Sinema bana yaşamayı öğretti

Kış Uykusu, Ahlat Ağacı, Kuru Otlar Üzerine ve daha nicesi… Her filmiyle dünya sinemasına büyük yankı getiren Nuri Bilge Ceylan ile 20. Akbank Kısa Film Festivali vesilesiyle düzenlenen toplantıda bir araya geldik. Usta yönetmen “Çekmecesinde bir sürü proje olan yönetmenlerden hiçbir zaman olmadım. Proje bazlı film çeken biri değilim, canım istemezse çekmem.” diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Sinema bana yaşamayı öğretti

HELİN KAYA

Sinema hikayeniz nasıl başladı?

Sinemayı her zaman çok seviyordum. Tabii benim başladığım zamanlar bugünden çok farklıydı. Video kamera, internet hatta televizyon bile yoktu. İstanbul’da doğdum ama çocukluğumun büyük bir bölümü Çanakkale Yenice’de geçti. O küçücük 3 bin nüfuslu kasabada sadece bir tane sinema vardı ve her gün başka bir film gösterilirdi genellikle Türk filmleri oynardı ve bizde her birine her gün giderdik. Nasıl yaşamamız gerektiğini, ne anlamamız gerektiğini hep sinemadan öğrendim. Filmler her gün değiştiği için bu hayallerimizde ona göre değişirdi. Öyle bir ortamda sinema yapmak size uzak geliyor ancak ben bir süre sonra fotoğrafçılığa yöneldim. O zamanlar sektörden kimseyi tanımıyordum ve video çekmek video kamera almak bunlar çok pahalı şeylerdi. O günlerde arkadaşım Mehmet Eryılmaz’ın çok büyük faydası olmuştur hatta o olmasa ben sinemaya başlamamış bile olabilirdim. Kendisi belgesel filmler çekerdi TRT’ye ve bir reklam ajansı vardı o günlerde kısa film çekmek istedi ve beni başrol oynatmak istediğini söyledi. Çok utandım. Ama sinema yapmayı belki bu şekilde öğrenebilirim düşüncesiyle kabul ettim. Her şey bu şekilde başladı.

Yönetmen olarak sizi besleyen etmenler neler oluyor?

Şöyle ki gençken beslenme kaynaklarım daha zengindi çünkü çok fazla şey yaşıyordum. Kendimi hayata daha çok fırlatıyordum bu kaçınılmaz bir şey. Yalnız otostopla, bisikletle yolculuklara çıkıyordum uzak yerlere gidiyordum ve burada aç kalıp susuz yaşıyordum. Hayal gücümü besleyebilmek için çok daha zengin ve dolu bir hayatım vardı. Muhakkak ki para kazandıkça, yaşınız arttıkça, aile kurdukça bunlar azalıyor. O zamanlar gözlem tarafınız çok ön planda oluyor hayatı fırlatmanız ve onun size çarpma durumu ister istemez azalıyor. Tüm bunları bugün de tabii ki yapmaya çalışıyorum ama gençlikteki kadar değil. Her genç böyle değildir elbette ama hayatı deneyimlemek için çok şey yapardım ve bu beslenmemi sağlardı.

Kısa filmler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Kısa film izlerim ve çok severim. Çok fikir çıkar çünkü daha özgür bir alan oda paraya muhakkak bağlı ama daha az bağlı diyebilirim. Ticari beklenti olmadan deneyimlenecek bir alan olduğu için sinema dili konusunda oldukça fikir verebilir insana.

Film çekimlerinde küçük yerleşim birimlerini tercih etmenizin belli bir sebebi var mı?

Filmin nerede geçtiği çok önemli değil benim için insanın temel insani dürtüleri mekana göre değişmiyor. Benim ilgilendiğim şeyler o değişmeyen kısım. Daha çok rastladığım iskelet, hikaye nerede denk gelirse orada bir şey örüyoruz. Beni heyecanlandıran şey insanın özündeki temel dürtüler olduğu için başlangıç noktamı mekana göre belirlemiyorum bu mümkün değil.

Hiç beğenmediğiniz bir çalışmanız oldu mu?

İlk filmlerimde bu hep vardı zaten. Kasaba mesela ilk Berlin Forum’da gösterilmişti çok kötü ve diyaloglar çalışmıyor gelmişti bana. Yanımda ablam vardı onun devamlı kulağına ‘film çok kötü ne yapacağız?’ diyordum. Ve o diyalogların çalışmıyor oluşu ben de tuhaf bir korku yarattı o korku ise bu meseleyi halletmem için radikal çözümler arama sonucunu doğurdu.

Oyunculuk nedir sizin için?

Aslında hayatta da oynuyoruz, toplum içindeyken hepimiz rol yapıyoruz. Kendimizi olmaya çalıştığımız gibi göstermeye çalışmıyor muyuz? Çalışıyoruz. Sinemada bunun dışında bir şey değil aslında. Benim son filmlerim oyuncu yeteneğine daha bağımlı filmlerdi çok yoğun ezber alanları vardı. Bazı filmler vardır amatörü oynatamazsınız, bazı filmler vardır içinde profesyoneller iyi durmaz. Biraz sinema aktörüne bağlı bir şey bu. Ben iki türde de filmler yaptım kendime güvenim arttıkça ve senaryolarım daha kompleks hale geldikçe, zorlaştıkça biraz profesyonellere de yönelmeye başladım. Oyunculuk şu manada zor çok fazla adayı var.

Siz filmleriniz için nasıl seçiyorsunuz oyuncuları?

Klasik. Aklıma gelen birileri varsa onları deniyorum. Örneğin Melisa Sözen’i Bıçak Sırtı diye bir dizide çok beğenmiştim o zamanlar ve Kış Uykusunda onu oynatmak istediğimden net bir şekilde emindim. Onun dışında bir oyuncuyu çok beğeniyor hayran oluyor olabilirim ama o karakterde o oyuncu içime sinmeyebilir. Oyuncularla o karakteri çarpıştırmak zorundayız. Çağırdığımız oyuncuların hepsi beğendiğimiz oyuncular oluyor genellikle sonra onları ben seyrediyorum ve bazı oyuncuları karşılıklı olarak montajlıyorum, uyumlarını anlamaya çalışıyorum. Bir oyuncuya baktığımda ‘ya burada bir şey var’ duygusunun bana geçmesi önemli. Bir oyuncu için bir karar verdiysem o konuda fazla düşünmem onun için yapılabilecek her şeyi yapmaya çalışırım. Oyunculuk işinde gerçekten bir formül yok her insan bambaşka bir dünya ve her bir oyuncuya başka bir yöntem yaratmanız gerekiyor.

Yeni projeleriniz var mı?

Şu an ne yapacağımı bilmiyorum gerçekten. Ben çekmecesinde bir sürü proje olan yönetmenlerden hiçbir zaman olmadım. İki tane projem olsa birinciyi çektiğim zaman öyle bir halde oluyorum ki ikinciyi çekmek istemiyorum dolayısıyla boşa bir enerji oluyor. Bir filmi bitiriyorum duygularıma bakıyorum, kendimle vakit geçiriyorum ve sonra bir şey hakimiyet kuruyor üzerimde. Kendiliğimden bekliyorum şimdide. Proje bazlı film çeken biri değilim canım istemezse çekmem.