Babamı kim öldürdü?

Kerem ÖZDEMİR
Kerem ÖZDEMİR KEREM İLE İŞİN ASLI

Büyük Taarruz ve zaferi kutlarken bu önemli soruyu sormadan bugün geldiğimiz noktayı anlamak zor.

Edouard Louis’in yazdığı ve Onur Ünsal’ın oynadığı “Babamı Kim Öldürdü?” oyununu geçen sene Paribu’nun daveti üzerine Moda Sahnesi’nde izlemiştim. Araştırmadan hızlıca gittiğimiz için oyunun kabare tarzında olduğunu ve oyuncu ile seyircinin atışması gerektiğini ancak çıkarken fark edebildim. Bedava olunca iş, turist gibi izlemeye dönüşüyor. İyi fakat gerçekleşme anında değer yaratmayan bir deneyim elde ediyorsunuz. Oyuna katılmamış olmakla beraber bu oyunu çok iyi izledim.

Babasının, devletin sosyal yardımlarının azalması sonrasında ekonomik zorluk içinde ölmesinin hikâyesini anlatan entelektüel bir karakterin hikâyesi olarak aklıma kazındı. Söylenenlerin çoğu ülkemize de uyarlanabilir. Fransa’daki Sarı Yelekliler eylemleri nedeniyle entelektüellerin ilgisini çekecek bir oyun. Bu senaryodan asıl etkilenecek olan emeklilerin gelir düzeylerinin böyle bir oyuna gitmeye elverdiğini düşünmüyorum. Türkiye’de devlet yardımı ile nemalanan kesimin de bu tür bir oyuna ilgi göstermesini beklemek yersiz.

Bu durum, tiyatronun da yardımla yaşayan bir kurum haline gelmesine neden oluyor. Biz gittiğimizde Moda Sahnesi, borçları nedeniyle bir kapanıp bir açılıyordu. Paribu’nun sponsorluğu da oyunun sergilenebilmesi anlamında önemli bir rol oynamıştı ancak, ortada kendi geliri ile dönebilen bir iş yoktu.

Bunu düşününce, oyundan asıl dersi çıkardım. Babayı öldüren, devlet yardımlarının azaltılması değil; oğullarının hayata dair hiçbir şeyi onun hayatına katmamasıydı. Üç kuruş ikramiye aldığında oğullarını ve karısını eski püskü arabasına bindirip sahile götüren adam, fabrikada ağır yük ile kendisini sakatlayıp çalışamaz hale geldiğinde ailesinin adama hiçbir faydası yoktur. Karısının da annesini kandırıp evin parasından tırtıklayarak eğlenmeye giden oğlunun da, bu hikâyeyi yazan oğlunun da yıllarca kendilerine bakan adama verebileceği hayati bir heyecan yoktur. Hikâyeye kattıkları hiçbir şey bulunmaz.

Bizim Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili hikâyemiz de bundan ibarettir. Yapılan onca güzellemeye karşın Cumhuriyetin evlatları, hikâyeye hiçbir şey katmamış ve babalarını öldürmüştür. Onun çabasını daha ileri taşıyacak bir şey yapmamış, yapamamış ve yanlış stratejiler ile yapılanların da heba olmasına neden olmuştur. Bunun nedeni de babaları için bir şey yapmamaları değil; kendileri için bir şey yapmamalarıdır. Objektif ve sübjektif koşullar tartışılabilir ama ben bunu yapmayacağım. Sadece “Atatürk’ün yarattığı fırsat eşitliği sayesinde” bir yere geldiklerini söyleyenleri dinlerken, asıl orada olması gerekenlerin başına gelenleri de sorgulamamız gerektiğini belirteyim.

Son dönem rehberim, Fazıl Say

Yazıyı bu kadar karamsar bir biçimde sonlandırmamı engelleyen isim ise Fazıl Say oldu. Suya Yazılan kitabında, “Bakın, piyanist Tuluğ Tırpan ile yirmi yıllık dostluğumuz var. Onun Viyana’da yaşadığı yıllarda, Viyana’da bir araya geldiğimizde, günlerce geç saatlere kadar çok uzun sohbetler ederdik. Beethoven sonatlarını konuşurduk. Tuluğ bu eserleri, derin ve kapsamlı şekilde bilirdi. Filanca sonatın filanca ölçüsünü saatlerce tartışırdık” diye bahsettiği Tuluğ Tırpan’ın adını “An Epic Symphony: Pentagram” konserinin broşürde görünce video çekmekten, sosyal medya paylaşımı yapmaktan ve şarkılara eşlik etmekten vazgeçip izlemeye karar verdim. Say’ın rehberliği ile doğru yöne gittiğimi çıkışta anladım. Görmek için bilmek gerekiyordu ve Say’a bu katkısı nedeniyle müteşekkirim.

Pentagram’ın senfonisi ve Mustafa Kemal’in Geometri’si

Konserde Say’ın kitabında bahsettiği entegrasyonlar ve başarı unsurları ete kemiğe büründü. Bir şeyin nasıl doğru yapılabileceği ile ilgili olarak kitaptan aldığım derslerin gerçek hayattaki karşılığını gördüm. Pentagram’ı daha önce dinlemediğimi düşünürken evde Anatolia kasetlerini buldum; yıllar önce dinliyormuşum.

İki deneyim arasındaki fark çok önemlidir. 1938’de ölen Mustafa Kemal’in sınırlı zamanını 1936’da başlayıp 1937’de biten Geometri kitabını yazmaya neden ayırdığını anlamak açısından önemlidir. Aynı yıllardaki Hatay çabasını anlamak açısından önemlidir. Kısacası, önemlidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar