Ve Şampiyon…

Ahmet Kasım HAN
Ahmet Kasım HAN KAVANOZUN DİBİ

Biliyorsunuz altın fiyatları ons ile ölçülüyor, dolar ile fiyatlanıyor. Bu ons denen ölçü birimi 16. yüzyıldan bu yana kullanılıyor. Aslında tam adı Troy onsu. Çağrışım yapsa da adı bizim “Truva”dan gelmiyor. Zamanında mühim bir ticaret merkezi olan Fransa’nın Troyes isimli yerleşim biriminden alıyor ismini. Tam ağırlığı 31,1034768 gram. Bu küsuratlı birimin neye dayanılarak hesaplandığı tartışma konusu. Bir kısım uzman işin kökeninin Roma para sisteminden kaynaklandığını düşünüyor.

Bir diğer kesimse işin temelinin 16. yüzyıl Avrupa’sının tarım toplumu olma niteliğinden kaynaklandığı düşüncesinde. Ekonomik hayat tarım merkezli şekillenirken ağırlık birimlerinin belirlenmesi de bu kaidenin istisnası değildi, diyorlar. Bu bağlamda Troy onsunun referans değerinin de 480 adet arpa tanesinin toplam ağırlığına eşit hesaplandığı söyleniyor. Neticede servetin ifadesi altınsa, değerin referansı üretim.

Altının fiyatı son bir yılda %3,17 arttı. Aynı dönemde dolardaki artış %31,67. Türk Lirası olarak bakarsak %36 gibi bir artış söz konusu. Değerinin referansı gıda olan bu altın denir emtia, ekonomi politikalarımızla perişan ederek yendiğimiz, belini büktüğümüz, ancak bu yenilmişliğinden kendisinin haberdar olduğu şüpheli(!) enflasyonumuz karşısında kaybedenlerden anlayacağınız. Altının Türk Lirası ringinde enflasyon karşısında yaşadığı bu yenilginin temel nedeni memleketimizde kurların “serbest piyasada cebri değer mantığıyla” fiyatlanması. Ama şuursuzluğunda ısrarlı, yenilgisine bigâne enfl asyon canavarı karşısında kazananlar da yok değil memlekette!

Örneğin; bir yıl önce 16,08 ons altın yerine yarım kilo beyaz peynir alsaydınız paranızı %251 oranında arttırmanız mümkündü. Veya 15.437 adet arpa tanesi ağırlığınca altın yerine bir kilo pirinç alsanız %121 daha fazla para kazanabilirdiniz. Üstelik TÜİK enflasyonunu da %106,49’la yenmenin keyfini çıkarırken (!)

Eğer parayı, altını yemek veya beyaz peyniri, arpayı, pirinci kasaya koymak mümkün olsaydı, neler olurdu. Ancak, değil.

Bu mümkün olmadığı gibi Türkiye gıda enflasyonunda dünyanın belli büyüklükte 38 ekonomisinin üyesi olduğu OECD ülkeleri arasında birinci. En yakın rakibimiz Macaristan’a attığımız fark 24 puan. Öte yandan, Dünya Bankasının şubat ayında yayınladığı “Gıda Güvenliği” raporunda ülkemiz Lübnan, Zimbabve, Arjantin ve İran’ın ardından beşinci. Bir de şu var: Dünyada gıda fiyatları on iki aydır aralıksız düşerken, Türkiye’mizde tam otuz bir aydır kesintisiz yükseliyor.

Kuşkusuz bu kuruluşlarda bu raporları hazırlayanların bizi kıskanma ihtimaline karşı tedbiri elden bırakmamamız gerekir! Gelin görün ki, 2022’de sadece ekmeklik buğday, ayçiçeği, soya ve mısır ithalatına 7 milyar dolar ödemişiz. Bu ürünlerin buğday ve soya hariç diğer ikisinde ülke içi istihsalin (üretimin) ülke içi tüketimi karşılama oranı %80’in altında. Buğdayda oran %87,3, soyadaysa %6. Toplamda tahılda yurt içi üretimin talebi karşılamada yeterlilik derecesi %80,3 olarak gerçekleşti. Aklı yazının başında, altında, kalanlar için söyleyeyim arpa da %66,8’deymişiz, pirinçte %75,4. Rakamlara inanmayacaklara şunu söyleyeyim, vallahi TÜİK’in yalancısıyız. Bu verilerinin kaynağı TÜİK’in 2022 Bitkisel Ürün Denge Tabloları.

İstanbul’un su ihtiyacını karşılayan on barajın doluluk oranı bugünlerde %42,5. Bu nedenle şehrin yazın susuz kalma riski var. Hadi, 1994’ten 2019’a şehri kimin yönettiğini de bir yana bırakıp bunun için Büyükşehir Belediye’sinin performansını sorgulayalım. Sorgulayalım sorgulamasına da yukarıdaki rakamlara yansıyan gıdadaki trajik fiyat artışlarının, üretim plansızlığının hükümetin siyasal tercihleriyle bir alakası yokmuş gibi de mi davranalım? Bunlar merkezi tarım politikalarıyla, tarımsal üretime yönelik altyapıya ilişkin yirmi yıllık siyasetle ilgisiz konularmış, her işin doğrusu yapılmış gibi mi yapalım?

Su zengini sandığımız, ama aslında “su stresi” yaşayan ülkemizde 1970’den bu yana 8 defa kuraklık yaşanmış. 2021’den bu yana 9.yu idrak ediyoruz. Anlayacağımız perşembenin gelişi çarşambadan belliydi. Böyleyken ve su bakımından ayrıca şanslı bir 20 yıllık dönem yaşanırken, kullandığımız suyun %70’i tarımsal sulamaya harcanırken, tarıma yönelik hangi tedbirlerin alındığını da mı sormayalım misal?

Şu da söylenebilir pekâlâ; “İyi de 2022’de tarımsal ürün ihracatı rekor kırdı”. Cevap da şöyle verilebilir; “Maşallah da ilk 11 aylık verilere göre tarım, gıda ve içecek ihracatı 2022 yılında %14,7 oranında, ithalatı ise %26,5 oranında arttı.”

İşin doğrusu bu durumda gıda enflasyonunda dünya şampiyonluğuna oynamasak bir garip olurdu.

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Bitmeyen iktidar… 23 Nisan 2024
Dalga… 16 Nisan 2024
İstisnanın gücü 16 Ocak 2024
Mecelle’ye yeni kural… 29 Aralık 2023