Yabancıların gözünden Venedik

Sanat dünyasının kalbi İtalya’da atmaya başladı. 60. Venedik Bienali 20 Nisan’da kapılarını açıyor... ‘Yabancılar Her Yerde’ temalı etkinliğin öne çıkanlarını takip ettik…

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Yabancıların gözünden Venedik

SELİN BOZKURT

20 Nisan ile 24 Kasım tarihleri arasında düzenlenecek Venedik Bienali, sanat dünyasının en çok beklediği etkinliklerin başında geliyor kuşkusuz… Etkinliğin küratörlüğünü üstlenen Adriano Pedrosa bienale bu yıl 332 sanatçı ve kolektifin katılacağını duyurdu. 129 yıldır devam eden Venedik Bienali’nin bu yılki başlığı ise oldukça çarpıcı: ‘Yabancılar Her Yerde…’

‘Yabancılar Her Yerde’ 2000'li yılların başında İtalya'da ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla mücadele eden Torino'lu bir kolektifin adından geliyor. Paris doğumlu ve Palermo merkezli Claire Fontaine kolektifinin 2004'ten bu yana yaptığı bir dizi eser, sayıları giderek artan farklı renklerde neon heykellerden oluşuyor.

Claire Fontaine'in Arsenale'deki ikonik Gaggiandre tersanelerinde yer alan neon heykel serisinde hem Batı, hem de Batı dışı olmak üzere yaklaşık 53 dil bulunuyor. Bunlar arasında kiminin nesli tükenmiş yerli diller de var.

Çalışmanın arka planında, insanların uluslar, bölgeler ve sınırlar arasında hareket etmesiyle ilgili çok çeşitli savaşlar ve krizlerle dolu bir dünya var. Bu krizler dilin, çevirinin ve ulusallığın tehlikelerini ve tuzaklarını yansıtırken, kimlik, milliyet, ırk, cinsiyet, cinsellik, özgürlük ve zenginlik tarafından koşullandırılan farklılıkları ve eşitsizlikleri vurguluyor.

331 SANATÇI VE KOLEKTİFİN GÖZÜNDEN

Bu panoramada ‘Yabancılar Her Yerde’ ifadesinin birkaç anlamı var. İlk olarak, nereye giderseniz gidin ve nerede olursanız olun, her zaman yabancılarla karşılaşırsınız, onlar/bizler her yerdeyiz. İkinci olarak, kendinizi nerede bulursanız bulun, her zaman gerçekten ve derinlerde bir yabancısınızdır.

Sergide, aralarında Hong Kong, Filistin ve Porto Riko'nun da bulunduğu 80 ülkede ve bu ülkeler arasında yaşayan 331 sanatçı ve kolektif yer alıyor; bu da sanatçıların her zaman farklı koşullar altında seyahat ettiklerinin ve yer değiştirdiklerinin bir kanıtı. Bu nedenle Biennale Arte 2024'ün öncelikli odağında, yabancı, göçmen, gurbetçi, diasporik, sürgün ya da mülteci olan, özellikle de Küresel Güney ve Küresel Kuzey arasında hareket eden sanatçılar var.

Nucleo Contemporaneo'nun odak noktasında da yabancı sanatçılar ve kendi ülkelerinde sıklıkla yabancı muamelesi gören yerli sanatçılar yer alıyor.

Araştırmada iki motif ortaya çıkmış ve sergide yer almış. Bunlardan ilki, pek çok sanatçı tarafından farklı şekillerde ele alınan tekstil... Bu eserler; zanaat, gelenek ve el yapımı olan ile güzel sanatlar alanında zaman zaman yabancı ya da garip olarak görülen tekniklere duyulan ilgiyi ortaya koyuyor. İkinci bir motif de sanatçı aileleri… Kan ya da evlilik bağıyla akraba olan ve çoğu yerli olan sanatçılar… Bir kez daha gelenek, bilgi ve uygulamaların babadan veya anneden oğula veya kıza aktarılmasında önemli bir rol oynuyor.

Sergide ayrıca yirminci yüzyıl Latin Amerika, Afrika, Orta Doğu ve Asya'sından eserleri bir araya getiren bir ‘Nucleo Storico’ da yer alıyor. Küresel Güney'deki modernizmler hakkında çok şey yazıldı ve üç bölümde, modernizmin sınırlarını ve tanımlarını sorgulamaya çalışan bir deneme, bir taslak, spekülatif bir küratöryel egzersiz gibi bu bölgelerden eserler bulunuyor: Giardini'deki Merkez Pavyon'da yer alan Soyutlamalar ve Portreler ile Arsenale'deki Corderie'de yer alan İtalyanlar Her Yerde…

Avrupa-Amerika'daki modernizm tarihlerine hepimiz aşinayız, ancak Küresel Güney'deki modernizmler büyük ölçüde bilinmiyor. Bu bağlamda, bu tarihler gerçekten güncel bir önem kazanıyor; onlar hakkında ve onlardan daha fazla şey öğrenmeye acilen ihtiyacımız var. Nucleo Storico'daki sanatçıların çoğu ilk kez la Biennale'de sergileniyor ve böylece onlara olan tarihsel bir borç ödeniyor.

 

ÖNE ÇIKAN PAVYONLAR

Alman pavyonu, merkezindeki toprak monolitin içine girmeden önce bile bir gösteriden ibaret. Binanın yüksek pencerelerinden içeri pompalanan sisle dramatize edilen ışık huzmeleri akıyor ve Yael Bartana’nın uzay gemisi kendi Space Odyseean tarzında sinematik bir şekilde havada asılı duruyor. Burun deliklerinizi dolduran zift ve toz kokusu, yaylı çalgılar ve rüzgârdan oluşan bir soundtrack aracılığıyla yükselen duyular… Bu pavyonda bulunan Ersan Mondtag’ın bir asbest fabrikasında çalışan ve bunun sonucunda ölen büyükbabasına dayanan enstalasyonundaki önemli detaylar…

• İngiliz pavyonunda John Akomfrah’ın sergisi, çevreyle ilgili bozulma, sömürge geçmişleri ve su kütlelerinin sesleri arasındaki bağlantıları araştırıyor.

• ABD pavyonunda kişisel sergi açan ilk yerli sanatçı olan Jeffrey Gibson, Amerikan yerlilerinin geleneklerini metin, tekstil, kimlik ve küreselleşme temalarıyla harmanlıyor.

• Nil Yalter ve Semiha Berksoy’un işlerinin de yer aldığı Venedik Bienali’nde Türk pavyonu Gülsüm Karamustafa’nın çalışmasıyla dikkat çekiyor. Giardini ve Arsenale’de yer alan sergiler 24 Kasım 2024’e kadar açık.