“Kendimi olduğu gibi kabule geçtim”

Pandemiyle birlikte yazmaya sığınan Ayşegül Aldinç, kimi zaman maziye dalıp eski günleri yad ettiği kimi zaman bugünün gerçekliğine ayak uydurduğu ‘Malumatfuruş - Ayşegül’ün günlüğü’ ile karşımızda… Tabii yaşamı tiye alan o sarkastik üslubuyla…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
“Kendimi olduğu gibi kabule geçtim”

GÜLSEREN ÜST POLAT

Ayşegül Aldinç için yazmak, günlük hayatın kargaşasından uzaklaşıp rahatlamak için sığındığı bir liman… “Kendimi bildim bileli yazıyorum” demesi de boşa değil. Spor yazarı babası Orhan Aldinç ile kızdığı ya da sevindiği her şeyi mektuba döken annesine özenerek, henüz 9 yaşında başlıyor yazmaya. Her ne kadar şarkıcı ve oyuncu kimliği ile ön plana çıksa da o, bir şekilde yazmaya hep devam ediyor.

Son olarak İnkılâp Yayınevi’nden çıkan, pandemi günlerinde içini boşalttığı, dertleştiği günlüğü ‘Malumatfuruş’ ile okurla buluştu. Ayşegül Aldinç, “Bu dışa açık bir günlük. Olanı biteni kendi penceremden yansıtan bir dışavurum hâli; dertleşme bir nevi” dediği son kitabını Hafta’ya anlattı.

İlk kitabınız Ayşegül Kitapta, yanılmıyorsam 2001’de yayımlanmıştı. Uzun bir aradan sonra nereden çıktı bu kitap fikri diyerek başlayalım?

Yazmak bizim ailede olağan bir eylem. Rahmetli babam Hürriyet Gazetesi’nde spor yazarıydı. Yazılarını kendine has üslûbuyla diğerlerinden çok farklı bir bakış açısıyla yazardı.  Ve bu özelliği okurları nezdinde tiryakilik yaratırdı. Resim öğretmeni annemin yazarak kendini ifade edişinin de hiç sıradan olmadığını söyleyebilirim. Yazma eyleminin genlerle ilgili olabileceği ihtimali üzerinde durabiliriz; elimde kalemle doğmuş gibiydim zira. 9 yaşında yazmaya başladım. 13 yıllık iki ana akım gazetede köşe yazarlığı geçmişim var.

Gerisi kitapta zaten… Şarkı söylemek ve oyunculuk yanımı besleyen projelerde rol almanın yanı sıra yazdıklarımı bir kitapta toplama fikri hep vardı. Ama her şey zamanını bekler.

Uygun zaman bu zamanmış demek.

Bu kitap bir anlamda sizin günlüğünüz… Bunu paylaşmak konusunda tereddüttünüz olmadı mı? Ya da muhakkak editöryal düzenlemeler olmuştur ama kaleminizden ilk çıktığı gibi süzülmeden, olduğu gibi mi yayımlandı?

Evet, günlüğüm; yalnız bu dışa açık bir günlük. Olanı biteni kendi penceremden yansıtan bir dışavurum hâli; dertleşme bir nevi. Kitabım Malumatfuruş, hayatın içindeki “Bunu ben de düşünmüştüm” ya da “Bak bu aklıma gelmemişti” duygusu yaratacak saptamalarla dolu.

Konuşma diliyle yazdım ve bu şekilde kalması uygun görüldü. Yalnız ben revize ederken bazı eklemeler yaptım. Yazdığım tarihlerdeki çarşı pazar fiyatlandırmalarıyla kitap baskıya hazırlandığındaki değişkenler; kaybettiğimiz bir ünlü dostumuzdan söz ederken kaybına ilişkin düzenlemeler yapmam gerekti.

Malumatfuruş… Gazetedeki köşenizin adıydı. Neden kitabın ismi olarak da bunu seçtiniz?

Evet, ‘malumatfuruş’ gazetedeki köşemin adıydı. Ama yayınevi kitabın adının da bu olmasını rica etti.

‘Bildim bileli yazıyorum’ diyorsunuz. Gazetelerde de yazdınız fakat geç kalınmış bir eylem mi kitap yazmak sizin için? Yoksa şarkıcılık ve oyunculuk herkesin gördüğü yönünüz olsun mu istediniz? Yazmak, paylaşmayı istemediğiniz özel bir alan mıydı sizin için? 

Planlı programlı bir geri duruş değildi açıkçası. Pandemiyle birlikte yazmaya ağırlık vermek bir sığınma hâliydi. 2001’de çıkan ilk kitabım Ayşegül Kitap’ta ile bu kitap arasındaki 23 yıla bakılırsa şarkıcılığımı ve oyunculuğumu -daha çok şarkıcılığımı sanki- ön planda tutmuş olduğumu görebiliriz.

Televizyon dünyasından sosyal medyaya pek çok konuya da değiniyorsunuz kitapta. Normalde de hep ilgili misinizdir bu konularla? Yoksa pandemi süreci yeni nesil popüler kültür dayatmalarına mı maruz bıraktı sizi?  

Hepsi her zaman ilgi alanımdı. Mevcuttakilerin tamamını izlemem doğal olarak mümkün değil. Buna karşın çoğu hakkında bilgim var. Bu, çok gerekli bir durum değil şüphesiz. Bir kendiliğindenlik diyelim.

Kitabı okurken esprili bir dille de olsa çevrenizde olup bitenler ya da gördükleriniz, izlediklerinizle ilgili küçük iğnelemeler seziliyor. Ama ardından da bir ‘aman boş ver’ geliyor sanki. Hayata yaklaşımınız da bu mu? Görüp, belki de rahatsız olmak ama yine de olumlayarak gülebilmek… Bu mu hayatla başa çıkma yönteminiz?

Sarkastik bir üslûbum olduğu doğru. Olan bitenle başa çıkma yöntemimin bu olduğu da…

Kitabı okurken, maziye dalıp eski günleri yâd ettiğinizi de görüyoruz. Ama bu yâd edişte yoğun da bir özlem de seziliyor. Daha mı güzeldi her şey eskiden?

Günümüzde hangi yaş diliminde olursa olsun geçmişe özlem duymayan yok denecek kadar az. Bana gelince; geçmişte tek özlediğim zaman; annemin babamın daha genç olduğu, ölüm duygusuna bu kadar yakın olmadığımız zamanlar… Babamı 2002 de kaybettim. Annem ise çok yaşlandı. Bilmem anlatabildim mi?

Kontrol delisi misiniz sahiden? Bunu da vurgulamışsınız kitapta… Hangi ‘level’dasınız diye sorsam?

Maalesef! Tedavi olmamı gerektirecek kadar değil tabii! (Gülüyor)

Dizilerle ilgili de izlenimleriniz var yazılarda. Her dizide olan klişeler, abartılı kıyafetler, fazla ‘şop’lanan yüzler radarınızda… Ama işin özü oyunculuk diyorsunuz. Siz kendi rol aldığınız yapımlara baktığınızda hiç pişman olduğunuz bir iş yok mu? Benim ne işim vardı burada dediğiniz? Ya da kendinizi eleştirdiğiniz…

İnanır mısınız olmadı. Fazla seçiciyim. Bir projenin içindeysem ikna olmuşum demektir. Arkasında durur, sahip çıkarım.

 

Künye:

Malumatfuruş

Ayşegül’ün günlüğü

İnkılâp

224 s.