Karbon Vergisi ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri: İkili Politikaların Etkinliği

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Burcu ALPTEKİN / Vergi Müfettişi

İklim değişikliği, 21. yüzyılın en büyük çevresel sorunlarından biri haline gelmiştir. Bu değişikliğin en büyük sorunlardan biri olarak nitelendirilmesinin altında, yeryüzünün sıcaklığındaki artışın yol açtığı, diğer bir değişle yer küredeki ısınmanın neden olduğu ve atmosferde doğal olarak oluşanlardan daha fazla sera gazı eklenmesinin yarattığı sürdürülebilir olmayan bir durumun varlığı yatmaktadır. Söz konusu durumun ciddiyetini gözler önüne sermek adına, şu öngörüler bizler için yol gösterici olacaktır. Gezegen 1.0ºC’lik sıcaklık değişimi ile karşı karşıya kaldığında sıcak hava dalgaları yaşanacak ve bu da şiddetli orman yangınlarına, sel ve hava olaylarına sebebiyet verecek, dahası iklim değişikliğine önlem alınmadığı durumda bu olaylar artarak devam edecektir.

Küresel sıcaklık oranının 2.0ºC derece artması durumunda öngörülen senaryolar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da gözlenen sıcaklığın 50.0ºC bandına ulaşmasına varan aşırı sıcaklar, şiddetli orman yangınları ve sıcaklık kaynaklı ölüm oranlarının yükselmesi, su kıtlığı, doğa felaketi mecrasına taşınan seller, ekosistemdeki bozulmalar şeklindedir. Dahası küresel sıcaklık oranının 3.0ºC derece artması durumunda yol açacağı öngörülen sonuçlar ise, Kuzey İskandinavya, Batı Avrupa ve Akdeniz bölgelerinde kalıcı kuraklık sorunları hâlihazırda sayısı üçü bulan sıcak hava dalgası akışlarının beş katına çıkması, 800 milyon kişiye su kaynağı teşkil eden Himalaya’daki su kaynaklarının %43 oranında yok olması, büyük ölçekte gerçekleşen sel, kuraklık ve şiddetli orman yangınlarının canlı yaşamı ölümcül düzeyde tehdit etmesi, göçmen canlıların yolculuk rotalarındaki sıcaklık artışları sebebi ile değişimden kaynaklı soylarının tükenmesine varan korkunç bir tabloyu realiteye taşımaktadır.

Öngörüler tehlikenin farkında mıyız sorusunu beraberinde getirmektedir. Hal böyleyken, küresel ısınmanın ve iklim değişikliğinin başlıca nedeni, fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan karbon dioksit (CO2) ve diğer sera gazlarıdır. Bilindiği üzere, çevreye salınan karbon ayak izi neticesinde iklim değişikliğine yol açan emisyonların azaltılması konusunda atılan en önemli adımlardan biri olan “Kyoto Protokolü”nde fosil yakıtların en fazla kullanılanları olan kömür, doğalgaz ve petrolün saldığı sera gazları, Karbondioksit (CO2), Metan (CH4), Nitröz Oksit (N2O), Hidroflorokarbonlar (HFCs), Perfluorokarbonlar (PFCs) ve Kükürt heksaflorür (SF6) şeklinde belirlenmiştir. Sera gazlarının yarattığı küresel ısınma ve iklim değişikliği başlıklı devasa sorunun çözümü için çeşitli politikalar geliştirilmiş olup, karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşvikleri bu politikalardan ikisidir.

Karbon Vergisi

Tanım ve Mekanizma

En genel tanımıyla Karbon vergisi, fosil yakıtların yanması sonucu atmosfere salınan karbon dioksit (CO2) emisyonlarını azaltmayı hedefleyen bir çevre vergisidir. Bu vergi, karbon içeriği yüksek yakıtların kullanımını azaltmak ve daha temiz enerji kaynaklarına yönelmeyi teşvik etmek amacıyla uygulanır. Karbon vergisinin mekanizması, emisyon başına belirli bir maliyet yükleyerek karbon yoğun faaliyetlerin maliyetini artırmak ve böylece bu faaliyetleri caydırmaktır.

Karbon vergisi, fosil yakıtların yanması sonucu oluşan karbon emisyonları üzerine uygulanan bir vergi mekanizması sunarken, kömürün tonu, petrolün varili veya emisyon salımı başına alınan spesifik bir vergi, bir tüketim vergisi olarak nitelendirilebilir. Karbon vergilemesinin temel amacı atmosferdeki her geçen gün ciddi artış gösteren sera gazlarının yol açtığı küresel ısınma problemine çözüm bulmanın yanında, iklim değişikliğinde ciddi rol oynayan yakıt tüketiminin yarattığı negatif dışsallıkları da azaltmaktır. Ayrıca öngörülen mekanizma gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler için gelir kaynağı potansiyeli de sunmaktadır.

Karbon vergisinin amacı, özellikle karbon yoğun sektörlerin karbon salımından kaynaklı karbon ayak izine sirayet eden karbon emisyon miktarının, vergilendirilmek suretiyle azaltılmasıdır. Çıkış noktası, karbon salımı yüksek olan ve çevreye zarar veren enerji kaynaklarının kullanımı, sürdürülebilir olarak nitelendirilen enerji kaynaklarının kullanımına göre daha ucuzdur, ancak paradoksal mecrada işletmede kullanımı ucuz ve daha az maliyetli olan karbon salımı yüksek enerji kaynaklarının kullanımının çevresel ve iklimsel sonuçları daha maliyetli hale gelmekte ve çözümsel mecrada karbon vergilerinin uygulanması ile işletmelerin ve bireylerin bu kaynakları daha az tüketmeleri sağlanmakta ve enerji verimliliğini artırmaları teşvik edilmektedir.

Konu karbon vergisi, karbon ayak izi, yenilenebilir enerji teşvikleri, sürdürülebilirlik olunca değinmeden geçmek olmazdı… Karbon vergisi dışında, iklim değişikliği ile mücadelede kullanılan bir diğer yöntem ise basit ifadesiyle karbon ticareti, diğer bir değişle, emisyon üst sınırı ve ticareti sistemi olarak nitelendirilen, karbon emisyonlarının fiyatlandırılması üzerine kurulu, bu çerçevede işletmelere sistemsel olarak ne kadar hava kirliliğine izin verildiğini gösteren lisanslar ya da krediler verilerek, ilgili işletmelerin yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmalarını sağlayarak enerji tüketimini sınırlamaya çalışan bir mekanizmadır ve bu yöntemle işletmeye, nihai aşamada belirlenen miktardan daha az kirliliğe yol açılması durumunda fark tutarı kadar karşılık kredi alınma imkanı sunulur, dahası anılan kredilerin satılması, alınması, banka kanalıyla kullanılması da mümkündür.

Söylemek elzemdir ki, Karbon vergisinin etkinliği, belirlenen vergi oranının yeterliliğine ve uygulama kapsamına bağlıdır. Yüksek karbon vergisi oranları, fosil yakıt kullanımını ciddi şekilde azaltabilirken, düşük oranlar yeterli caydırıcılığı sağlayamayabilir. Karbon vergisi uygulamaları, İsveç ve Kanada gibi ülkelerde başarılı sonuçlar vermiş olup, bu ülkelerin emisyon ölçümlerinde önemli düşüşler kaydedilmiştir.

Ekonomik Teoriler ve Modeller

Ekonomik teorilere göre, negatif dışsallıkların içselleştirilmesi yoluyla piyasa başarısızlıklarını düzeltmek için vergi politikaları kullanılabilir. Pigou vergisi olarak da bilinen bu tür vergiler, sosyal maliyetleri özel maliyetlere ekleyerek dışsallıkları içselleştirir. Karbon vergisi, bu bağlamda, sera gazı emisyonlarının sosyal maliyetlerini içselleştirerek piyasa fiyat sinyallerini düzeltir ve çevresel sürdürülebilirliği teşvik eder. CGE (Computable General Equilibrium) modelleri ve IAM (Integrated Assessment Models) gibi ileri ekonomik modeller, karbon vergisinin makroekonomik etkilerini ve çevresel sonuçlarını değerlendirmede kullanılan modellerdir.

Şöyle ki, genel anlamda çevre vergileri olarak nitelendirilen vergilerin temel amacının çevreye zararlı faaliyette bulunanların maliyetlerini artırarak, bu faaliyette bulunanları çevreye zarar veren yöntemlerinden uzaklaştırarak onları çevreye daha az zarar veren yöntemlere yöneltmek ve dolayısıyla nihai çıktı olarak çevreye verilen, belki de geriye dönülemez zararı azaltmaya çalışmaktır. Bu misyonuyla çevre vergilerinin mali olmayan amaca hizmet ettiği aşikârdır. Negatif dışsallığa neden olan bu örnekleme benzer durumlara vergi uygulanması fikri bilindiği üzere, Pigou tarafından ortaya atıldığı üzere, literatürde bu vergilere “pigovian vergi” denilmektedir. Bu vergileme mekanizmasında amaç, zararlı faaliyete konu maliyeti vergiler yoluyla artırarak, üreticiyi çevreyi kirleten ucuz yöntemlerden uzaklaştırarak çevreye zarar vermeyen yöntemlere yöneltmek, tüketici cephesinde de yapılacak vergilendirme yöntemiyle yapılacak tercih değişiklikleri yaratarak nihayetinde iki uygulamada da kümülatif refahı artırmaktır. Bu yönüyle, karbon vergisi açıktır ki, pigovian vergi amacına hizmet etmektedir.

Ekonomik modellere gelince… Konuya teması noktasında tanımsal nitelikte de olsa değinmeyi faydalı buluyorum. Ezcümle, hesaplanabilir genel denge (CGE) modelleri, bir ekonominin politika, teknoloji veya diğer dış faktörlerdeki değişikliklere nasıl tepki verebileceğini tahmin etmek için gerçek ekonomik verileri kullanan bir ekonomik model sınıfı olup bu çerçevede CGE modelleri, uygulamalı genel denge (AGE) modelleri olarak da adlandırılmaktadır. Bir CGE modeli, model değişkenlerini tanımlayan denklemlerden ve bu model denklemleriyle tutarlı (genellikle çok ayrıntılı) bir veri tabanından oluşmakta ve bu modellere uygun denklemler genellikle maliyet minimizasyonu davranışını, ortalama maliyet fiyatlandırmasını ve optimize edici davranışa dayalı hane halkı taleplerini varsayan neoklasik ruhludur. CGE modelleri, ekonominin bir bölümündeki değişikliklerin geri kalan kısmı üzerindeki etkilerini tahmin etmek istediğimizde kullanışlıdır. Ticaret politikasını analiz etmek için geniş çapta kullanılmış, evet bizi konu tekelinde ilgilendiren ise son zamanlarda, CGE’nin, sera gazı emisyonlarını azaltma önlemlerinin ekonomik etkilerini tahmin etmek için popüler bir yol olduğu gerçeğidir.

Yenilenebilir Enerji Teşvikleri

Tanım ve Uygulama Araçları

Yenilenebilir enerji teşvikleri, güneş, rüzgâr, biyokütle ve hidroelektrik gibi temiz enerji kaynaklarının kullanımını artırmayı amaçlayan mali desteklerdir. Bu teşvikler, doğrudan sübvansiyonlar, vergi indirimleri, düşük faizli krediler ve yenilenebilir enerji projelerine yönelik araştırma ve geliştirme fonlarını içerebilir. Yenilenebilir enerji teşviklerinin amacı, temiz enerji kaynaklarının maliyetini düşürmek ve fosil yakıtlara karşı rekabet gücünü artırmaktır.

Enerji teşviklerinin sisteme entegre edilmesine ihtiyaç hasıl eden iklim değişikliği ile mücadele ve yenilenebilir enerjilere yönelme konusunda özellikle İskandinav ülkelerindeki açık ara etkin mücadele gözlerden kaçmamaktadır. Bu mücadelenin başat faktörü olarak çevre vergileri önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Bu kapsamda 1995 yılında Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkeleri üzerinde yapılan bir araştırmaya göre de su, hava, gürültü kirliliği, atık gibi hususlardan kaynaklanan 300’den fazla çevre vergisi çeşidi yer almaktadır. Bu misyona hizmet eden karbon vergileri de ekolojik tabanlı vergiler olarak nitelendirilmektedir. Hatta karbon vergisi birebir bu adla anılmasa dahi gelişmiş ülkelerin hukuk sistemlerinde 1920’lerden beri yer aldığı bilinen bir vergidir. Örnekse, 1990 yılında Finlandiya’nın hukuk sisteminde tam olarak karbon vergisi adı ve şimdiki vergilendirme sistemi ile ortaya çıkmış, diğer İskandinav ülkelerinin bu vergiyi kendi hukuk sistemlerine entegre etmesi de çok uzun sürmemiştir.

Türkiye’de de çevreyi koruma amaçlı ve yenilenebilir enerjilere yönlendirmeyi sağlamak amacıyla teşvik mekanizması kullanılmaktadır. Nitekim bu hususu çevreyi koruma amacına yönelik olarak mali yükümlülüklerin kullanılabileceği Çevre Kanunu’nun ilkeler başlıklı 3’üncü maddesinde açıkça görmek de mümkündür. Benzer şekilde, yenilenebilir enerjilerin teşvik edilmesi tekelinde ise taraf olunan uluslararası anlaşmaların da gereği olarak, başta Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun olmak üzere çeşitli hukukî düzenlemelerle bu hususta adım atıldığı da göz ardı edilmemesi gereken bir husustur.

Gelelim ülkemizde enerji üretiminde yenilenebilir enerjinin kullanılması açısından vergi kolaylıkları sağlama yoluyla verginin, yenilenebilir enerjiye yönlendirme aracı olarak kullanıldığına kanıt teşkil edecek vergisel mecraya… Söz konusu düzenlemeleri Gelir Vergisi Kanunu, Kurumlar Vergisi Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda bulmak mümkündür. Örnek teşkil etmesi açısından, Gelir Vergisi Kanunu’nun vergiden muaf esnaf başlıklı 9’uncu maddesinde kendi sahip oldukları veya kiraladıkları konutlarda elektrik üretimi yapan ve ihtiyaç fazlasını son kaynak şirketine sunan kimseler gelir vergisinden muaf tutulmaktadır. Yine, Kurumlar Vergisi Kanunu’nda sera etkisi yaratan egzoz gazı salınımını tamamen ortadan kaldıracak teknolojilerin geliştirilmesi için münhasıran Türkiye’de gerçekleştirdikleri Ar-Ge faaliyetleri sonucunda geliştirdikleri elektrik motorlu taşıt araçlarını Türkiye’de imal eden mükellefler için bir teşvik yer almaktadır. Benzer şekilde, Katma Değer Vergisi Kanunu’nda “organize sanayi bölgeleri ile küçük sanayi sitelerinin yenilenebilir ve diğer enerji tesislerine ilişkin, bunlara veya bunlar tarafından oluşturulan iktisadi işletmelere yapılan mal teslimleri ile hizmet ifaları” katma değer vergisinden istisna tutulmuştur (KDVK, m. 13). Yine Damga Vergisi Kanunu binalarda ısı yalıtımı ve enerji tasarrufu sağlamaya yönelik olarak düzenlenen kâğıtları (DVK. 2 Sayılı Tablo IV/47), Harçlar Kanunu “Binalarda ısı yalıtımı ve enerji tasarrufu sağlamaya yönelik olarak yapılan işlemleri” (HK.m.123) vergiden istisna tutmaktadır.

Durum böyleyken, Türkiye’nin karbon salınımı oranının 2023 Sera Gazı Emisyon Envanteri Raporuna göre, 2023 yılında bir önceki yıla göre artış gösterdiği bilinmektedir. Buna göre denilebilir ki, Türkiye’de sürdürülebilir ve temiz enerji kaynaklarının kullanımına yönelik teşvikler yetersiz kalmaktadır. Dolayısıyla karbon salınımının azaltılmasına yönelik ciddi adımların atılması gerekmektedir. Çünkü iklim değişikliğiyle mücadele, sistemleri değiştirmeyi gerektiren çok yönlü, uzun vadeli ve ciddi bir mücadeledir. Böyle bir dönüşüm, diğer bir değişle yapılandırma kararının da, doğası gereği toplumsal ve siyasal bir görev olduğu kabulü çerçevesinde, bu görevin sadece piyasaya devredilmesi etkin sonuçlar alınması noktasında yeterli olmayacaktır. Dolayısıyla teşvik mekanizmalarının hassasiyetle değerlendirilip sisteme entegre edilmesi yönünde, vergilendirmenin de yanında ikili politika sistematiği çerçevesinde önem arz etmektedir.

Teşviklerin Ekonomik ve Teknolojik Etkileri

Yenilenebilir enerji teşviklerinin etkinliği, teknoloji gelişimi ve maliyet düşüşleri ile doğrudan ilişkilidir. LCOE (Levelized Cost of Energy) analizleri, teşviklerin enerji maliyetlerini nasıl düşürdüğünü ve rekabet edebilirliklerini nasıl artırdığını gösteren önemli bir analiz dizilimi sunmaktadır. Şöyle ki, LCOE veya Seviyelendirilmiş Enerji Maliyeti (LEC) olarak da bilinen elektrik seviyeli elektrik maliyeti, elektrik üretim birimindeki maliyetin üretici varlık ömrü boyunca net bugünkü değerini sunarken, vergi teşviklerinin söz konusu maliyetleri düşürürken yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelik teşviklerin sunulmasının da kümülatif pozitif fayda gerçeği birlikte değerlendirildiğinde, teşviklerin ekonomik ve teknolojik etkilerinin göz ardı edilemeyeceğini söyleyebiliriz.

Nasıl mı? Teşviklerin teknoloji geliştirme üzerindeki etkileri, öğrenme eğrileri ve ölçek ekonomileri aracılığıyla değerlendirilecektir. Yenilenebilir enerji teknolojilerinde AR-GE yatırımları, teknolojik inovasyonu hızlandırarak maliyetleri düşürecek ve bu yolla yaygınlaşmayı artıracaktır.

Ayrıca yenilenebilir enerji teşvikleri, temiz enerji yatırımlarını artırarak fosil yakıtlardan uzaklaşmayı da hızlandıracaktır. Bu çerçevede, Almanya’nın yenilenebilir enerji teşvikleri kapsamında uyguladığı “Energiewende” (Enerji Dönüşümü) programı, ülkenin enerji karmasında önemli bir değişime yol açmıştır. Benzer şekilde, Amerika Birleşik Devletleri ve Çin’deki yenilenebilir enerji teşvikleri, bu ülkelerin temiz enerji üretim kapasitelerini önemli ölçüde artırmıştır.

İkili Politikaların Etkinliği

Karbon Vergisi ve Yenilenebilir Enerji Teşviklerinin Entegrasyonu

Şöyle ifade edilebilir ki, Karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşviklerinin birlikte kullanımı, iklim değişikliğiyle mücadelede daha etkili sonuçlar doğurabilir. Karbon vergisi, fosil yakıtların maliyetini artırarak yenilenebilir enerji kaynaklarının daha çekici hale gelmesini sağlarken, yenilenebilir enerji teşvikleri bu geçişi hızlandırır ve maliyet engellerini ortadan kaldırır. Bu entegrasyon, piyasa mekanizmalarını ve devlet müdahalelerini birleştirerek çevresel ve ekonomik hedeflerin uyumlu hale getirilmesini sağlar.

Ayrıca yine denilebilir ki, karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşviklerinin entegrasyonu, iklim politikalarının etkinliğini artırmada da kritik bir rol oynayacaktır. Sağlanacak bu entegrasyonun, Karbon vergisinin, fosil yakıtların maliyetini artırarak tüketimini azaltırken, yenilenebilir enerji teşvikleri bu boşluğu sürdürülebilir enerji kaynakları ile doldurarak, toplam karbon emisyonlarında belirgin bir azalma sağlayabildiği üzere emisyon azaltımı sağlama, yine Karbon vergisinin, fosil yakıt kullanıcılarına ek maliyet yüklerken, yenilenebilir enerji teşviklerinin bu maliyetlerin dengelenmesini sağlayarak bu sayede, ekonomik dengesizliklerin minimize edildiği ve enerji geçiş sürecinin daha yumuşak gerçekleştiği öngörüsü sunan ekonomik denge yaklaşımı, benzer şekilde yenilenebilir enerji teşviklerinin, yeni teknolojilerin geliştirilmesini ve mevcut teknolojilerin iyileştirilmesini destekleyerek sürecin Karbon vergisi ile birleştiğinde, bu inovasyonların daha hızlı bir şekilde benimsendiği ve yaygınlaştığı olgusuna dayanan teknolojik inovasyon ve dahası Karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşviklerinin entegrasyonunun, fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltarak ve yenilenebilir enerji sektörünün rekabet gücünü artırarak, enerji piyasasında daha adil ve sürdürülebilir bir rekabet ortamı oluşacağı perspektifli piyasa rekabetçiliği noktalarında önemli faydalarının olacağı da gelecek vadetmektedir.

Ekonomik ve Çevresel Etkiler

Karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşviklerinin entegrasyonu, hem ekonomik hem de çevresel açıdan önemli faydalar sağlayacaktır. Bilindiği üzere, genel denge analizleri ve enerji-ekonomi modelleri, bu politikaların makroekonomik etkilerini ve emisyon azaltma potansiyellerini değerlendirmede kullanılacaktır. Söz konusu analizler çerçevesinde, Karbon vergisi yoluyla elde edilen gelirler, yenilenebilir enerji projelerini finanse etmek için kullanılabilecek, bu da devlet bütçesi üzerindeki baskıyı azaltacaktır. Ayrıca, fosil yakıt kullanımının azalması ve yenilenebilir enerjinin yaygınlaşması, sera gazı emisyonlarının düşmesine ve hava kalitesinin iyileşmesine de katkıda bulunacaktır.

Örnek Vakalar ve Başarı Hikâyeleri

Karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşviklerinin, çevresel sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği ile mücadele için önemli araçlar olduğu -tartışmasız bir mecra- konusu artık… Bu politikalar, fosil yakıtların kullanımını azaltarak sera gazı emisyonlarını kontrol altına almayı ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını teşvik etmeyi amaçlaması noktasında devasa bir gelecek, diğer bir ifadeyle iklim değişikliği ile mücadele öngörüsü sunuyor bizlere... Evet, uygulama alanı olan ülkeler mevcut bu konuda… O zaman haydi dünyanın çeşitli bölgelerinde uygulanan bu politikaların başarılı örneklerine ve vaka çalışmalarına göz atalım hep birlikte…

Karbon Vergisi Örnekleri

İsveç:

İsveç, karbon vergisini ilk uygulayan ülkelerden biridir. 1991 yılında yürürlüğe giren bu vergi ile İsveç, fosil yakıtların neden olduğu karbondioksit emisyonlarını azaltmayı hedeflemiştir. Aynı zamanda İsveç yenilenebilir enerji teşviklerine de ağırlık vermiştir. İsveç'te karbon vergisi, kademeli olarak artırılmış ve günümüzde ton başına yaklaşık 120 Euro düzeyine ulaşmıştır. İsveç'in enerji politikaları, emisyonları 1990 seviyelerine göre %27 oranında azaltırken, aynı dönemde ekonomik büyümeyi sürdürmeyi de başarmıştır. Sonuç olarak, İsveç'in enerji sektörü büyük ölçüde dekarbonize olmuş diyebiliriz ki bu noktada İsveç özelinde yenilenebilir enerji kaynaklarının payı da önemli ölçüde artmıştır.

Kanada:

Kanada, 2019 yılında ülke çapında bir karbon fiyatlandırma sistemi uygulamaya koymuştur. Bu sistem, her eyaletin belirli bir karbon fiyatını uygulamasını gerektirmektedir. Kanada'nın karbon vergisi politikası, düşük gelirli hane halklarına vergi iadeleri sağlayarak, ekonomik eşitsizlikleri azaltmayı da bünyesinde barındırmaktadır. Bu politika sayesinde Kanada, sera gazı emisyonlarını azaltmada önemli ilerlemeler kaydetmiş ve dahası yenilenebilir enerji yatırımlarını da artırmıştır.

Yenilenebilir Enerji Teşvikleri Örnekleri

Almanya:

Almanya, yenilenebilir enerji teşvikleri konusunda lider ülkelerden biridir. 2000 yılında yürürlüğe giren Yenilenebilir Enerji Kaynakları Yasası (EEG) ile, yenilenebilir enerji üreticilerine uzun vadeli sabit fiyat garantileri sunarak, yatırım güvenliği sağlamıştır. Bu teşvikler sayesinde Almanya, güneş ve rüzgâr enerjisi üretiminde dünya liderlerinden biri olmuştur. Etkileyici bir şekilde, 2020 itibarıyla, Almanya'nın elektrik üretiminin %46'sı yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmaktadır.

Danimarka:

Bilindiği üzere, Danimarka, rüzgar enerjisinde dünya lideridir. Danimarka hükümeti, 1990'larda rüzgâr enerjisi için kapsamlı teşvik programları uygulamaya başlamıştır. Bu teşvikler, rüzgâr enerjisi üreticilerine düşük faizli krediler ve vergi indirimleri sağlamaktadır. Bugün, Danimarka'nın elektrik üretiminin %50'den fazlası rüzgâr enerjisinden elde edilmektedir ve dahası ülke, 2030 yılına kadar tamamen fosil yakıtsız enerji sistemine geçmeyi hedeflemektedir. Denilebilir ki, Danimarka’nın rüzgâr enerjisine yönelik teşvikleri ve karbon vergisi özelindeki uygulamaları, ülkenin enerji bağımsızlığını artırmış ve emisyonlarını düşürmüştür.

 Başarı Hikâyeleri

 İsveç'in Karbon Vergisi Başarısı:

İsveç, karbon vergisi uygulamasının başladığı 1991 yılından bu yana, karbondioksit emisyonlarını %25 oranında azaltmayı başarmıştır. Aynı dönemde, İsveç ekonomisi %75 büyümüştür. Bu başarı, karbon vergisinin ekonomik büyümeyi engellemeden emisyonları azaltabileceğinin önemli bir kanıtıdır. İsveç, bu noktada ciddi yol kat ettiği üzere; yenilenebilir enerjiye yaptığı yatırımlarla, enerjisinin büyük bir kısmını hidroelektrik, biyokütle ve rüzgâr enerjisinden sağlamaktadır.

Almanya'nın Yenilenebilir Enerji Dönüşümü:

Almanya'nın yenilenebilir enerji teşvikleri, ülkenin enerji üretiminde devrim yaratmıştır. Güneş ve rüzgâr enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklar, Almanya'nın enerji karmasının önemli bir parçası haline gelmiştir. 2000 yılında yenilenebilir enerjilerin toplam elektrik üretimindeki payı %6 iken, bu oran 2020'de %46'ya yükselmiştir. Almanya, aynı zamanda enerji verimliliğini artırmaya yönelik politikalarla, enerji tüketimini azaltmada da önemli ilerlemeler kaydetmiştir.

Somut örnekler gözler önündeyken şu çıkarımı yapmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşvikleri, sürdürülebilir bir enerji geleceği için kritik öneme sahiptir. İsveç, Kanada, Almanya ve Danimarka gibi ülkelerin başarı hikâyeleri, bu politikaların etkinliğini ve ekonomik büyümeyi destekleme potansiyelini de göstermektedir. Açık ifadeyle, bu tür politikaların daha geniş çapta benimsenmesi, küresel iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir rol oynayacaktır.

Sonuç olarak;

Tüm veriler ve üzerinde hassasiyet gösterdiğim hususlar çerçevesinde diyebilirim ki, çevre kirliliği ve enerji kaynaklarının aşırı tüketimi, küresel ölçekte artan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunla mücadelede yenilenebilir enerjiye yönelme ve karbon ayak izini azaltmaya yönelik yüksek karbon salınımı yapan enerji kaynaklarını kullananlara yönelik yaptırımların uygulanması büyük önem taşımaktadır. Karbon vergisinin çevre üzerindeki etkinliği hâlihazırda araştırmaya, analizde ve değerlendirmeye mahal olsa da, çeşitli araştırmalar ve ülke deklarasyonları bu vergilerin sera gazı emisyonlarını azaltmada olumlu etkiler sağladığını açık olarak ortaya koymaktadır. Avrupa Birliği ülkeleri uzun süredir karbon vergisi uygulamakta olup, bu vergiyi uygulamayan ülkelerle aralarındaki ticari rekabetin olumsuz etkilendiğinden de yola çıkarak bu noktada diğer ülkelerin de karbon vergisi uygulamasını istemektedirler.

Türkiye’nin bu perspektifle, sınırda karbon düzenleme mekanizmasının etkisiyle karbon vergisini Türk vergi sistemine dahil etmesi durumunda, ülke ekonomisi açısından olumlu sonuçlar elde edebileceği şu noktada kuvvetle muhtemeldir. Nitekim bu vergi, başlangıç aşamasında çimento, elektrik, gübre, demir-çelik, alüminyum ve hidrojen gibi karbon yoğun sektörlerde uygulama alanı bulabilir. Ayrıca konuya münhasır, Avrupa Birliği uygulamaları incelendiğinde, ülkelerin uluslararası ticari rekabetlerinde önemli yer tutan sektörleri vergi dışı bıraktıkları da görülmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin de uluslararası ticaretinde önemli yer tutan otomotiv, tekstil ve hazır giyim sektörlerinin vergiden muaf tutulması öneri mahiyeti teşvik mantığı da düşünülerek değerlendirilebilir.

Ancak, karbon vergilerinin tek başına iklim değişikliği ve çevre kirliliği ile mücadelede yeterli olmadığı unutulmamalıdır. Karbon vergilemesi ve denilebilir ki bu sürecin mekanizması dahilindeki karbon ticareti, çevreye duyarlı vergi düzenlemeleri ve teşvikleri gibi tamamlayıcı araçlara elbette ihtiyaç duyulacaktır. Ayrıca yapılan düzenleme ve teşviklerin de, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası antlaşma hükümlerine uyumlu ve tutarlı bir sistem içerisinde yapılandırılması büyük önem arz etmektedir.

Sonuç olarak, karbon vergisi ve yenilenebilir enerji teşvikleri, fosil yakıt kullanımını azaltarak temiz enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmada önemli araçlardır. Bu politikaların bir arada kullanılması, ekonomik ve çevresel açıdan sağladığı faydalar göz önüne alındığında, sürdürülebilir bir gelecek için güçlü bir strateji sunmaktadır. Hükümetlerin bu iki politikayı benimseyerek iklim hedeflerine ulaşma çabalarını artırmaları gerekmektedir. Bu entegrasyonun başarıya ulaşması için politika tasarımında dikkatli bir denge kurulması ve yerel ekonomik koşulların dikkate alınması da hayli önemlidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar