İmalat sanayisinde daralma

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Zafer Özcivan

EKONOMİST

Bir ülkenin kalkınabilmesi, halkın refah seviyesinin artması, alım gücünün yükselmesi, işsizliğin azalması ve daha birçok ekonomik faktör yapılan üretimle doğrudan ilişkilidir. Ekonomik büyümenin temel taşı da üretim ile büyümedir. İnşaat, bankacılık ve finans gibi büyüme faktörleri büyüme için önemli olabilir. Ancak üretim ile büyüme istikrar ve uzun vadelidir, bunun dışındaki faktörler ise gelip geçici olarak büyümeye katkı sağlar.

Ülkemizde 1970 li yıllarda başlayan sanayi devriminden sonra üretim konusu oldukça önem kazanmış, ancak ithalatın serbest bırakılması, özellikle Çin mallarının yurdumuza ihtiyaçtan fazla gelmesi ve yerli üreticilerimizin fiyat rekabetinin ortadan kalkması nedeniyle yerli sanayimiz ciddi derecede zayıflamış ve kayda değer sayıda üretim işletmesi faaliyetlerine son vermek durumunda kalmıştır.

Üretim yapılması oldukça zor bir işlem sürecidir. İmalat faktörlerini bir araya getirmek, zamanında ve kaliteye uygun hammadde ve ara malı tedarik etmek, gerecek makine ve teçhizat donanımını kurmak ve yapılacak üretime uygun işyeri bulabilmek oldukça zordur ve birtakım fedakârlıkları göze almayı gerektirir. Ayrıca ülkenin uluslararası alanda söz sahibi olması, kredibilitesinin artması, ülkeye döviz girdisi sağlanması, işsizliğin azalması gibi konuların hepsi üretime bağlıdır. Özellikle dış ticaret açığı veren ülkeler için üretim yaparak ithalattan fazla ihracat yapmak ve bunun sonunda dış ticaret açığını minimuma indirmek hatta dış ticaret fazlası vermek ekonomik açıdan son derece önemlidir. Olaya ülkemiz açısından bakacak olursak, sadece bu iktidar döneminde değil, çok uzun yıllardan bu yana dış ticaret açığı vermekteyiz. Bunun yegâne sebebi elektrik, doğalgaz, akaryakıt gibi temel ihtiyaç maddelerini yurt dışından tedarik etmemizdir. İhracatta oldukça başarılı olduğumuz kesindir ama maalesef ithalatımız daha fazla olduğundan dış ticaret açığından kurulamıyoruz.

Üretim kaynaklarını en verimli şekilde kullanmamız için en başta hammadde ve ara malı kendimiz üretmeliyiz. Ülkemizde hammadde ve ara malın yaklaşık yüzde ellisini yurt dışından ithal yoluyla getirmekteyiz ve bu yüzden döviz olarak patamız yurt dışına gitmektedir. Buna bir de kurların yüksek olması eklenince üretim maliyetlerini doğrudan etkileyeceğinden enflasyonun da yükselmesi söz konusu olabilir. Dolayısıyla biz öncelikle ithalatı minimuma indirerek ithal ikame mal üretimine önem vermeliyiz. Bu yüzden ithal ikame mal üreten işletmelere verilen destekler arttırılmalı, düşük faizli kredi, fabrika alanı, vergi kolaylıkları gibi haklar maksimum seviyeye çıkarılmalıdır. Böylece hem ithalatımız azalacak, ihracatımız çoğalacak ve sonuçta yurt dışına para çıkmayacak, ülkemize döviz girdisi oluşacaktır.

Ülkemizin şu anda merkez bankası rezervleri tarihinde en yüksek noktadadır ve swap dahil 126 milyar dolara ulaşmıştır. Ancak dışardan gelen paraların birçoğu Carry Trade yoluyla geldiği için bir müddet sonra çıkabilir. Önemli olan yabancı yatırımcıları kalıcı olarak üretim yapılmasına uygun koşulların sağlanmasıdır. Bu da ekonomik güven endeksinin yüksek olması ile mümkündür.

İmalat sanayi satın alma yöneticileri ile anket şeklinde yapılan araştırmaların değerlendirilmesi sonucunda imalat sanayisinin durumu ortaya çıkmaktadır ve ideal olanı PMI oranının %50’nin üzerinde olmasıdır.

Türkiye’de PMI oranı son iki aydan bu yana gerileme eğilimindedir. Nisan ayında %49,3 olan PMI oranı mayıs ayında %48,4 olarak gerçekleşmiştir. Yani son iki aydan bu yana imalat sanayisinde azalma görülmektedir. Bunun yegâne sebebi kredi faizlerinin yüksekliği, tedarik sorunları, ülkemizde yaşadığımız yüksek enflasyon nedeniyle hammadde fiyatlarının sürekli artması olabilir. Faizlerin %60-65 lere geldiği bir dönemde önce krediye ulaşmak daha sonra alınan krediyi ödemek oldukça zor bir konudur ve üretim maliyetlerine yansıtabilmek kolay bir işlem değildir.

Özellikle ihracat yapan üretim işletmeleri için daha fazla fedakârlık gerekecektir. Çünkü yukarıda bahsettiğim gibi hammadde ve ara malı maliyetlerinin enflasyondan etkilenmesi fakat döviz kurlarının yaklaşık üç aydan bu yana yatay seyir izlemesi ihracatçının karını olumsuz yönde etkilemiş ve fiyatları yükseltmek de alıcılar açısından kabul görmediği için son iki aydan bu yana ihracat siparişleri azalmış, tedarik maliyetleri yükselmiştir. İşte bu yüzden PMI oranımız da %50’nin altında seyretmektedir. Ancak bu gelişme böyle gidecek değildir. Enflasyonun yılın ikinci yarısından itibaren baz etkisiyle de olsa düşeceği kanaati hakimdir ve bu düşüş politika faizlerine yaklaştığı zaman faizlerin de düşüşe geçme ihtimali son derece yüksektir. Yani önümüzdeki birkaç ay daha dişimizi sıkmak durumundayız.

Nisan ve mayıs aylarında görülen üretimde azalma bazı işletmelerde üretim azalması ve çalışanı işten çıkarma olaylarını da beraberinde getirmiştir. Ancak enflasyon n kaynaklı baskıların azaldığı da gelen bilgiler arasındadır.

İstanbul Sanayi Odası (İSO) için S&P Global tarafından derlenen imalat PMI, nisanda kaydedilen 49,3 seviyesinden 48.4'e gerileyerek üst üste ikinci ayda da eşik değer olan 50'nin altında kaldı. İmalat sektöründe faaliyet koşulları ılımlı daralmış olsa da endeks bu yılın en düşük değerini aldı. Öte yandan imalat PMI değeri şubatta büyüme göstermesine rağmen mart ve nisan aylarında %50 değerinin altında kalmıştır.

Üretim miktarının düşmesi sebebiyle bazı işletmeler işten çıkanların yerine yeni personel almamayı tercih eder duruma gelmiştir.

PMI verilerini değerlendiren S&P Global Ekonomi Direktörü Andrew Harker, "Son veriler Türk imalatçılarının, yeni sipariş almanın da zorlaşmasıyla gün geçtikçe daha zorlu hale gelen bir faaliyet alanı ile karşı karşıya kaldıklarını gösteriyor" dedi.

Harker, "Ancak, bir olumlu gelişme enflasyon kaynaklı baskıların hafiflemesi. Yüksek fiyatların talep üzerindeki olumsuz etkilerinin devam ettiği hesaba katıldığında bu baskıların hafiflemesi, yılın ikinci yarısında sektörde toparlanmanın önünü açabilir" dedi.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar