“En büyük sorun, yüksek üretim maliyetleri ve kurun baskılanması”

Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği'nin "Ekonomik Değerlendirme Toplantısı"nda konuşan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı Yalçın Ertan, çelik sektörünün rekabetçiliğini geri istediğini vurguladı.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
“En büyük sorun, yüksek üretim maliyetleri ve kurun baskılanması”

Duygu GÖKSU / EKONOMİ

Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Ertan, katma değerli ürün yatırımlarına yönelebilecek ortamın oluşması için, sektörün yenilenebilir enerji kaynaklarına daha çok yönelebilme, finansman kaynaklarına kolay erişim ve Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sübvansiyon benzeri yollarla desteklenmesi gerektiğini söyledi.

Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği (EDDMİB) tarafından düzenlenen ve moderatörlüğünü EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın yaptığı Ekonomik Değerlendirme Toplantısı’nda konuşan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Yalçın Ertan, çelik sektörünün rekabetçiliğini geri istediğini vurguladı.

Türkiye’ye 2021’de 22 milyar 246 milyon dolar döviz kazandıran çelik sektörünün, enerji, hammadde ve işçilik maliyetlerindeki artış, kotalar, korumacı önlemler ve döviz kurlarının enflasyon oranında artmaması nedeniyle ihracatta 2022 yılında 21 milyar 62 milyon dolara, 2023 yılında 14 milyar 877 bin dolara gerilediğini belirten Ertan, üretim maliyetlerindeki artış nedeniyle rekabetçiliklerini kaybettiklerini dile getirdi. Ertan, sektörün üretimde 2022 yılı başındaki kapasite kullanımına, ihracatta 2021 yılındaki gücüne kavuşması için rekabetçiliklerini önleyen etkenlerin ortadan kaldırılmasını istedi.

Çelik sektörünün 2023 yılında ihracatta 7 milyar dolarlık kayıp yaşadığını aktaran Ertan, “Bu kaybın altında yatan etkenlerin başında yüksek üretim maliyetleri ve kurun baskılanarak enfl asyon oranında artmaması geliyor. Rakiplerimiz Avrupa Birliği ülkelerinde çelik sektörüne enerji girdileri yapılan önemli ölçüdeki sübvansiyonlar yine enerji maliyetlerimizin Uzak Doğu’ya göre bulunduğu yüksek seviyeler ve diğer girdilerin maliyetlerinde yaşanan artışlar, sektörümüzün fiyat rekabetinde geride kalmasına neden oluyor” diye konuştu.

“AB’YE İHRACATTA PAZAR PAYIMIZ YÜZDE 33’E DÜŞTÜ”

Sektörün ihracat performansı hakkında bilgi veren Yalçın Ertan, “Sektör olarak Avrupa Birliği’ne olan ihracatımızın pazar payı yüzde 45’ler seviyesindeyken, yüzde 33’lere düştü. Bunun sonucu bugün 60 milyon ton olan sıvı çelik üretim kapasitemizin kullanım oranı yüzde 78-80 bandından yüzde 53-55’lere geriledi. Üretimin ve ihracatın sağlıklı yürütülmesi için faiz/kur/enflasyon dengesinin iyi kurulması, kurların baskılanma yerine reel enflasyon oranında artması gerekiyor. Kıt olan dövizimize rağmen enflasyonu ithalatla terbiye etmek yerine üretimi teşvik etmek ve ihracatı rekabetçi üretimle artırmayı hedeflemek daha önemli. Her ne kadar demir, çelik ve demirdışı metaller sektörü ülke ihracatının lokomotif sektörlerinden olsa da uzun bir zamandan sonra ülkemiz demir çelik konusunda net ithalatçı konumuna düşmüştür. Bu durum da rekabetçiliğimizi olumsuz etkileyen bir diğer unsur olarak öne çıkıyor” diye konuştu.

“2023 YILINDA TÜRKİYE’DEN POZİTİF AYRIŞTIK”

Kalkınmanın ve cari açığı azaltmanın öncelikli koşullarından birisinin ihracat olduğunun altını çizen Yalçın Ertan, “Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği olarak sektörümüzde Ege’yi temsil ediyoruz. 1997 yılında kurulan birliğimiz, 2018 yılından itibaren bölgemiz ihracatçı birlikleri arasında en fazla ihracat gerçekleştiren birlik unvanını elinde bulunduruyor. Birliğimiz aracılığıyla 2022 yılında 2 milyar 564 milyon dolar, 2023 yılında ise 2 milyar 515 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirerek Türkiye genelinden bir nebze pozitif ayrıştık. Bunda üye firmalarımızın daha katma değerli ürünler üretmesi etkili oldu” ifadelerini kullandı.

ÇELEBİ: KURU SABİT TUTARAK, ENFLASYONU DÜŞÜRMEK YANLIŞ

Merkez Bankası’nın parayı sıkılaştıracak politikaları gündeme getirmesi ve 500 baz puan faiz artırmasının yansımalarını değerlendiren Devlet Eski Bakanı Prof. Dr. Işın Çelebi, “Politika faizini 500 baz puan artırmak çok önemli değil. Yapılacak işlerden biriydi. Sıkılaştırma politikalarının etkileri, iktisat teorisine göre 6 ayla 18 ay içinde etkisini gösterebilir. Ekonomi yönetimi 300 gündür görevini yapıyor. Bu süreçte Merkez Bankası’nın araştırma bölümünün yaptığı çalışmalara göre, döviz kurunun enflasyona etkisinin yüzde 50 olduğu gibi bir görüş ortaya koyulması sıkıntılı” dedi.

“REKABETÇİLİĞİ GELİŞTİRMEDEN ENFLASYONU DÜŞÜREMEZSİNİZ”

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in, “İhracatın ana belirleyicisi yurt dışı talep olup kurun önemli bir etkisi yoktur” görüşünün yanlış olduğunu ifade eden Dr. Işın Çelebi, “Mehmet Şimşek’in söyledikleri iktisat teorisi mantığına aykırı. Bu dedikleri doğruysa, Çin, Almanya, Japonya, Güney Kore ve Hindistan gibi ülkelerin ihracatla uğraşmaması gerekiyor. Gelişmiş ülkeler dünya ticaretinden daha fazla pay almak için uğraşırken, bizde ise nasıl olsa emek yoğun ihracat yapıyoruz mantığı var. İthal girdilerden dolayı bu turizm gelirleri, ihracat gelirleri döviz kazandırıcı hizmetlerin önemsenecek bir hadise olmaması konusunda bir görüş ortaya koyulması rahatsız edici. İhracatını, uluslararası alanda rekabet düzeyini geliştiremediği, üretkenliğini ve verimliliğini artıramadığı sürece bu ülkenin sanayileşmesi ve gelişmesi mümkün değil” diye konuştu.

“5 YIL İÇİN 100 MİLYAR DOLAR YABANCI YATIRIM GEREKİYOR”

Enflasyonu düşürmek için yapılması gerekenleri özetleyen Dr. Işın Çelebi, “Döviz kurunu sabit tutalım enflasyonu düşürelim deniyor, böyle giderse aralık ayında bunun gerçekleşmeyeceğini göreceğiz. Türkiye, ihracatının ithalatı karşılama oranını yüzde 90’a yaklaştırırsa, dünya ticaretinden aldığı payı yüzde 1’den 2’ye çıkarırsa, 5 yıl üst üste 20 milyar doların üzerinde yabancı sermaye çekerse o zaman enflasyonu düşürebilir. 2004 yılından itibaren Türkiye’ye 5 yılda 100 milyar dolar yabancı sermaye yatırımı oldu o zaman enflasyonu yüzde 5’e düşürdük. Benzer bir 5 yıl geçirmemiz gerekiyor” ifadelerini kullandı.

Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılmasının yanlış bir karar olduğunu vurgulayan Çelebi, “Yanlış modelle yanlış kurgulama yapıldı. Devlet Planlama Teşkilatı maalesef kapatıldı, ülkemiz için uzun vadeli makro planlamaları yapan o kurum kapatılınca bugün Merkez Bankası’na iş düştü, kendilerini planlama teşkilatın yerine koymaya çalışıyorlar ama planları 90 günün üzerine çıkamıyor. Demir- çelik sektörüne Avrupa Birliği 20 milyar dolar teşvik ayırdı ama Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teşvik Dairesi’nin ortaya koyduğu 5 kriterle bir firma bile yatırıma başlamış değil. Bankalar kredi musluklarını kıstılar, bu yapıda Türkiye’nin büyümesi nasıl oluyor. Yüzde 4,5 büyüdü. Tarımda küçülme var, gıda fiyatları artıyor, insanlar sabah 04.00’te et kuyruklarına giriyor” dedi.

Türkiye’nin 2024 yılı sonu için ortaya koyduğu yüzde 36 enflasyon hedefiyle ilgili görüşlerini paylaşan Çelebi, “2024 yılının ilk iki ayındaki enflasyon yüzde 11’i geçti. Mayıs ayından sonra sıkılaştırılmış para politikasını uygulayacağız. Bir taraftan enflasyonu düşüreceğiz derken, diğer tarafta da dar gelirli vatandaşları iyice bunaltmayalım, bunu dengeli bir şekilde gerçekleştirmek lazım” diye sözlerine son verdi.

ARIAK: TCMB KURU 32-33 TL’DE TUTMAK İÇİN FAİZ ARTIRDI

İktisatçı Nilüfer Arıak ise, TCMB’nin politika faizini 500 baz puan artırmasının altında yatan nedenin TCMB’nin rezervlerinin alarm vermesi olduğunu, seçim öncesinde döviz kurunu 32- 33 TL’lerde tutabilmek için böyle bir adım atıldığını dile getirdi. “İşletmelerimiz makro iktisattan koparak başının çaresine bakacak” tespitinde bulunan Arıak şöyle devam etti: “Bu belirsizlikler bilinmeyenler içerisinde mümkün olduğunca verimlilik artışı ve maliyet düşürmeyle rekabet gücünü artırmak hedefiniz olmalı. Demir-çelik gibi, çimento, gübre, kimya, tarım gibi sektörlerimizde başka sorunlar var. AB’nin ayırdığı kaynaklardan bahsedildi. Çin’i en çok karbon salan ülke gibi görüyoruz, ama orada olağan üstü ve hızlı tedbirler alınıyor. Kömüre dayalı üretimden vazgeçiyorlar, elektrikli ve biyoenerjiye dayalı üretim modellerine geçiyorlar. Hedefleri 2040 ve 2053’te çelik endüstrisinde 0 karbon ve bunun için gerekli yatırımları yapıyorlar. Bizim ihracatçılarımız gündemi bırakıp kendini AB’de üretim yapan bir firma gibi addedip bunun içerisinde görmesi lazım. Şu anda Türkiye’ye gelen bütün fonlar bu konuda. Bu olumlu. Türkiye’ye 11,5 milyar Euro bu dönüşüm için geliyor. Çelik çok öncelikli hedef olarak konuldu. Bu kaynak size verilecek. Bankalar eliyle dağıtılacak. Üretime devam edecek her firmanın bu kaynağı alması lazım.”

AĞAOĞLU: EKONOMİNİN EN TEMEL PROBLEMİ GÜVEN

Ekonominin en temel probleminin güven olduğunun altını çizen Ekonomist Ali Ağaoğlu, “Her şeyin başı güven. Güvenden de biz yanlış anlıyoruz. Ortak değerlerle ilgili problemimiz var. En büyük ekonomik problem, verilerimizin namusunun kalmamış olması. Gerçek enflasyonu bilmiyoruz, işsizliği bilmiyoruz” dedi.

Ekonomide başarılı olmak için kapsayıcı bir model geliştirilmesi gerektiğine vurgu yapan Ağaoğlu, “Güney Kore dünyanın en kapsayıcı ülkelerinden biri. Kapsayıcı ülke olmadığımız sürece işimiz zor. Güney Kore’de 2002’de üniversiteden mezun olabilmenin ilk koşulu İngilizce bilmekti. 2020’de ise üniversiteye girmek için ilk koşul İngilizceyi bilmek olarak değişti. 10 yıllık planda 3 sektör belirliyorlar, 3 sektör için destek vermeye başlamadan önce bu sektöre insan kaynağı yetiştiriyorlar. Böyle radikal bir değişim yapmadığımız sürece kuru çok tartışırız. Türkiye’nin 100 dolar ihracat yapabilmesi için 72 dolar ithalat etmesi gerekiyor” dedi.

EKONOMİ Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güldağ’ın moderatörlük yaptığı, Ekonomik Değerlendirme Toplantısı’nda; (soldan sağa)
Finans Danışmanı Nilüfer Arıak, Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği Başkanı Yalçın Ertan, Devlet Eski Bakanı Prof. Dr. Işın
Çelebi, Ekonomist Ali Ağaoğlu, Türkiye ve dünya ekonomisindeki güncel gelişmelerle ilgili görüşlerini, EDDMİB üyeleriyle paylaştılar.

 

“Yatırım yapabileceğimiz iklim oluşmalı”

Çelik sektörünün yüzde 70 oranında ithal hammadde girdisi ile üretim yaptığına vurgu yapan Yalçın Ertan, “Demir-çelik ve demirdışı metaller sektöründe süreklilik arz eden döviz ihtiyacımız bulunuyor. Bunun yanında, sektörümüzün geleceği açısından katma değerli ürün yatırımlarına yönelebileceğimiz bir ortamın oluşması ve özellikle sektörümüzü yakından ilgilendiren Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması uyum çalışmalarının sağlıklı ilerleyebilmesi için yenilenebilir enerji kaynaklarına daha çok yönelmemiz, finansman kaynaklarına kolay erişim ve Avrupa ülkelerinde olduğu gibi sübvanse edilerek desteklenmesi sektörümüzün önemli bir gündem maddesi haline geldi” değerlendirmelerinde bulundu. Geleceğe yönelik hedef ve stratejileri oluşturulabilmeleri için çelik sektörü özelinde ortaya çıkan gelişmelere ek olarak Rusya- Ukrayna ve İsrail-Filistin savaşları, küresel yüksek enflasyon ve durgunluk, yüksek faiz oranları, küresel çapta demir çelik talebinin düşmesi, inşaat sektörünün yavaşlaması ve korumacı önlemler gibi küresel ve bölgesel diğer gelişmelerin de dikkatle analiz edilmesinin elzem olduğunu dile getiren Ertan, 2024 yılında çelik, demir ve demirdışı metaller sektörlerinin ilk çeyrekteki ihracat performansının, 1 Ocak-24 Mart 2024 tarihleri arasında 6 milyar 308 milyon dolar olduğunu, 2023 yılının aynı dönemine göre yatay bir seyir izlediğini sözlerine ekledi.

Ekonomi