‘Gastronomi örneğinde’ Ulusal Festival Stratejisi nasıl olmalı?
Süleyman DİLSİZ - Gastronom/ Yemek kitapları Yazarı
Coğrafyalar, üzerinde barındırdığı toplumun üretkenliğini, karakterini ve geleneklerini şekillendiren en belirleyici unsurlardan birisidir. İklim, bitki örtüsü ve kültürüyle farklı kadim uygarlıkların izlerini taşıyan Anadolu, yeni iş fikirleri geliştirmek için bizlere hep cazip fırsatlar sunmuştur. Yeni iş fikirleri geliştirebilme sürecinde, dört mevsimin aynı anda yaşanabildiği coğrafyamız, farklı kültürleri ve endemik bitki çeşitliliğiyle küresel ölçekte sayısız festival ve benzeri etkinlikler için ilham verebilecek bir zenginliğe sahip.

Festivaller, ülkemizin kültür ve turizm değerlerinin ortaya çıkarılması, küresel bilinirliğinin artması, ülke itibarı (reputation) yanında yerel aidiyet kültürü için de çok değerli. Festivaller, içinde pek çok bileşeni barındırıyor. Bunlar yerel yiyecek ve içecek, müzik, tiyatro, giyinme, maske takma, dans etme, oyun oynama ve izleme, dekorasyon ve bir takım dini görenekleri uygulama vb şekillerde olabiliyor.
Festivallerle hiç ummadığınız bir bölge, havza ve işlevsiz alanlar cazibe merkezi oluveriyor. Kısa süreliğine de olsa festivaller, farklı toplum katmanlarını birbirine yaklaştırıp kaynaştırmaya, ilişkileri güçlendirerek ortaya çıkan fırsatları değerlendirilmesiyle bulunduğu bölgeye gelir de sağlıyor. Özellikle gastronomi festivalleri bu etki zinciriyle önemli alternatif turizm çeşitleri arasında yer alıyor.
İspanya’nın çok bilindik 100 civarındaki tarifiyle gastronomi turizminden elde ettiği yıllık gelir 10-12 milyar Avro düzeyindedir. Uluslararası füzyon mutfaktan yerel mutfağa, deniz ürünlerinden sokak lezzetlerine kadar özgün, farklı ve yaratıcı onlarca festival içerikleriyle gastronomi festivallerini bölge bölge markalaştırmışlar. Ülkemizde ise gastronomi festivalleri, kayıtlı 3 binin üzerinde tarifimiz olmasına rağmen, içerikleriyle panayır kıvamından öteye geçemediği gibi, bir festival enflasyonunu da yaşıyoruz! Bölge ve ülke ekonomisindeki değerine, kültürel belleğine bakmadan “Orası yaparsa ben de yaparım!” mantığıyla birbirini tekrar eden yaklaşımı hep gözlemledim. Öyle ki pek çok festival küresel ve ulusal değer ile özünün mirasından ve yaratıcılıktan yoksun. Yerel yönetimlerin eğlen-coş yaklaşımıyla festivaller israf kalemi olmaya devam ediyor. Elmadan vişneye, kirazdan şeftaliye, tarhanadan yoğurda, otlardan ayrana yüzlerce çeşit festival kanıksanmış, ses getirmeyen yapılarıyla, kısıtlı cazibeleriyle iki-üç günlük panayır etkinliği olarak şekillenmiş.
Örneğin ülkemizde 15 farklı yerleşimde farklı elma festivali varken, endemik elma türleri ve ülkemizin elma üretiminin yüzde 40-45’ini üreten Isparta Eğirdir’in festivalsiz olması düşündürücüdür. Ya da coğrafi işaret almış, tescillenmiş, neredeyse tüm ülkede bilinirliği kanıtlanmış Uşak tarhanasının festivali yokken etki zincirini oluşturmayan kısıtlı bilinirlikle 2 ilçede tarhana festivalinin yapılıyor olması bin yıllık tarhananın küresel eksende tanıtılmasında ve ülke markalaşması adına risk! Yerel farklılıklarını ortaya çıkaran, ülke itibarını destekleyecek, yerelde aidiyet kültürünü besleyecek, gelirini artıracak festival organizasyonlarının bugüne kadar bir turizm politikası geliştirilememesi de gerçekten büyük bir kayıptır ve üzüntü vericidir. Hatta yerel farklılıkların ortaya çıkarılarak festivallerin sahipsizliği ortaya çıkıyor. Çünkü küresel eksende festivallerin markalaştırılması maalesef 2023 Ulusal Turizm Strateji Belgesi’nde yer almamış.
Ülkemizde rekabetçi avantajları belirlenmiş ürünlerin; “Özgün, endemik, farklı uygarlıkların tatları, görenekleri, gelenekleri vb” birbirini tekrar etmeyen ve küresel turisti de cezbedecek festival organizasyonlarını geliştirmesi ve teşvik edilmesi gerekiyor. Bu arada öncelikli olarak festival ve panayırın ne demek olduğunun zihnimizde netleşmesi gerekiyor.
Festival, belirli bir yeme içme veya sanat temasında yiyecek ve içeceklerin, oyun ve filmlerin sunulması ve gösterilmesi sonunda ödül, derece verilmesi biçiminde düzenlenen ulusal veya uluslararası gösteri dizisi olarak tanımlanıyor. Panayır ise belli zamanlarda ve genellikle küçük yerleşim birimlerinde kurulan sergi niteliği de taşıyan büyük pazar yeri olarak bilinir.
Günümüzde festival görünümlü panayırların gerçek anlamıyla düzenlenmiş festivallerden ayırt edilmesi ve her festivalin ulusal ve/veya küresel ölçekte ülke itibarına destek olacak şekilde “festival lisansı” ile sahiplenilmesi ön şarttır. Bunun için önerilerim:
- Panayır ve festival kavramlarının tanımları netleştirilmesi gerekiyor. Her ikisinin de standardize edilerek “yaratıcılık-özgünlük (endemik-tarihsel varlık-uygulama yöntemi vb)-ülke itibarına katkı ve küresel ölçekte rekabetçi yapıyı” esas alan ekonomik ve sosyal faydaya dayanan festival içeriklerine lisans verilmesi gerekiyor.
- Festival temaları ülkede en çok bilinirlik “coğrafi işaret” endemik, geleneksel varlık (sürdürülebilirlik)esas alınarak şekillendirilmelidir.
- Festivallerin ulusal turizm politikası ekseninde “hangi festivalin nerede, ne şekilde, hangi ürünü veya geleneği ön plana çıkaracak şekilde projelendirilmesi temanın ülke ekonomisindeki değer zinciri vb. tabanlı proje esaslı teşviki şart. Panayırların ise, daha çok yerel yönetimin tercihine bırakılması gerekiyor.
- Festivallerin, Ülkenin turizm stratejisini belirleyen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yönetiminde ve festival yapılacak İlin sanayi ve ticaret odaları ve ilgili belediye ile projenin eşgüdümünde gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır.
Turizm ve ülke tanıtımının “yoksullaştıran turizm” çeşidi olarak tanımlanan, turist başına karlılıkların sentlerle hesaplandığı, her şey dahil “kum-deniz-güneş” konseptinden çıkarılarak din turizminden sonra en çok değer yaratan gastronomi sanat ve kültür turizmine nitelikli festivallerle sahip çıkmak demek; öze, yerel kültüre sahip çıkarak yereli kalkındırarak geleceğe sahip çıkmak demek değil de nedir?