İsrail’deki demokrasi savaşı bize ne anlatıyor?

Osman ULAGAY
Osman ULAGAY DÜNYA GÖZÜ

İsrail’de siyasi yelpazenin en sağındaki faşist ve ortodoks partilerle ittifak kurarak yeniden başbakan olmayı başaran Binyamin Netanyahu’nun İsrail demokrasisinin temel direği olan bağımsız yargının yetkilerini budamak istemesi ülkeyi ayağa kaldırdı. Toplumun en gerici ve milliyetçi kesimini temsil eden partilerin desteğini alan Netanyahu’nun liberal demokrasinin kurumlarını etkisiz hale getirerek bir ‘Tek Adam’ rejimi kurmak istemesi demokrasiyi savunan güçleri sokağa döktü.

Nitelikli insanların protestosu

İsrail devletinin kuruluşunda önemli rol oynamış olan çeşitli mesleklere mensup, yüksek eğitimli orta sınıf mensupları ve aydınların yanısıra emekli askerler ve iş dünyasının önemli isimleri de bu protesto gösterilerine yakın ilgi gösteriyor. Son yıllarda yayınlanan kitaplarıyla dünyada en çok okunan yazarlardan biri haline gelen tarihçi Yuval Noah Harari, hükümetin geri adım atmaması halinde yıllardır yaşadığı İsrail’i terkederek demokrasinin saygı gördüğü bir ülkeye taşınacağını açıkladı. Protestoların sonuç vermemesi halinde İsrail’den nitelikli insan kaçışının hızlanacağı belirtiliyor.

İş dünyası yargının bağımsızlığını savunuyor

Son 15 yılda bölgesindeki en dinamik ekonomiyi kurmuş olan İsrail’de demokrasiyi ve yargının bağımsızlığını savunan iş dünyası hükümete karşı tutumunu sürdürmeye kararlı görünüyor. İş insanları, birbirine düşman gruplar yaratarak ülkeyi bölmeye çalışan gerici hükümetin İsrail’in ve bölgenin geleceğini tehdit ettiğini öne sürerek Netanyahu’ya karşı çıkıyor ve yargı bağımsızlığının mutlaka korunması gerektiğini vurguluyor. İsrail’de ‘Tek Adam’rejimi kurmak isteyen Netenyahu’nun kabinesinde daha önce rüşvet verme, evrakta sahtecilik yapma, vergi kaçırma gibi adi suçlar nedeniyle hüküm giymiş kişilerin yer alması da iş dünyasının tepkisini çekiyor.
Bloomberg’in haberine göre, İsrail’in en büyük yatırım fonlarından birini yöneten Erez Shachar da 10 haftadır protesto gösterilerine katıldığını ve hükümeti suçlayan sloganlar attığını belirterek İsrail’in geleceği için bu bölücü hükümetten bir an önce kurtulmak gerektiğini vurgulamış.

Ekonomistler de hükümeti uyardı

İsrail’de iş dünyasının yanısıra ekonomi bürokrasisi de hükümetin tasarladığı “yargı reformu”nun ekonomi için vahim sonuçlara yol açabileceğini belirtiyor. İsrail Merkez Bankası Başkanı Amir Yaron, bu sözde reformun gerçekleşmesi halinde İsrail’in kredi notunun düşebileceğini açıkladı. İsrail’in önde gelen 300 ekonomisti ile 50 önemli yabancı ekonomistten oluşan grubun ise “yargı reformu”nun gerçekleşmesi halinde İsrail’de yalnızca demokrasinin değil İsrail ekonomisinin de büyük darbe yiyeceğini vurguladığı anlaşılıyor.

İsrail örneği bize ne anlatıyor?

Netanyahu hükümetinin iktidarda kalmasının bölgemizde yeni sorunlara yol açması da kaçınılmaz görünüyor ama ben bu konulara girmeyeceğim çünkü bu yazıyı İsrail’deki demokrasiyi koruma refleksi ile Türkiye’deki durumu karşılaştırmak için yazdım.

Türkiye’deki ‘Tek Adam’ rejimi de “yargı reformu” yapıyorum diye hukuk devletini kuşa çevirmedi mi? Suçlular affedilirken suçsuz insanlar suç icat edilerek hapse atılmadı mı? Ekonominin kanseri olan enflasyon faizler baskılanarak azdırılmadı mı? Demokrasiyi savunmak suç sayılmadı mı?
Ve bütün bunlar yaşanırken toplum buna nasıl tepki verdi? Demokrasi elden gidiyor diye iş dünyasının da katıldığı büyük protesto gösterileri yapıldı mı? İş dünyası enflasyon tırmanırken güçlü bir tepki verdi mi? Yoksa küçük dükkan sahibinden büyük iş sahiplerine kadar herkes sattığı ürüne zam yaparak günü kurtarma telaşına mı düştü?

Türkiye seçime giderken bu tür sorulara cevap aramanın da zamanı gelmedi mi acaba?

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar