarında bir rakam vardı. Bir kez daha yıllık enflasyondaki keskin düşüşü göreceğiz ve vatandaşta “Artık enflasyon zirveden dönüyor inancı” oluşacak. Her ne kadar biz beklenen enflasyona göre politika, faiz ya da mevduat faizlerini konuşuyor olsak da vatandaşın beklenen enflasyonla hiçbir işi yok. Bugünkü enflasyona bakıyor “Bana yüzde 60-65 mevduat veriyorsun ama zaten enflasyon da 65 TL. Reelde hiçbir şey yok” diyor. Yani geçmişle geleceği kıyaslayarak bakıyor. Orada algının normalleştirilmesi için mevcut enflasyondaki düşüşün de vatandaş tarafından görülmesi lazım. Şu anda beklenen enflasyona göre baktığımızda ciddi bir reel faiz var. O nedenle mevduat iyi bir alternatif. Ama hisse senetlerinde de halen hikayenin kuvvetli olduğunu düşünüyorum. Biraz önce saydığım beklentiler gerçekleşecek olursa Borsa İstanbul'da da bu yıl içinde 14.000 seviyesini görebiliriz. Bunun karşılığı da 400 dolar civarı. Dolayısıyla mevcut konjonktürde borsa ve mevduat ağırlıklı bir sepet oluşturmanın daha doğru olduğunu düşünüyorum.

KOÇ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ VE BİLİM AKADEMİSİ ÜYESİ PROF. DR. KAMİL YILMAZ:

Yıl sonuna kadar faiz indirimi ihtimali azaldı

Merkez Bankası bekleneni yaptı ve faizi değiştirmedi. Ama açıklaması da net bir şekilde enflasyonla mücadele konusunda yıl sonuna kadar olabildiğince sıkı para politikasının devam edeceğini gösteriyor. Bu açıklama yıl sonuna kadar faiz indirimine gitme ihtimalini de azaltıyor. Merkez Bankası mart ayı enflasyonunun beklediğinin biraz üzerinde gerçekleştiğini de söylüyor. Hizmet enflasyonu yıllık bazda yüzde 96’larda. Bunun yüksek devam etmesi ve jeopolitik gelişmeleri de gıda fiyatlarındaki artışın devam etmesinde önemli bir neden olarak gösterdi. Ama şunu da söylüyor: İç talepte daralma yavaş yavaş kendisini gösteriyor. Öncü göstergeler bunu destekliyor. O anlamda önümüzdeki aylarda, aylık enflasyonda düşüşün en azından beklentilerine yakın gerçekleşeceğini öngörüyor. Nisan'da yüzde 70’e yakın olacak enflasyon. Aylık bazda yüzde 3 civarında bekleniyor. Mayıs ayında yıllık enflasyon baz etkisinden dolayı yüzde 74 civarında gerçekleşecek. Daha sonra baz etkisi tersten işlemeye başlayıp hazirandan itibaren düşüş eğilimine girecek enflasyon. Ama asıl sorun tabii ki yıl sonunda yüzde 36’yı bulabilecek miyiz? Bu Bu oranı bulamayacağımız konusunda hemen hemen bütün iktisatçılar anlaşıyor diyebiliriz. Ama en azından yüzde 40’larda bir yerde tutulabilecek mi?  Bunu tabii ki Merkez Bankası’nın tek başına yapamayacağını hepimiz biliyoruz. Burada mali politikanın mutlaka hızlı bir şekilde devreye girmesi gerekiyor. Bayram  ve Bakan Mehmet Şimşek’in Amerika seyahati bunu biraz geciktirdi ama bu paketin daha önceden çalışılmış olması gerekiyordu. Umarım mayıs ayı başında açıklanır ve mayıs ayı içinde iç talepte bu tarafta daralma olur. Ama Sayın Cumhurbaşkanı’nın doğrudan kendi çevresinde en üst düzeyde tasarruf önlemlerini uyguladığını medyada açık açık gözler önüne sermesi gerektiğini, bunun hem mali programın hem de parasal sıkılaşmanın başarısı açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Bu arada şunu da söyleyeyim: Faizlerdeki en azından mevduat ve kredi faizlerindeki artış görüşleri devam etti. Geçtiğimiz ay Merkez Bankası’nın sıkılaşma adımının böyle bir etkisi var. Bunun özellikle son aldıkları zorunlu karşılık kararlarıyla da desteklenmesini umuyoruz ve bankalar biraz daha mevduat faizlerini artırabilecek. Kredi faizleri kadar mevduat faizlerinin de yukarı gelmesi mümkün olacak.

Cumhurbaşkanlığı sistemiyle, IMF Türkiye’de program yapmak istemez

Tabii ki para politikasının başarılı olmasıyla gelecek yıl sonunda yüzde 30’lara doğru gidecek bir reel faizi biraz daha aşağı çekebilir. Ama şunu söylemek lazım ama bizim tek haneli enflasyona, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden uzun vadede dönebileceğini düşünmüyorum. Biz 2026’ya kadar tasarruf önlemleri alabiliriz, kemersiz sıkabiliriz, enflasyonu yüzde 20’lere kadar indirebiliriz. Merkez Bankası bu işi çok iyi yapabilir ama sonra seçim hattına girdiğimiz anda sonuç kredi genişlemesi, kamu harcamalarında artış, Merkez Bankası üzerinde baskılama olacak. Çünkü seçime hazırlık olacak. 2021’de yaklaşık 1,5 yıl önce başlamıştı. Bence en büyük hatası oydu hükümetin. Belki ders çıkarıp 2028 için biraz daha geç başlayabilirler genişlemeci politikalara ama genişlemeci politikalar her durumda bence enflasyonu yüksek tutacak. Bu nedenle parlamenter seçime geçişi öncelik almamız gerekiyor. Yani sadece demokrasi açısından değil ama uzun dönemde enflasyonu tek haneye indirebilecek bir yöntem açısından bu gerekli. Çünkü şu anda biz yabancı yatırımcıyı bile çekemiyoruz cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminden dolayı.

20 Mart sendromu, Sayın Naci Ağbal’ın görevden alınması, yabancı yatırımcıların aklında bir yer edindi ve orada sabit kalmış durumda. Cumhurbaşkanlığı sistemi güçlü ekonomi yaratacak derken tam tersine yabancı yatırımcıyı ürkütüyor. Çünkü tek kişinin verdiği bir karar ortamı var. Ama parlamenter rejimde bir program yapıldığı zaman sadece başbakan, maliye bakanını görevden alarak her şeyi değiştiremiyor. Burada doğrudan parlamentonun da bir kontrolü var. Parlamentoda IMF’nin verdiği bir veya başka bir program olabilir ve bundan çıkamazsınız. Biz şu anda IMF programı yapamayız. Sadece Cumhurbaşkanı istemediği için değil, IMF de istemez. Çünkü IMF stand by anlaşmasının bir gece kararnamesiyle rafa kaldırıldığını öğrenmek istemez. Bu sistem ne yazık ki uzun vadede özellikle dar gelirlinin ev almasını zorlaştıracak çünkü vadelerin uzamasına izin vermeyecek. Parlamenter rejimde de yüksek enflasyonun vardı ama en azından 2001 krizi sonrasında enflasyonu kontrol altına alabilmiştik, reformları uygulayabilmiştik. Çok önemli yasaları hayata geçirip bunları da Sayın Kemal Derviş'in daha sonra Sayın Ali Babacan'ın öncülüğünde uygulayabilmiştik.”