Teknolojide nitelik değişmeleri belirsizliği artırıyor

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Zamanın ruhunu oluşturan bileşenleri de iyi kavramak gerekiyor. Jeostratejik, jeoekonomik, jeopolitik ve kültürel gelişmeleri, hükümet kararlarını, işgücü hareketlerini, nüfus dinamiklerini, toplumun algılarını iyi okumanın şart olduğunu belirttik. Artan belirsizliklerin “çaresizliğe” dönüşmesini istemiyorsak, içimizdeki sesin güçlenmesi gerekir. İçimizdeki sesin gücünün zamanın ruhundaki değişmeleri doğru okuması, yaşamsal önemdeki çabalarımızdan biridir.

Zamanın ruhunun beş bileşeni yanında, günümüzde öne çıkan ve baskın gelen altıncı bileşeni de ‘teknolojik gelişmeler’dir. Zamanın ruhunu kökten değiştiren teknolojik gelişmeleri nasıl okumamız gerektiğini sürekli sorgulamazsak, varlıklarımızı gerektiği gibi değerlendiremeyiz.

Teknolojideki nitelik değişmeleri

Üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğünün yarattığı kurumlar, toplumun sosyoekonomik ve kültürel değişmelerini de belirler. Üretimde ve bölüşümdeki gelişmeler, toplumun ilerlemesinin yönünü ve hızını kavrayarak gerekli alternatif tepkileri zamanında vermemizi gerektirir. Vazgeçilmez idealimiz maddi ve kültürel zenginlikler üretme, yaratmak isteğimiz sonuç refahı adil paylaşım ise teknolojilerdeki nitelik değişmelerini büyük bir dikkatle izlemeliyiz. Yarı iletkenlere dayalı sayısal teknolojinin yaşamın bütün alanlarında ve değişik katmanlarında uygulamalara açık genel bir teknoloji olduğunu gözden ırak tutmamalıyız. Teknolojinin gündemin ilk sıralarına taşıdığı üretken yapay zekâ, nesnelerin interneti (IoT), blok zinciri, katlamalı üretim, mobil iletişim olanakları daha birçoğu ilgi ve bilgi menzilimizde ise işimizi etkili biçimde yönetebiliriz. Böylelikle artan belirsizliklerin çaresizliğe dönüşmesini de engelleyebiliriz.

Teknolojik gelişmeler zamanın ruhunu belirleyen temel bileşenlerden biridir. Fakat günümüzdeki teknolojik gelişmeleri ayrı bir başlıkta irdelemek gerekiyor.

Gözlemlediğimiz kadarıyla 1970’lerden bugüne teknolojik gelişmelerin niteliği toplumsal örgütlenmeyi köklü bir biçimde dönüştürdü ve bu dönüşüm hız kesmeden sürüyor.

Yeni teknolojilerin “insanın zihin gücünün uzantısı” olmasını, zihin gibi hızlı ve esnek yapısını ve etkilerini bilmek, kontrol altına almak gerekiyor.

Teknolojilerin  “doğrusal değil, geometrik dizilerle artış” etkisi de farkında olmamız gereken bir başka niteliksel değişme. Yeni teknolojilerin “sonsuz büyük ile sonsuz küçüğe erişilebilirlik potansiyeli” konusunda bilgi sahibi değilsek işimizi tam, temiz ve doğru biçimde yapamayız.

Teknolojilerdeki nitelik değişiminin yarattığı bağlantı, iletişim-etkileşim, rekabet, işbirliği ve ortak çalışma etkilerini kavramadan işimize doğru yön veremeyiz.

İnsanlığın bütün aşamalarında teknolojinin performansı artırmasının yanına teknolojilerdeki nitelik değişimi nedeniyle insanın yerini almaya aday olması, insanın varoluşuna tehdit oluşturması, mutlaka enine boyuna sorgulanması gereken yeni oluşumlar arasında ilk sıralarda yer edinen sorunumuzdur.

Doğa; kritik eşiklerde durmaz, kendi yeni normalini yaratır. Yeni normale geçiş sürecinin uzaması, konsolidasyon sürecinin yavaş işlemesini etkiler.  Bu durum; örgütleri ve işleri nasıl yöneteceğimiz üzerine ciddi emek ve zaman ayırmamızı gerektirir.

Bir başka eğilim de teknolojilerdeki nitelik değişiminin ana akımları ve merkezleri işlevsizleştirmesidir. Bu eğilim; sayılar, görseller ve kavramların değerlendirilmesinde rastlantı olacak şeyleri abartılı değerlendirme kapılarını açıyor; rastlantılara çok kolay kanılmasının yaratacağı bireysel ve toplumsal sorunları artırıyor. Ölçüye dayalı bilgi eksikliğinin yaratacağı sorunların nasıl yönetileceğini dert edinmezsek sorunlar ile başa çıkamayız.

Kendi deneyimlerimizle doğrulayamayacağımız kadar hızlı akan enformasyonun yarattığı duyuma dayalı algı oluşturmanın ve kulak kirliliğinden doğan tehlikeler karşısında günlük mikro ve makro sorunları nasıl etkilediğini de bilerek işlerimizi yapmamız gerekiyor.

Süreçleri uçtan uca kontrol etme olanakları insan eliyle yapılan etken kontrolleri saf dışı ederken, sistemin edilgen kontrolüne hızla kayılmasının olanak ve kısıtlarını değerlendirebilecek “zihni berraklığa” ihtiyacımız artıyor.

Teknolojinin gelir eşitsizliği yaratan özünün yönetişim kalitesi ihtiyacını artırdığını da zihin menzilinin dışında tutamayız.

Özellikle blokzinciri teknolojisigüven” konusunda yaklaşımları kökten değiştiriyor. Tanol Türkoğlu, şöyle diyor: “Eski paradigmaya göre ‘değerli şeyler’ merkezi noktada akümüle edilir ve bu nedenle de akümülasyon ögesi ile diğer elemanlar arasında zorunlu bir güven ilişkisi tesis edilmesi gerekirdi.” Blokzinciri bu yerleşik paradigmayı değiştiriyor. Bugün “blokzinciri varsa güvene gerek yok” noktasına gelinmesi, yaşam örgütlenmesinde yeni boyutlara işaret ediyor.

Nouriel Roubni de Ojijen gazetesinin 161’inci sayısındaki yazısında, “Finans hizmetlerindeki devrim de merkezi olmayan blokzincirler veya kripto paralar üzerinden şekillenmeyecek. Daha ziyade yapay zeka destekli merkezi finans teknolojilerini içerecek” öngörüsünde bulunuyor. Ünlü iktisatçı, ödeme sistemleri, borç ve kredi tahsisleri, sigortalama ve varlık yönetimindeki ilerlemelerin başladığını söylüyor.

Güven konusunda paradigmanın değişmesi de geçiş döneminde belirsizliği artıran; eski ile yeninin karşılaşmasında kafaları karıştıran gelişmeleri tetikliyor.

Teknolojideki nitelik değişimini kavramadan; yeni üretim, ulaşım ve iletişim teknolojilerinin iç bütünlüğünün yaratacağı kurumların yapı, işlev ve kültürünü öngörmeden, teknolojilerin yarattığı araç-gereçler yanında, asıl önemlisi olan kavramsal gelişmenin toplumsal örgütlenmedeki etkilerini öngörmeden, teknolojik gelişme ile liderlik arasındaki etkileşimi zihinlerde netleştirmeden, belirsizliklerin “çaresizliğe” dönüşmesini önleyemeyiz ve de “çare tükenmez” umudunu diri tutamayız.

“Üretkenlik vagonu

Daron Acemoğlu ve Simon Johnson’un yeni kitapları İktidar ve Teknoloji’den bir alıntı yapalım: Rekabetçi işgücü piyasalarında ücretler işgücünün marjinal üretkenliği tarafından belirlenir. Ekonomideki en yaygın yaklaşımla, marjinal üretkenliği ortalama üretkenlikle  (çalışan başına çıktı veya katma değer) ilişkilendirilir ve ortalama ücretin ortalama üretkenlikle( veya sadece üretkenlikle) değiştiği öngörüsünde bulunur. Sonuç olarak, üretkenlik arttığında, ortalama ücretler de artar. Biz buna ‘üretkenlik vagonu’ diyoruz.”

Yazarlar, kitaplarında geleneksel bilgiden ayrıştıkları dört noktaya işaret ediyor: Birincisi; üretkenlik artışlarının ücretlere, dolayısıyla üretkenlik vagonun geçerliliğine nasıl etki ettiğini irdeliyor. İkincisi, teknolojinin değişken koşullara uyum göstermesinin ve inovasyona verilen yönde tercihlerin önemi üzerinde duruyorlar. Üçüncüsü, pazarlık ve diğer rekabet dışı faktörlerin ücret belirlemedeki rolü ve bunların üretkenlik kazanımlarının işçilerle paylaşılıp paylaşılmamasının nasıl etkilendiğini irdeliyorlar. Dördüncüsü de özellikle sosyal ve siyasal iktidar, fikirler ve vizyon gibi ekonomik olmayan faktörlerin teknoloji tercihlerindeki rolünü tanımlamaya çalışıyorlar.

Acemoğlu ve Johnson’un çalışması; teknolojinin gelişimini, nitelik değişimlerini ve üretim örgütlenmesinin yapılandırılmasına etkilerini, çok değişik boyutlarıyla irdeliyorlar.

Bir sonraki yazıda erişebildiğimiz analizlerden yararlanarak ve teknolojik değişimlerin “nasıl bir gündemi” insanlığın önüne koyduğunu; belirsizlik ve kriz koşullarından “yeni normale geçiş sürecinin” ana gündeminde hangi sorunların yer aldığına göz atacağız.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar