Negatif faizle rasyonellik imkânsız

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ

Son yazılarımızda da belirtmiştik, seçimlerden bu yana üçüncü ayın içindeyiz, ama Sayın Şimşek’in “rasyonelliğe dönüş” retoriğinin altı doldurulmuş değil. Sadece seçim öncesi popülist politikaların telafisi için toplumun sadece dar gelirli bölümü ile orta sınıf diyebileceğiniz kesimini hedef alan ve dolaylı vergi artışları ile enflasyonun altında ücret artışları bileşimi kısmi sıkı maliye ve gelirler politikaları izledik; maliye politikasının diğer bacağında yani kamu harcamalarında ciddi bir kısıntı belirtisi yok. Para politikasında ise negatif faiz, temel yaklaşım olmaya devam ediyor. Nedense söylemde sık sık değinilen tasarruf tavsiyesi ile tasarrufu caydıran negatif faiz politikası arasındaki çelişkiyi izah ihtiyacı bile görmezden geliniyor. Üstelik TL mevduatın artması istenir ve tüketimin ya da MB Başkanı’nın ifadesiyle talebin kısılması amaçlanırken, enflasyonun çok altındaki mevduat faiziyle bir yandan dövize, altına, gayrimenkule kayış, diğer yandan enflasyondaki yükseliş beklentisiyle gelecekteki tüketimin öne alınması tercihi özendirilmiş oluyor. En önemlisi, hem de konu bağlamında en yetkili ismin, MB Başkanı Erkan’ın ağzından, kurumunun varlık nedeni olan “enflasyonla mücadele”nin 2025’e kadar gündemde olmayacağının itiraf edilmesi. Bu, diğer değişkenlerde olumlu gelişmenin de bu yıl ve önümüzdeki yıl pek muhtemel olmayacağının kabullenildiği anlamına geliyor. Aksine vergi ve kur artışları da, yetersiz ücret artışları da enflasyonu körükleyecek unsurlar. Hatta makro ihtiyati tedbirlerle kısıtlanmasına çalışılacağı söylenen kredilere talep te, kredi faizi de enflasyonun altında yani negatif olacağı için, doğal olarak yüksekliğini sürdürecek. Zaten temel enstrümanı olan faizi yeterince kullanamayan para otoritesinin, bunu karmaşık ve dolaylı enstrümanlarla (selektif karşılık politikaları vs) telafi etmeye çalışması da ayrı bir tuhaflık. Aslında bu tuhaflığı Şimşek- Erkan ikilisi de çözememiş olmalı ki, hepimizin onlardan ilk beklediği adım olan bütüncül bir ekonomi programını bugüne kadar ortaya koyamadılar. Şimdi Cumhurbaşkanı Yrd. Yılmaz ve Şimşek’ten bunun yerine sonbaharda açıklanacak 2024-2026 yıllarını içeren Orta Vadeli Program’ın şekillendirilmesinin tercih edildiğini duyuyoruz.

Güzel sunum, zayıf içerik

Son yıllarda ekonomi politikası beklentileri o kadar kötü etkilemiş olmalı ki, yeni yönetimin iki ayı aşan suskunluğundan sonra MB Başkanı’nın enflasyon raporu ile ilgili ilk ayrıntılı basın toplantısı büyük yankı yaptı ve alkış topladı. Toplantı notlarına bakınca, övgünün nedeninin sadece piyasaların ve uzmanların dilinden fiyat artışlarının ve enflasyonun izah edilmesi ve yıl sonu enflasyon beklentisinin de %22’den % 58’e yükseltilmesi olduğu anlaşıldı. Başkan’ın sorulara açık ve doğru terminolojiyle cevaplar vermesi de belli ki katılımcılara iyi gelmiş. Ancak işin özüne bakarsanız, zaten TÜİK’in bile yıllık %38 olduğunu açıkladığı (bağımsız ENAG’a göre ise %108 olan) enflasyonun yılsonu itibariyle %58’de, yani ikinci altı ayda % 32’de kalması pek mümkün değil. Öncelikle veri tabanının yani TÜİK hesaplarının düzeltilmesi lazım. Kaldı ki Erkan, enflasyonla mücadelenin yavaş ve tedrici bir şekilde yürütüleceğini ve ancak 2025’te tek haneli rakamlara düşmesinin söz konusu olabileceğini, sıkılaştırma çabasının % 17,5’e yükseltilmiş olan politika faizi dışında ticari kredilerdeki artışa limit konulması gibi tedbirlerle bütüncül bir para politikası çerçevesinde sürdürüleceğini de belirtti. Yani esas ilacı veremeyeceği için dolaylı ve karmaşık araçlarla daha az etkili ve yeni bozukluklara yol açacak eski yöntem değişmeyecek. Ayrıca MB’nin hükümetten bağımsız ve tümüyle bilimsel temellere dayanarak hareket edeceğini söyledi ki bunun olsa olsa sınırlı bir manevra sahası için geçerli olabileceğini bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Daha sonra açıklanan başkan yardımcıları ile ilgili atamaların beklentiye susamış piyasalarda yarattığı abartılı hoşnutluğu da anlamak zor. Önceki yardımcılar içinde de özgeçmişi şimdikilerden bile parlak birinin bulunduğunu unutmamak gerek. Yani sorun sadece liyakat değil, politika yaklaşımına dair kararlı bir çerçeve olmasında.

Kısaca para politikasının sıkılaştırılmasının pek söz konusu olmayacağı, olsa olsa kontrollü bir gevşeklik izleneceği açık. Yaklaşan yerel seçimler öncesinde yılsonu itibariyle iplerin iyice boşaltılacağı da. Öte yandan yapılan vergi artışlarına rağmen maliye politikasında da bir sıkılaştırmadan söz etmek mümkün değil; karşılığı gelir gösterilemediği için 1,1 trilyon TL’de tutulan ek bütçe dışında borçlanma yasasına aykırı olarak Cumhurbaşkanına bütçe açığının üç katına kadar borçlanma yetkisi verilmiş olması bir bakıma bütüncül bir ekonomi politikasının neden açıklanamadığının da ipuçlarını veriyor. Zaten resmi beyanların tersine bütçe açığında deprem harcamalarının payı da sınırlı, asıl ağırlık kamu (ve seçim) harcamalarında.

YEP’in Ortodoks hali mi?

Politikaların belirsiz kaldığı böyle bir ortamda güven inşası mümkün olmayacak. Ayrıca KKM gibi Hazine ve Merkez Bankası’na büyük yük getiren bir uygulamadan çıkış stratejisinin de önümüzdeki yıla kalacağı kesin. Erkan, döviz müdahaleleri konunda da açık konuşmadı. Normalde geçici canlandırma için kullanılan negatif faizin bu kadar yüksek enflasyonda TL’den kaçışı daha da hızlandıracağı açık. Muhalefetin de sadece “adı konmamış IMF programı” ile sınırlı eleştirel yaklaşımı son derece sığ ve sıradan. En ucuz kaynağı sağlayacak, ancak şeffaflık ve politika disiplini ile ilgili sıkı şartlar (özellikle şeffaflık ve tasarruf) sağlayacak olan böyle bir politikanın bu iktidarın 2002’de kabul edip kısmi yapısal reformlarla ekonomiyi düze çıkardığı program olduğu görmezden geliniyor.

Sonuç olarak halihazırda ne enflasyonla mücadeleden, ne şeffaflıktan, ne de sıkılaştırma ve sadeleştirmeden söz edemiyoruz. Tasarrufun cezalandırılıp enflasyonun körüklendiği bir konjonktür sürüyor. OVP’ da göreceğiz, ama şimdilik reel ücretleri düşürüp iç talebi azaltmayı ve ihracatı arttırmayı amaçlayan son iki yıldaki Yeni Ekonomi Programı’nın halen sürdürüldüğü, sadece daha Ortodoks yöntemlerin kullanıldığı anlaşılıyor; bu iyi midir, yorum sizin.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar