Federalistler ve Anti-Federalistler

Gündüz FINDIKÇIOĞLU
Gündüz FINDIKÇIOĞLU GLOKAL BAKIŞ

Jefferson’un Randolph’a 30 Mayıs 1790’da yazdığı mektup Amerikan tarihinin klasikleri arasındadır. Jefferson bu mektubunda siyaset etütleri için hangi kaynakları önerdiğini sayarken meşhur sözünü söyler: ‘Teoriden pratiğe inerken Federalist Papers’dan iyisi yoktur’. Federalist 9 bir siyaset bilimi önerdiği iddiasıyla da biliniyor. Machiavelli, Hobbes, Montesquieu değişik dönem ve bağlamlarda yeni bir bilim, “siyaset bilimi” iddiasıyla ortaya çıkmamışlar mıydı? Madison da Federalist 10 ve 14’te “siyaset felsefesi” yapmış veya yeni bir “siyaset bilimi” önermiş miydi?

Montesquieu, Althusser’in en önemli metinlerinden birisinin konusudur. Althusser çok kısa notlarla Montesquieu hakkında bir “öz” açıklar. Madison muhtemelen bu “öze” önemli ölçüde katılırdı. Örneğin Madison Federalist 10’da zenginliğin eşit dağılmamasını insanların eşit yetenekte olmamalarına bağlar ve hükümetin birinci amacının bu eşitsizliği korumak olduğunu söyler. Bu çok önemli bir konudur ve Madison’un Rousseau’dan hiç etkilenmemiş olduğunu gösterir. Madison, Montesquieu’den, Locke’dan, Hobbes’dan, Pufendorf’tan, Barbeyrac’tan, Grotius’tan etkilenmiş olabilir; ama gelecekteki Fransız Devrimi sloganlarından kardeşlik ve eşitliğe hayli uzaktır.

Ancak Federalist 10’u son derece kritik bir metin yapan asıl ikna edici tez bu tez değildir. Madison Federalist 10’da ve 1787 tarihli ‘Birleşik Devletler Siyasi Sisteminin Kötü Yönleri’ denemesinde aynı temel tezi savunur. Temel tez her iki metinde de aynıdır: Çoğunluk azınlığa tahakküm eder. Diğer kritik tez geniş ve kalabalık bir ülkede tercihlerin heterojen olacağı ve demokratik bir hükümetin sürdürülemeyeceği, hizip kavgalarının çıkacağıdır. Federalist tezin yeni yeni mükemmelleştirildiği bir dönemde Madison kabul edilmiş varsayımı reddeder. Tam tersine geniş ve cumhuriyetle yönetilen bir ülkede ne Atina gibi şehir devleti demokrasilerinin, ne de İtalyan kent cumhuriyetlerinin maruz kaldığı aksaklıklar görülecektir. Küçük bir siyasi birimde çoğunluk azınlığa kolayca tahakküm edebilecek iken geniş bir ülkede çok sayıda çıkar ve hizip olacağı için bu gruplar birbirlerini sürekli kontrol edecekler, denge oluşturacaklardır. Bu açıkça bir “geniş sayılar” tezidir. Geniş bir siyasi birimde azınlık hakları daha iyi korunacaktır. Tam tersine 13 eyaletten oluşan gevşek Konfederasyon hizipçiliğe ve çoğunluğun tiranlığına daha yatkındır.

“Geniş ekonomilerde” cumhuriyetçiliğin daha başarılı olacağı tezi gerçekten de yeni bir tezdir. Madison bu tezi öne sürerken “arı demokrasiyle” –ki küçük bir birim söz konusu olduğu için herkes doğrudan yönetime katılacaktır- “az sayıda temsilcinin” çok sayıda yurttaş tarafından seçileceği geniş bir ülkedeki cumhuriyeti ayrıştırır. Demokrasinin antik Yunan şehir devletlerine, cumhuriyetin de İtalyan şehir devletlerine uygun olduğu tezi böylece ikiye bölünür. Cumhuriyet doğrudan demokrasi değildir; temsili demokrasidir. Madison merkezin gücünün artacağı federal bir devletten iç çatışma çıkacağı ve bir tarafın diğer tarafa iradesini dikte edeceği beklentileriyle korkmamak gerektiğini ikna edici bir dille ortaya koymaya çalışır. Başlangıçta da uzun uzun gevşek Konfederasyon sisteminin yol açtığı kötü yönleri anlatır ki bu saptamalara genel olarak fazla bir itiraz zaten yoktur.  

Burada Norman Schofield’in William Riker’dan yola çıkarak ulaştığı açıklamaya geliyoruz. 1787’de savaş tehdidi büyüktür ve borç sorunundan da kölelik sorunundan da çok daha ağır basmaktadır. İç güvenlik sorunun da büyük olduğunu çünkü Shays İsyanı örneğinin henüz hafızalardan silinmediğini ekleyebiliriz. Merkezi yapısı güçlendirilmiş bir federalizme ihtiyaç olduğu kabul edilebilir ve bu yola girmek rasyonel görünebilir. Fakat çoğunluk tahakkümü ve bu yapının hizip kavgasıyla yıkılacağı, geniş bir siyasi birim oluşturmanın ya iç kavgaya ya tiranlığa yol açacağı kaygısını nasıl ortadan kaldırmak gerekecektir? Schofield’e göre Madison’un tezi tam da bu kaygıyı yeni bir siyaset felsefesi kanıtıyla ortadan kaldırmakta etkili olmuş, insanları ikna etmiş ve onları rasyonel seçişe yönlendirmiştir.

Gerçekten de Federalist Papers 2-3-4-5 John Jay’in yeni devletin merkezi federal bir birlik olmadan dış dünyaya karşı zayıf olduğunu, Hamilton’un yazdığı 6-7-8-9 ise 13 koloni arasında bir “doğal durum” oluşabileceğini öne sürüyordu. Yani Federalist Papers Madison’un 10 numaralı Federalist’ine gelene kadar kolonilerin hem birbirlerine karşı, hem de diğer uluslara karşı ne kadar savunmasız ve iç-dış çatışma ve dağınıklıklara ne kadar yatkın olduklarını Lockean olmaktan çok Hobbesian bir çerçevede öne sürmüyor muydu? Acaba Federalist Papers –Shays isyanının yarattığı güvensizlik atmosferinde- merkezi devlete eyaletlerin boyun eğecek derecede yetki aktarmaması halinde –vergi yetkisi, borçlanma yetkisi, savaş yetkisi, federal ordu kurma yetkisi ve yurttaşlar üzerinde hükümranlık yetkisi- “Avrupa politikasının tehlikeli dehlizlerine ve savaşa sürüklenme” tehlikesini öne çıkarmıyor muydu? Hamilton, güvenlik konusunun birincil önemde olduğunu, güvenliği sağlamak için gerekirse özgürlüklerden –bir ölçüde?- feragat edilebileceğini söylerken Althusius, Bodin ve Hobbes’a göre hangi noktadaydı?

Federalist Papers’da klasik liberalizmle ilgili iki önemli mesele var. Birincisi, “kurucu babalarda” sıklıkla görülen insan tabiatına güvensizliktir. Bu anlamda proje bir Aydınlanma projesi değil- doğrudan 17. Yüzyıl İngiltere’sine ve dış ilişkilerde yüzyıllardır savaşlarla yorulan Kıta Avrupa’sına gönderme yapılıyor. Aydınlanma projesi insanın tam potansiyeline ulaşmasını durduran engeller kaldırılırsa –suni kısıtlar çünkü insanın aç gözlülüğüne/toplumun yapısına dayalı engeller söz konusu- ortak akıl sayesinde eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumun mümkün olacağını, hatta tarihin bu yöne aktığını öne sürer. İkincisi, kurucu babaların kendi doğruları, toplum için neyin iyi ve ahlaklı olduğuna dair net fikirlerinin olmadığı söylenemez; bu durumda, tıpkı din konusunda olduğu gibi, tolerans kavramı öne çıkıyor.

Gerçekten de Madison’un yazdığı gibi “Federalist temsili hükümet doktrini tek bir net prensibe indirgenebilir: Objektif olarak ulaşılan objektif çıkarlar”. Objektif çıkarlar savunulacak teması kilit nitelikteyse temsilciler ancak temsil ettikleriyle aralarına mesafe koyarak bunu başarabilirler. Anayasa yapmak demek anayasayı yapan kurucu iradeyi dışlamak ve kurucu momenti kararsız bir an, sürdürülemez bir karmaşa hali olarak görmek zorunda mıdır? Burjuva ve sosyalist devrimlerin çeşitli aşamalarında karşılarına başka ideolojik, teorik ve kültürel tematikler altında çıkan bu temel soru Amerikan Anayasa tartışmasına da önemli bir damga vurmuş görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Fayda ve emek-değer 26 Mart 2024
Stalin’in arabaları 20 Şubat 2024
Lenin ve emperyalizm 13 Şubat 2024