Ateş Çelik LM’in fabrikasını satın aldı, yeniden rüzgâr endüstrisine kazandırıyor
Temelleri 15 Temmuz hain darbe girişiminden tam bir gün önce, 14 Temmuz 2016’da Bergama OSB’de atılan LM Wind Power fabrikası, Türkiye’nin yenilenebilir enerji yolculuğunda eşik noktalarından birisiydi. Yaklaşık bir yıl sonra devreye alınmıştı. Alman sermayeli Enercon’un ve Amerikan sermayeli TPI Composites’in iki fabrikasından sonra, Türkiye’ye yapılan 4. rüzgâr türbin kanadı fabrikasıydı. 176 bin m2 arazide inşa edilen bu fabrika ile birlikte 4 kanat fabrikasının tamamına ev sahipliği yapan İzmir, sektörde eşi olmayan bir kümelenme merkezi olarak dünya sahnesine adım atıyordu.
GİTME GEREKÇESİ TANIDIK
Önce eğitim merkezini daha sonra fabrikayı hizmete alan LM Wind Power, yatırım aşamasında Amerika’nın enerji devi General Electric’e (GE) satılmış, Bergama’da çalışacak her seviyedeki personel, şirketin farklı ülkelerindeki fabrikalarda eğitimlerini tamamlamıştı. 2024’e kadar dünyanın farklı coğrafyalarındaki projelere başarıyla üretim yapan LM, Mart 2024’te yatırımını durdurarak Türkiye’deki macerasına son verdi. Gerekçeler fazlasıyla tanıdıktı.
Başta işçilik olmak üzere Türkiye’nin üretim maliyetlerindeki fahiş artışlar, yetişmiş ara işgücü bulmada yaşanan sıkıntılar, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın rüzgâr enerjisi için YEKA yarışmalarında bir türlü takvim belirleyememesi, Türkiye’deki yeni proje stoklarının yetersiz olması gibi etkenler alınan kararda belirleyici olmuştu.
ATEŞ İLE YENİ DÖNEM

Nasıl Bir Ekonomi’nin 17 Nisan 2024 tarihli sayısında yayınlanan köşe haberimizde bu macerayı tüm yönleriyle anlatmıştık. Geldik bugüne…
Okurları daha fazla bekletmeden güzel haberi verelim… Ateş Wind Power, LM’in Bergama OSB’deki fabrikasını satın aldı. Bergama’da uzun yıllardır rüzgâr endüstrisine yönelik çelik kule ve jeneratör üretimi gerçekleştiren şirketin Yönetim Koordinasyon Direktörü Samet Güldoğan, fabrikanın rüzgâr türbin kanadı üretmek üzere inşa edildiğini, makine ve ekipmanların montajı sonrasında hemen kullanıma hazır durumda olduğunu belirtiyor.
Fabrikayı kiralamak için rüzgâr enerjisinde dünya devi şirketlerle görüşmeleri sürdürdüklerini vurgulayan Güldoğan, bu kritik satınalma kararında temel motivasyonun, çok yeni durumda olan fabrikayı rüzgâr enerjisi sektörü içinde tutmak olduğuna dikkat çekiyor. Ellerinde herhangi bir bağlantı anlaşması ya da kiralama sözleşmesi olmamasına rağmen bu kritik adımı atmakta duraksamadıklarının altını çiziyor.
BİN 300’DEN FAZLA ÇALIŞAN
Samet Güldoğan, 5 tesis ve bin 300’den fazla çalışanla bin 500 MW kurulu gücün ihtiyacını karşılayabilecek kapasiteye ulaştıkları bilgisini de veriyor. 2007’de rüzgâr türbinleri için kule ve bağlantı elemanları üretmek amacıyla kurulan Ateş Wind Power, yenilenebilir enerjide yerli ekipman üretiminin öncü şirketleri arasında bulunuyor ve hızlı büyüme ivmesi ile dikkat çekiyor. 2018’de ise rüzgâr endüstrisine yönelik direkt-drive teknolojisine sahip jeneratör üretimiyle Türkiye’de bir ilke imza atan şirket, “Türkiye’nin İlk 500 Büyük Sanayi Kuruluşu” sıralamasında 341’inci, EBSO tarafından açıklanan “Ege’nin İlk 100 Sanayi Kuruluşu” listesinde 34’üncü sırada yer alıyor.
İŞ ENERJİ ORTAK OLDU
Ateş Wind Power, geçen Haziran ayında kritik önemde bir ortaklık anlaşmasına da imza attı. İş Bankası Grubu iştiraklerinden İş Enerji ve Maxis Girişim Sermayesi yönetimindeki Temiz Enerji Fonu ve Atlas Fonu ile Türkiye Sınai Kalkınma Bankası’nın (TSKB) ana yatırımcı olduğu Türkiye Yeşil Fonu, Ateş Wind Power’a ortak oldu. İş Grubu'nun sürdürülebilirlik vizyonu ve büyüme stratejisi kapsamında imzalanan ortaklık antlaşması ile rüzgâr enerji santrali aksamlarının uçtan uca yerli üretimi hedefleniyor.
PERHİZ İKLİM KANUNU, LAHANA TURŞUSU TERMİK SANTRALLER

TBMM, bu ay her yurttaşın yaşamının doğrudan etkileyen iki önemli kanunu kabul etti. 9 Temmuz’da 7552 sayılı İklim Kanunu ve 19 Temmuz’da ise Maden ve Enerji Kanunu yoğun tartışmalar sonrasında yürürlüğe girdi. İklim Kanunu, Türkiye’nin 2053 yılı için belirlediği “Net Sıfır” hedefi kapsamında, iklim değişikliklerinin etkilerini minimize etmek, sera gazı emisyonlarının azaltmak, iklim değişikliğine uyum faaliyetleri ile planlama ve uygulama araçlarını, gelirleri, izin ve denetimi ve bunlara ilişkin yasal ve kurumsal çerçevenin usul ve esaslarını belirliyor.
KULAĞA HOŞ GELENLER
Buraya kadar elbette kulağa hoş geliyor. İklim Kanunu kapsamında Türk bürokrasi literatürüne ilk kez giren kavramlar da var. “Adil geçiş”, “Birincil piyasa”, “Denkleştirme”, “Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)”, “Gömülü sera gazı emisyonları”, “Gönüllü karbon piyasaları”, “İklim adaleti” bu tanımlamalar arasında.
Özellikle de 1 Ocak 2026 sonrasında yürürlüğe girecek Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması’nın (SKDM) önemli bir unsuru olan ETS; demir çelik, rafineri, petrokimya, cam, çimento, plastik gibi emisyon seviyesi yüksek imalat sektörlerini yakından ilgilendiriyor.
Ulusal Katkı Beyanı, net sıfır emisyon hedefi ile İklim Değişikliği Başkanlığı’nın yayımladığı strateji ve eylem planları doğrultusunda sera gazı emisyonları azaltılacak. Strateji ve eylem planları dönemsel olarak ulusal ölçekte hazırlanacak, uygulanacak ve uygulanması izlenecek. Her ilde valiler başkanlığında, ilgili kurum ve kuruluşların temsilcileri ile yerel yönetimlerin temsilcilerinden oluşan İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu kurulacak. Yerel İklim Değişikliği Eylem Planları, en geç 31 Aralık 2027’ye kadar hazırlanacak.
ENERJİ VE MADEN AYNI TORBADA
Türkiye’nin geç farkındalık yaşadığı iklim değişikliği, hepimizin yaşamını doğal kaynaklarımızı çok yakından etkiliyor. Dinamikleri birbirinden çok farklı olan maden ve enerji sektörlerini aynı “torba”da buluşturan kanun ise zeytinliklerin maden yatırımları için feda edilmesinin yolunu açması yönüyle eleştirilerin odağında yer alıyor.
Türkiye’nin 2023’te açıkladığı ve 30 yıllık vizyonunu yansıtan Ulusal Enerji Planı’nda ise 2053’te elektrik üretiminin yüzde 69.1'inin yenilenebilir kaynaklardan, yüzde 29.3'ünün ise nükleerden karşılanması planlanıyor. Ancak planda kömürden çıkışa dair net ve açık bir ifade ya da öngörüye ise yer verilmiyor. Türkiye’nin elektrik enerjisi kurulu gücünde Temmuz itibarıyla ulaştığı 120 bin MW’ın yüzde 18’ine karşılık gelen 22 bin MW’ı ithal ve yerli kömür yakan termik santrallerden sağlanıyor. Planda, 2035’e kadar bu mevcuda ilave olarak 3 bin 200 MW büyüklüğünde yeni kömürlü termik santral yatırımı öngörülüyor. Kömür santrallerinin sistemden zamanla çıkmasının mı planlandığı yoksa bu santrallerin teşviklerle rezervde tutulmasının mı öngörüldüğü tam olarak anlaşılmıyor.