Tarımda önemli bir başlangıç

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

  “Tarım ve hayvancılık konusunda bir şeyler yapmak için atılan adımları olumlu karşıladığımı belirmek isterim. İşe bir yerden başlamak gerektiğini hepimiz biliyoruz; “Çarşı her şeye karşı” mantığının tutsağı olmamak gerektiğinin de farkındayız”

Tarım ve hayvancılıkta ilgi alanımı bilen çok sayıda insanımız Bakanlık ile TÜİK arasında “envanter yapılmasına ilişkin sözleşme imzalanması” haberini iletti. Haberi iletenlerin bir bölümü de 15 Haziran 2023 günü yazdığım açık mektubu anımsattı; envanter yapılması konusunda atılan adımı nasıl değerlendirdiğimi sordu.

Tarım ve hayvancılık konusunda bir şeyler yapmak için atılan adımları olumlu karşıladığımı belirtmek isterim. İşe bir yerden başlamak gerektiğini hepimiz biliyoruz; “Çarşı her şeye karşı” mantığının tutsağı olmamak gerektiğini söylemek bile fazladan bir iş.

İyi niyetli girişimlerin bir yere varması için hepimiz gücümüz yettiği kadar yardımcı olmalıyız; eteklerimizdeki taşı dökmeliyiz.

Bakana yazdığım açık mektupta, envanter konusu başta olmak üzere “bakış açımızı” neden sorgulamamız gerektiğini de anlatmıştım.

Bu yazıda tarımsal üretimde sakıncalı bulduğum bir konuda düşündüklerimi paylaşmak istiyorum : Küçük aile işletmelerine yaygın biçimde geri dönüş yapılmasını isteyen görüşler yanlıştır. Kırsal kesime geri dönüş umutlarını pompalayarak toplumun ilgisini ve enerjisini boşa harcamak anlamlı değildir.

Dünün koşullarına geri dönülemez

Tarım ve hayvancılıkta da, diğer üretim alanlarında olduğu gibi “zamanın ruhunu” belirleyen “iç ve dış koşullar” değişmiştir:

1● Zihnimiz, bütün insanlık tarihi boyunca, çıplak gücümüzle yapamadığımız işleri, aklımızı kullanarak bulduğumuz araç ve metotlarla yapabilme olan teknolojinin kaldıracı olmuştur. Bugün ise teknoloji, insan zihninin kaldıracı haline gelmiş, etki alanını genişletmiştir. Herhangi bir üretim alanında düzenleme yaparken, teknolojinin bu nitelik dönüşümünü gözetmez, olası etkilerini hesaba katmazsak başarı üretemeyiz. Tam tersine gelenek taassubu ya da iyi niyet konforuyla kaynaklarınızı israf ederiz.

Tohumun toprağa atıldığı günden bu yana toprağın üstünde görünenlere bakarak üretim yapan insan, bugün toprağım bileşenleri ile bitkinin ihtiyacı arasında dengeleri analiz ederek üretim yapıyor; deyim yerindeyse üretimin verimliliği toprağın altını izlemeyle mümkün oluyor. Bu köklü değişimin işletme yapılarına, işlevlerine ve kültürüne etkilerini analiz etmeden; rekabet edebilir ölçek belirlemedeki rolünü hesaplamadan aldığımız kararlar ne kadar iyi niyetli olursa olsun, yaratmak istediği sonuçlara ulaşmakta zorlanır.

2● Çağımızın en güçlü eğilimlerinden biri kentleşme. Tahmin edilenin de ötesinde iç göçler kadar ülkeler arasında göçler yaşanıyor. Özellikle iç göçler nüfusun hızla kentlere taşınmasına yol açıyor. Bir ülke “gelişmiş ülkeler” arasına katıldığında nüfusunun yüzde 10’unu bile kırsal alanda tutamıyor. Bu temel dinamiği karar süreçlerinde kullanmadan tarım alanında atılacak adımların yanlış yöne bizi götürmesi olasılığı yüksektir.

Geçmişte nüfusun yüzde 80’lerini aşan kesim kırsal kesimde çalışırken, var olmak için üretim yapılıyordu; nüfus arttıkça var olan topraklar işlendiği gibi, ormanlık alanlar bile baskı altında kalıyordu. Geçimlik aile işletmelerinde “rekabet baskısı” yoktu; “maliyet-odaklı” hesaplama yapılmazdı. Bugün ise kırsal kesim insanlarına imalat kesimi gibi hizmet kesimi de yeni ve sürekli iş yaratabiliyor. Tarımsal üretimde mevsimsel ve geçici işçilik imalat ve hizmet kesimiyle rekabet edemiyor. Bir çalışanın tarımsal kesimde yıllık toplam geliri, imalat ve hizmet alanında kazandığının iki katına yaklaşmadıkça kırsalda kalıcı olmasını beklememeliyiz. Ayrıca çocukların eğitimi, sosyal yaşam, çekirdek ailenin büyük ataerkil aileden bağımsızlaşması gibi bir dizi etken kırsal kesimde geleneksel bilgi birikimi olan işçiliği hızla yok etmektedir. Açık çalıştaylarda kanıta dayalı olarak bu konuları yoğun biçimde sorgulamalıyız.

3● Toprak mülkiyeti algısı, geçmişte var olma ve varlığını koruma üzerine kuruluydu. Bu algı nedeniyle bugün dahi toprağını sat, kiraya ver ya da ortak ol önerilerini götürdüğünüzde karşılık bulmuyor. Bu toprak birleştirmelerinin önündeki engel. Toprak mülkiyeti ve toprağın işlemesi hakkının değişen iç ve dış koşullara göre yeniden yorumlanması ve düzenlenmesi gerekiyor. Bu düzenleme yapılmadıkça, toprak özelliklerine göre ürün yetiştirme planlarını hayata taşıma zor olacağı gibi, özellikle de tarımsal işletmelerde rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir teknoloji ve rekabet edebilir işletme yönetimi sorunlarını çözmek de zor.

4● Bugün devlet ve hükümet kararlarıyla “korumacı önlemler” almanın ne kadar geçerli olduğu dünyanın her yerinde sorgulanıyor. ABD’nin Çin’le ticareti sınırlamasının kendisinin zararına olacağını önde gelen bütün ekonomistler söylüyor. Tarımsal üretim ise “korumacılığın” en yaygın olduğu alan. Yine de, bağlantı, iletişim-etkileşim, rekabet ve işbirliklerinin teknolojik altyapısı, tarım ve hayvancılıkta da standart, kalite, maliyet konularına dikkat etmeyi gerektiriyor. Mutlak korumacılık giderek zorlaşıyor; uzun soluklu korumacılığı üretkenlik üzerine kurmak gerekiyor. Bu açıdan tarımsal üretimi koruma ve destekleme politikalarını yeniden sorgulamalı ve kurgulamalıyız.

5● Bütün ülkeler varlıklı olmak için değil, var olmak için tarımsal üretim arzını güven altına almak için “korumacı önlemler” üretiyor. Bu açıdan “tarımsal destekler” hayati önemde. Hayati önemde ama kime ne destek verildiği, hangi sonuçların alındığı, desteklerin veriliş hedefleri ile yaratılan sonuçlar arasındaki makasın nasıl işlediği konusunda ölçümler yapılması koşuluyla. Destekleri sıkı biçimde gözlemek, izlemek ve açık ortamlarda hesap vermek gerekiyor. Alınan önlemlerin başarılı sonuçlar yaratabilmesinin gerek şartı rekabet edebilir ölçek, teknoloji ve yönetim becerisi ise yeter şartı da ödünsüz gözetim ve denetim yapan mekanizmaları oluşturmaktır.

Gelenek taassubunu kırmalıyız

Hiçbirimiz kendi bilgilerimizin “mutlak doğru” olduğunu söylemeyiz, söylememeliyiz. Sahada yaptığımız onlarca gözlem, ülkemizde önyargıların, yerleşik doğruların, kör inançların ve ezberlerin tarım ve hayvancılıkta üretkenliğin düşük olmasına yol açtığını kanıtlıyor.

Zamanın ruhu jeo-stratejk, jeo-politik ve jeo-ekonomik gelişmeler, devlet ve hükümet kararları, emek hareketleri, nüfus dinamikleri, teknoloji ve gelenekler tarafından belirleniyor. Tarımsal üretimde geleneklerimizin geliştirici yönleri ile tutucu yönlerini sorgulama özgüveni göstermeliyiz ki, ezberleri bozabilelim: zamanın ruhuna uygun önlemler geliştirebilelim.

Hep birlikte ülke tarımını adım adım ilerletmeliyiz ki hep birlikte kazanan olalım. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın girişimlerini sorgulamak, eksik gördüklerimizi tamamlamak, yanlış gördüklerimizin doğrusunu söylemek; iletişim ve etkileşimimizi yoğunlaştırmak ve yaygınlaştırmak ortak sorumluluğumuz.

Şimdi yeni bir başlangıçtayız; yüzleşme özgüveni göstererek gelişmeyi hızlandırmalı ve güçlendirmeliyiz.

 

 

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar