Yüzyılı iyi noktalayamadık

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ

Bu yıl ulusça çok mutlu bir yıldönümünü, yıkıntılar üzerine kurduğumuz Cumhuriyet’imizin yüzüncü yılını kutluyoruz. Üstelik bunun 70 yılı aşkın bir bölümünü, kısa kesintilere uğramasına ve kusurlarına rağmen, demokrasi içinde yaşadık. Bu, bütün sorunlarımıza ve düş kırıklıklarımıza rağmen, çok önemli bir deneyim ve Türkiye’nin jeopolitik konumu, genç ve nüfusu, çeşitlenmiş sanayii ve tahribata uğramış olsa da kurumsal altyapısı yanında bölgede çok özel ve güçlü bir ülke konumunda olmasını sağlayan önemli bir faktör. Küresel krizin ertesinden başlayarak bu yıldönümü, özellikle ekonomi alanında stratejik bir atılımın menzilindeki hedef yılı olarak belirlenmiş, beş yıllık planlar ve yıllık programlarla bütçelerde bu hedeflerin gözetileceği açıklanmıştı. Menzile varış noktasında olduğumuz bu günlerde, başlıca makroekonomik göstergelerin hepsinde maalesef bu hedeflerin %50 gibi yüksek oranlarda gerisinde kaldığımızı görüyoruz. Üstelik yeni açıklanan ve 2028’e kadar beş yılı kapsayan Plan hedefleri dahi ancak aradaki farkın yarısını kapatmayı öngörüyor. Biz bu düşük performansın kısmen hedeflerin iyimser belirlenmesinden, ama daha çok havada kalmasından, yani altının yapısal reformlar ve stratejik yol haritası ile desteklenmemesinden kaynaklandığı kanısındayız.

Enflasyon ve bütçede işaretler iyi değil

Gerçekten de 2013 için 2 trilyon dolar olarak öngörülen GSYH’nın 1 trilyon dolar olarak gerçekleşmesi, 500 milyar dolar olarak hedeflenen ihracatta ancak 250 milyar dolara ulaşılması, en önemli hedef olması gereken kişi başına gelirde hedef 25 bin dolar iken hormonlu tüketim ile sağlanan büyümeye rağmen gerçekleşmenin 12 bin dolarda kalması kamu yönetimi açısından başarısızlık göstergesidir ve hem projeksiyonda hem uygulamada ciddi hatalar yapıldığına işaret etmektedir. Tek hane olarak öngörülen enflasyonun ne durumda olduğu zaten malum. İşsizlik oranı da istihdama katılımın düşüklüğüne ve gizli işsizliğe rağmen, %5’lik hedefe karşılık halen %9’un üzerinde seyrediyor. Enflasyon konusunda ise sadece bu yıl değil önümüzdeki iki yıl da umut vermiyor. OVP’nin 2024’te %33 olarak öngördüğü enflasyona ilişkin IMF tahmini %44. TÜİK’e göre %61.3 olan Ekim enflasyonu, ENAG ve İTO ‘ya göre daha yüksek olduğu gibi, çekirdek enflasyonun bunun üzerinde %70 olması da artış trendinin süreceğine ve enflasyonun yapısal hale geldiğine işaret. Yılsonu MB beklentisinin de kısa süre önce açıklanan %65’lik oranın üstünde % 68 olarak belirlenmesi son çeyrek enflasyonunun çift hanede olacağını söylüyor.

Yeni ekonomi yönetiminin kararları ve faiz mekanizmasına işlerlik kazandırması finansal istikrar ile ilgili riskleri azalttı. Ancak gerek enflasyon süreci ile ilgili olumsuz işaretler, gerekse KKM, döviz cinsinden kamu borcundaki artış ve bütçe açığı ile ilgili gelişmeler, enflasyon ve döviz kuru konusunda beklentileri karartıyor. Dış kaynak girişinde henüz bir kıpırdama görülmeyişi de bunu doğruluyor. Dış borc ve cari açığın finansmanı konusunda hala elimiz rahatlamış değil. Sonuçta banka bilançolarını etkileyecek reel kesimin sorunları da sümen altında bekliyor. Cumhurbaşkanı Yrd. Yılmaz’ın bütçe sunuş konuşması da kaygıları azaltmadı, aksine soru işaretlerini çoğalttı. Enflasyonu küresel bir sorun olarak nitelemesi, gelişmiş ülkelerde ortalama %6 ve OECD’de ortalama %7.7 olan enflasyonla bizdeki üç haneli rakamları çağrıştıran trendi aynı kaba koyuşu inandırıcı ve güven verici değil. Aynı şekilde büyümede çok daha yüksek gelir düzeyindeki batı ülkelerindeki büyüme ile bizi karşılaştırmak yanlış; bizim refah artışına ve büyümeye ihtiyacımız var. Gelişmekte olan ülkeler ortalaması ile aynı büyüme oranına sahibiz; ama bu oran, kusurlu yani tüketim ve borçlanma çekişli büyüme modeli nedeniyle bize çok daha pahalıya mal oluyor. Ayrıca depremin Hazine nakit yükünü arttırdığı bir vakıa ama büyümeye etkisi, yıkım ve yeniden inşa dolayısıyla olumlu da olabilir. Bütçenin yatırımı desteklediği de tartışmalı görünüyor, zira sermaye giderleri önceki yıllarda %6 iken bu yıl %5’i biraz aşıyor.

Zor bir yıl daha

Cari yıl bütçe gerçekleşmelerine gelince, yaklaşık 69 milyar TL’lik Ek Kurumlar Vergisi tahsilatına rağmen 9 aylık bütçe açığı 513 milyar TL, faiz dışı açık da 42 milyar TL olarak gerçekleşti. Son üç aydaki harcamalarla yıllık bütçe açığının 659 milyar TL’lik bütçe açığını aşacağı anlaşılıyor. Yerel seçim, 2024 yılı bütçe performansını ilk çeyrekte büyüyecek açık nedeniyle olumsuz etkileyecek. Sonuçta yeni yılda da normal ve bir defalık vergi artışları ve/veya iç borçlarda tırmanış gündeme gelecek. Kısaca yeni yılda da zor bir dönem geçirmemiz ve muhtemelen ikiz açıkla yola devam etmemiz muhtemel. Hükümetin özelleştirme ve gayrimenkul satışlarına umut bağladığına dair işaretler var.

Gelişmekte olan dünyanın sorunlarıyla daha yakından ilgilenen UNCTAD’ın 2023 raporu da bu ülkelerin sadece konjonktürel politikalarla sorunlarını çözemeyeceğini, gelir eşitsizliği, istihdam ve mali istikrar ile ilgili yerel ve küresel uzlaşma ile politikalar geliştirilmesi gerektiğini vurguluyor. Özellikle bizde de %75’e yükselen gıda enflasyonu için sektörde tekelleşme ve spekülasyon eğiliminin önlenmesi gereğine işaret ediyor. Ülkemizde bize özgü riskler o kadar çok ki dünya ile ortak dertlere ve çözümlere odaklanacak halimiz kalmıyor.

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar