Reina saldırısı neden Amerikan Yüksek Mahkemesi gündeminde?

Ussal ŞAHBAZ
Ussal ŞAHBAZ Global İşler

 

Geçen hafta ABD Yüksek Mahkemesi, kökleri İstanbul’a uzanan ilginç bir dava görmeye başladı: IŞİD’in 1 Ocak 2017 yılbaşı gecesi İstanbul’da eğlence mekanı Reina’ya yaptığı saldırıda öldürülen bir Amerikan vatandaşının ailesi, Twitter’ı IŞİD’in terörist devşirmesine katkıda bulunmakla suçluyor. Dava dosyalarına göre, IŞİD’in övünerek yayınladığı eylem görüntüleri saldırıdan çok sonra bile Twitter’da paylaşılmaya devam etmiş.

Dava şu nedenle önemli: İlk olarak 1996 yılında ABD’de icat ve dünyanın birçok yerine yayılan internet platformlarının kullanıcıların koyduğu içerikten sorumlu olmadığına dair düzenleme (Section 230) ilk kez bu kadar ciddi biçimde sorgulanıyor. Bugüne kadar Twitter, TikTok, Facebook, YouTube gibi sosyal medya platformları ne diyordu? “Biz zararlı içerikleri önlemek için elimizden geleni yapıyoruz ama günün sonunda bu içerikleri biz değil kullanıcılar yüklüyor, o yüzden biz mesul tutulamayız!” Peki bu içeriklerin yayılmasını önlemek için ne yapıyorsunuz sorusuna “algoritmalarımız ticari sır” diye cevap veriyorlardı. Eğer IŞİD’in katlettiği Amerikalının ailesi davayı kazanırsa, bu argüman artık kabul görmeyecek. Davadaki temel argüman ise şu: Nasıl teröristlerin banka hesabı açması yasaksa, sosyal medya platformlarında hesap açması da önlenmeli.

ABD’de sosyal medya platformlarıyla ilgili en ilginç tartışma 2021’de Trump Yönetimi ile TikTok arasında yaşanmıştı. TikTok’un sahibi olan Bytedance şirketi Çin’de bulunuyor. Başkan Trump, TikTok’un ABD operasyonlarının Çin’deki bir şirket tarafından yönetilmesinin ulusal güvenlik riski oluşturduğunu düşünerek, bu operasyonların bir Amerikan teknoloji şirketine satılmasını istemişti. Aksi halde tıpkı 2020’de Hindistan’ın yaptığı gibi TikTok’u yasaklayacaktı. TikTok ve Oracle satış konusunda anlaştılar. Sonra Trump, Amerikan devleti de satıştan komisyon alsın gibi tuhaf talepler öne sürünce iş uzadı. Araya mahkemeler, yürütmeyi durdurmalar girdi. Nihayetinde de seçim oldu ve Trump kaybetti. TikTok, seçimden sonra işler değişir diye ummuştu ama endişeler bitmedi. Daha geçen ay FBI Başkanı “TikTok bir ulusal güvenlik riskidir” diye açıklama yaptı. TikTok tüm veri mimarisini ABD’de tutacak şekilde ayırmaya hazır olduğu halde birçok Amerikan kurumu (ve geçen haftadan beri Avrupa Birliği Komisyonu ve Kanada) çalışanlarının telefonlarından uygulamanın silinmesini zorunlu tutuyor.

Bütün bunlar olurken, bu köşeden takip ettiğiniz gibi, Elon Musk Twitter’ı satın aldı. Musk, bir türlü para kazanamayan şirketi kâra geçirebilmek ve satın alırken aldığı borçları ödeyebilmek için çalışanların üçte ikisini işten çıkardı. Buna etik ve güvenlik ekiplerinin tamamı da dahil. Bu sürecin sonunda şirkette tüm dünyada kamu ile ilişkilerden sorumlu üç kişi kalmış. Tüm bunlar olurken, Elon Musk ise kendi tweetlerinin görüntülenme sayısının neden düştüğüyle uğraşıyordu. Gelen haberlere göre toplantıda tweetlerin “üslubu nedeniyle” az görüntülendiğini söyleyen mühendisi hemen kovmuş. Sonra da kendi tweetlerini benzer tweetlerden bin kat fazla görüntülenmesini sağlayan bir yazılım yaptırtmış.

Geçen hafta Almanya Dışişleri Bakanı, Elon Musk ile bir görüşme yaparak Twitter’da dezenformasyona ve terörizm propagandasına karşı tedbirleri artırmasını istedi. Gerek ABD gerekse Avrupa Birliği şu anda sosyal medya platformlarından kullanıcıların koyduğu içerikleri düzenleyen şeffaf ve etkin tedbirler istiyor. Kısacası yetkililer, “Tedbir almazsanız, biz alacağız. Bu platformlar sahibi olan birkaç kişinin iradesine bırakılamaz” diyor. 

Denebilir ki, şirket adamın mülkü, nasıl yöneteceğine neden devlet karışıyor? Sosyal medya platformlarının değeri aslında oradaki kullanıcıya ait veriden kaynaklanıyor. Bugün Twitter’dan, TikTok’tan, YouTube’dan kullanıcıları çıkarsanız, geriye bir değer kalır mı? Aynı durum Uber gibi kullanıcılarla satıcıları bir araya getiren platformlar için de geçerli. O halde, bu platformların nasıl yönetileceğinde de toplumun ve demokratik toplumlarda onun temsilcisi olan devletlerin söz hakkı olmasından daha doğal bir şey olamaz. 2017 yılında, Uber’in sahibi, şirketi keyfi biçimde yönettiği iddiaları ortaya çıkınca emekli bir savcıya bağımsız bir soruşturma yaptırmak zorunda kalmış, soruşturma raporu açıklanınca da istifa etmişti. TikTok’un ulusal güvenlik endişeleriyle devredilme hikayesi de bir köşede duruyor. Sosyal medya regülasyonu henüz nasıl yapılacağına dair evrensel kaideler oluşmamış bir alan. Ülkemizdeki tartışmalara da böyle bakalım.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar