İki yıl önce bozduk, hala düzeltemiyoruz

Servet YILDIRIM
Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Son iki yılın enflasyona dair en önemli gelişmesi beklentilerdeki bozulmadır; halkın zihnen yüksek enflasyon moduna geçmiş olmasıdır. Kur ve vergi artışı ile ücret zamlarının enflasyon üzerindeki etkisi tamamlanmış olabilir ama beklentilerdeki bu şiddetli bozulma hala devam ediyor.

Merkez Bankası’nın en son açıklanan Enflasyon Raporu’nda bizzat kendisinin dediği gibi “Beklenti kanalının işleyişi ekonomik birimler tarafından merkez bankasının enflasyonla mücadelede ne kadar kararlı görüldüğü ile yakından ilişkilidir. Örneğin Merkez Bankası güvenilirse ve ekonomik birimler Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadeleye olan bağlılığına inanıyorsa para politikasında sıkılaşmaya gidilmesi enflasyon beklentilerinin düşmesine yol açacaktır. Dolayısıyla, enflasyonda yaşanan atalet kırılarak para politikasının enflasyonla mücadelede başarılı olma şansı artacaktır.”

Bunlar çok doğru ve değerli saptamalar ancak biz bunları zaten biliyorduk. Bunları bize yıllar önce yine Merkez Bankası yaptığı yayınlarla, araştırmalarla ve raporlarla gayet açık anlatmıştı. Yıllar sonra dönüp dolaşıp yine aynı noktaya gelmek hem sevindirici hem de üzücüdür. Yanlış para politikaları nedeniyle Türkiye enflasyonla mücadelede çok önemli ve değerli bir zamanı kaybetmiştir. Haksız bir gelir transferi yaşanmış, toplumun önemli bir kesimi fakirleşmiştir.

Bu nedenle gelecekte aynı hataları yapmamak açısından Merkez Bankası’nın dediği gibi “Enflasyon beklentilerinin oluşumunu anlamak ve beklenti oluşumunda Merkez Bankası’nın rolünü ortaya koymak önem arz etmektedir.”

Merkez Bankası’nın rolünü anlamak için iki yıl önce yaşananları hatırlayalım. Tarih 21 Ekim 2021’di. Türkiye’nin yine “Faiz enflasyonun nedeni mi? Yoksa sonucu mu?” tartışmasını yaptığı günlerden biriydi. Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplanacaktı. Enflasyon görünümü bozuk olmasına ve enflasyon yüksek seyretmesine rağmen 23 Eylül 2021’de yapılan bir önceki PPK toplantısında politika faizi yüzde 19’dan 18’e indirilmişti. Ekimin 21’inde ise piyasalar nefesini tutmuş Merkez Bankası’ndan çıkacak kararı bekliyordu. Enflasyonun görünümüne ve para politikasındaki değişime bakıp işin nereye gittiğini gören bazı iktisatçılar ve finansçılar tedirgindi.

O gün Dünya gazetesinde çıkan köşe yazısında “Merkez Bankası’nın bugünkü Para Politikası Kurulu toplantısında nasıl bir karar alacağını bilmiyorum ama hangi kararı alması gerektiği konusunda ikna olmaya başladım. Banka’nın bugün açıklayacağı ve belki de uzun süre tartışılacak olan kararı faiz indirimi olmalıdır. Hem de öyle çeyrek ya da yarım puan değil, en az bir puan indirmelidir” demiş ve gerekçesini ise şöyle açıklamıştım:

“Türkiye ‘Faiz enflasyonun sebebi mi, yoksa sonucu mu?’ tartışması ile çok vakit kaybetti. Bize aynı zamanda enerji de kaybettiren bu 19 yıllık tartışma bir an önce sonlandırılmalıdır. Gördüğüm kadarıyla bunun yolu da enflasyon yüksek seyrederken ekonomiyi bir faiz indirim sürecine sokmaktan geçiyor. Böylece ‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ teorisi test edilme imkânı bulacaktır. Bu sürecin sonucunda TL daha fazla değer yitirecek, enflasyon düşmeyip belki daha da artacaktır.”

Sonuçta 2021 Ekim toplantısında enflasyon görünümü bozuk olmasına rağmen faiz iki puan indirildi. O toplantının ardından 26 Ekim 2021 tarihli yazımda “PPK bence tarihindeki en kritik birkaç toplantısından birini geçen hafta yaptı. Bu toplantı çok konuşulacak ve ileride çok hatırlanacaktır. Referans toplantılardan biri olacaktır” demiştim.  Öyle de oldu. Bu iki toplantı ile başlayan süreçte Türk lirası değer yitirdi, enflasyon düşmek bir yana son 25 yılın en yüksek seviyelerine yükseldi. Türkiye “faizin sebep, enflasyonun sonuç” olmadığını pahalı bir şekilde öğrendi. Bu deney özellikle düşük ve orta gelir gruplarından olan kesimler için çok maliyetli oldu. Bu süre zarfında enflasyon kaynaklı bir servet aktarımı yaşadık, ekonomide dengeleri sarstık ve beklentileri bozduk. Hem de öyle bozduk ki, bu yıl son beş ayda faizi 26,5 puan arttırdık, yüz milyarlarca liralık miktarsal sıkılaştırma yaptık, seçici kredi politikalarını devreye aldık ama iki yıl önce bozduğumuzu hala düzeltemiyoruz.

Faiz sebep, enflasyon sonuç” deyip faizi indirmeye başladığımızda yıllık enflasyon yüzde 19,58’ti. Ekim sonu itibariyle ise yüzde 61,36’ydı. Ve onca önleme rağmen 2023’ü TCMB tahmini olan yüzde 65 ile kapatabilirsek başarı sayacağız, mutlu olacağız. İki yıl önce tekere çomak soktuğumuzdaki yüzde 19-20’lere gelebilmek için ise daha çok zamanımız var.

“Bu nedenle enflasyon beklentilerinin oluşumunu anlamak ve beklenti oluşumunda merkez bankasının rolünü ortaya koymak önem arz etmektedir.”

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Çare “Mali Kural” 16 Mayıs 2024