25'inci yılda WASC akreditasyonu, Arizona State işbirliği, TEK-MER
Bilgi Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Alparslan Parlakçı, 2021’de hem Arizona State Üniversitesi’yle işbirliğine giden hem de WASC tarafından akredite edilen ilk Türk üniversitesi olma payesini elde eden üniversitenin yeni hedefini “akıllı ve sürdürülebilir teknolojiler geliştirmek" olarak açıklıyor.
Tamer IŞITIR
2021’de 25’inci yaşını kutlayan Bilgi Üniversitesi, kurduğu uluslararası işbirlikleriyle ABD merkezli U.S. News & World Report’un yayınladığı ‘2022-En İyi Küresel Üniversiteler Sıralaması’nda Türkiye’nin en iyi vakıf üniversitesi olarak derecelendirildi. 2021’de dünyanın en saygın akreditasyon kuruluşlarından WASC Senior College and University Commission (WSCUC) tarafından da akredite edilme başarısını gösteren Bilgi Üniversitesi’nin halihazırdaki çalışmalarını ve gelecek planlarını Rektör Alparslan Parlakçı’yla konuştuk.
Stanford, Berkeley gibi güçlü ABD üniversitelerinin sahip olduğu WASC akreditasyonundan “Bizim çok önemsediğimiz bir gelişme” diye bahseden Prof. Dr. Parlakçı, “Türkiye’den kriterleri karşılayan ve akredite edilen ilk üniversite olduk” diyor. ABD’nin girişimcilik ve inovasyon alanında önde gelen üniversitelerinden Arizona State Üniversitesi’yle gerçekleştirdikleri işbirliğini sorduğumuzdaysa, “Kalite odaklılığımıza, şeff afl ığımıza bakarak işbirliğine yanaşıyorlar” diyerek nitelikli eğitimin temeline dikkat çekiyor. Üniversite’nin yeni hedefinin yenilikçi teknolojiler alanına odaklanmak olduğunu söyleyen Parlakçı, “Teknoloji Merkezimizi devreye alıyoruz, son aşamaya geldik. Hocalarımız da biz de çok heyecanlıyız” diyerek motivasyonlarının üst seviyede olduğuna işaret ediyor.
ADINI STANFORD VE BERKELEY'İN YANINA YAZDIRDI
25 yıllık bir vakıf üniversitesinin tam da dijital devrim sürecinde başında bulunan bir rektör olarak, Türkiye’nin ve üniversitelerimizin durumunu nasıl görüyorsunuz? Özellikle halihazırda 8 milyon üniversite öğrencisine sahip olduğumuzu düşündüğümüzde bu genç insan kaynağını ne şekilde bu çağa adapte etmek gerekir?
Yaşadığımız çağ hızlı dönüşen bir çağ. Dünya artık bir köy. İletişim yöntemleri çok hızlı ve yaygın kullanılıyor. Bir fark meydana getirmek çok önemli bir esas bu devirde. Üniversiteler meslek eğitimi sağlayan yerler ama meslekler de değişiyor, dönüşüyor. Hangi branştan olursa olsun dijital becerileri öne çıkmış insan kaynağına ihtiyaç var. Bunun ekonomik katkısını düşündüğümüzde verimlilik noktasında önemli bir fark meydana getiriyor. Ve bunu hızlıca başarmak gerekiyor. Eğitimde sürekli yeni yazılımlar, yeni teknolojik yöntemler ortaya çıkıyor. Müfredatlarımızı çok güncel tutmak ihtiyacı söz konusu. Laboratuvarlarda kullandığımız yazılımlarda da aynı şekilde. Küresel problemlere dönük bir duyarlılık oluşturmak hatta küresel vatandaşlık farkındalığının olması, öğrencilerin sosyal sorumluluklara duyarlı olması gibi özellikler bugünün yetkin insanının temel nitelikleri olarak öne çıkıyor diyebilirim.
İşgücü piyasasına gelişen teknoloji nedeniyle yakın zamanda 2 milyon farklı mesleğin yerleşeceği değerlendiriliyor. Bunun için çalışanların dijital becerilerini geliştirmeleri şart. Türkiye’de halihazırda yükseköğrenime devam eden 8 milyon yeni işgücüne katılacak gencin de bu becerilerle donanmış olarak iş hayatına girmesi lazım. Üniversitelerin de sektörler ve endüstriyle çok sıkı dirsek temasında olmaları gerekiyor. Çünkü mezunların çoğunlukla iş gücüne katıldıkları zaman beceri eksikliği olduğu yönünde raporlamalar var. Dolayısıyla üniversite eğitimleri boyunca, sahadaki stajlar ve başka kanallarla bu eksikliği gidermeleri gerekiyor. Bugünün dünyasında küresel gelişmeleri çok yakından izlemek, dünyadaki üniversiteleri takip etmek gerekiyor. Örneğin 2021’de çok önemsediğimiz bir gelişmeye imza attık. Yakın zamanda dünyanın en saygın akreditasyon kuruluşlarından WASC Senior College and University Commission (WSCUC) tarafından akredite edildik. Kurumsal olarak Türkiye’den WASC’a akredite olan ilk üniversite olduk. Amerika’daki batı tarafında kalan üniversitelerin akredite edildiği, Stanford, Berkeley gibi önde gelen üniversitelerin karşılamış olduğu kriterleri sağlayan bir üniversite olduk. Aslında Türkiye’de şu anda kurumsal akreditasyon veren bir YÖKAK (Yükseköğrenim Kalite Kurulu) var. Biz de o sürecin içindeyiz. WASP akreditasyon sürecimizi YÖKAK Başkanı’na anlattık, onların da takdirini aldık.
ARIZONA STATE’LE ORTAK DİPLOMA VERECEK
Akreditasyon başarısı nitelikli eğitimin bir sonucu bir anlamda. WASC’a akredite olmak için zaten belli başlı yapısal meseleleri halletmiş olmak gerekiyor. Ama bizim Türkiye ölçeğinde genel kabulümüz, yükseköğrenimde nitelik sorunu yaşandığı yönünde. Bunun birçok alt başlığı var ama size göre nitelikli eğitim meselesinde üniversitelerimizin ilk elde yapabileceği neler var?
Nitelikli eğitimin bir parametresi verdiğiniz eğitimin uluslararası ölçekte de kabul görmesidir. Bunun bir yolu uluslararası akreditasyon kuruluşlarına gidip kurumsal olarak akredite olursunuz. Programlar bazında da (Mühendislik veya İletişim gibi fakülteler için) bölüm akreditasyonu) bu mümkün. Nitelikli eğitimin bir diğer yolu da dünyada iyi noktada olan üniversitelerle işbirliği yapmak. Bilgi 25’inci yılını kutladı. Kuruluşumuzdan bu yana uluslararasılaşmaya önem veren bir üniversiteyiz. Kurulduğumuz ilk yıllardan beri London Schools of Economics’le ortak programlar yürütüyoruz. Yine Porsmouth Üniversitesi’yle işbirliklerimiz oldu. Yakın zamanda da Amerika’nın girişimcilik ve inovasyon alanında önde gelen üniversitelerinden Arizona State Üniversitesi’yle kapsamlı bir stratejik işbirliği anlaşması imzaladık. Bu kapsamda hem eğitim anlamında ortak diploma verme imkanı bulacağız hem de araştırma işbirlikleri yapacağız. Öğrencilerimiz 3 yıl burada 1 yıl Arizona’da eğitim alarak 2 programdan da mezun olabilecekler. Kalite odaklılığımıza, şeff afl ığımıza bakarak onlar da bizle işbirliğine yanaşıyorlar. Türkiye’deki üniversitelerin de bu kriterleri gözeterek süreçlerini dönüştürmeleri gerekir.
Teknolojik dönüşüm ekseninde Bilgi Üniversitesi ne tür çalışmalar yapıyor?
Yıllardır bu konuda çalışmalar yürütüyoruz ama bu sene bir başka atılım daha yaptık. Teknoloji Merkezi (TEK-MER) kurmak üzere bir protokol imzaladık. Beylikdüzü Belediyesi işbirliğiyle Teknoloji Merkezimizi tasarladık. Hocalarımızın orada kendi şirketlerini kurabilecekleri ve geliştirdikleri projeleri patentleyebilecekleri imkanlar sunmayı istiyoruz. Orada öğrencilerimiz çalışmalarda yer alacak ama firmaların özellikle girişimcilik ve inovasyon konularında öğrencilerimize mentorluk desteği sağlayabilecekleri bir yapılanma içindeyiz. KOSGEB desteğiyle bunu hayata geçireceğiz, son aşamaya geldik. Hocalarımız sabırsızlıkla bekliyor. Orası bir motivasyon da getiriyor hocalar için. Akıllı ve sürdürülebilir teknolojiler geliştirmek... Teknoloji Merkezimizin ana temasını bu oluşturuyor. TEK-MER binamızın burada da (Santral Kampüsü) olmasını arzu ediyoruz. Zaman içinde bunu da sağlayacağız. Projeler Ofisimizin dönüşümünü gerçekleştirdik. Orayı Teknoloji Transfer Merkezi olarak yapılandırdık. Girişimcilik, fikri mülkiyet hakları, proje çağrılarına dönük eğitimler gibi destekler sunuyoruz. Yakında teknoloji parkı oluşturmak gibi bir projemiz de olacak.
75 milyon TL'lik SAYEM projesinde rol alıyor
Yeni çağ, ekonomide işbirliği yöntemlerini de dönüştürüyor. Örneğin Aselsan’ın bir girişimcilik programı başladı. Sektörün en büyüğü olarak savunma start-up’larıyla bir ekosistem yaratıyorlar. Mesela bazı büyük mobilyacılarımız ihracat odaklı kümelenmeye gitti. Ortak mobilya tesisi kurdular. Maliyetleri yüzde 70 azaltırken, kârı da artıran bir model inşa ettiler. Akademi tarafında buna benzer ne tür yeni örnekler var ya da oluşturulabilir?
Mesela Arçelik’in öncülük ettiği bir Sanayi Yenilik Ağ Mekanizması (SAYEM) projesinde, bizim Mühendislik Fakültesi hocalarımız da yer alıyor. 75 milyon TL’lik büyük bir proje. Proje kapsamında akıllı ev platformu uygulamaları geliştiriliyor. Bizim yer aldığımız projede elinizi yıkadığınız zaman elinizdeki mikropların ne kadarının yıkama sonunda temizlendiği ölçülüyor. Koç, Bilkent, Sabancı gibi üniversiteler de bu projelerde önemli roller üstleniyor. Yeni projeler de kurgulanabilir tabii. Nitelikli üniversite eğitimini bu bahsettiğim çerçevede yerleştirebilirsek, yani kalite odaklılık, akreditasyon süreçlerini önemseme, uluslararasılaşma konularını halletmek şüphesiz üniversite-sanayi işbirliklerinin de yapısını ve hacmini çok genişletebilir. Üniversite eğitiminin içinde söz konusu kriterleri bütün paydaşların içselleştirmesiyle, hayata geçirilecek yeni işbirliği modelleri kurgulanabilir.
Araştırma projelerine ne tür katkılar veriyorsunuz, proje destekleri için özellikle önemsediğiniz kriterler var mı?
Araştırma projelerinin yarısını bütçe anlamında üniversite içi kaynaklardan fonluyoruz. 2-3 tür proje desteğimiz söz konusu. Birincisi bütün üniversitelerde olan bilimsel araştırma desteklerimiz var. Onların fonlamaları tabii ki 50-60 bin TL’yle sınırlı. Ama Tübitak çağrıları gibi daha büyük projeler için RDI dediğimiz (Research, Development, Innovation) belirli öncelikli alanlarda desteklerimiz 600-700 bin liralara kadar çıkabiliyor. Her yıl güncellenerek artırılıyor. Burada disiplinlerarası yaklaşımla bir fakültenin hocaları değil, en az 2-3 fakültenin öğretim üyelerinin yer aldığı projelerin desteklenmesi konusunu önemsiyoruz. Üniversite-sanayi işbirliği anlamında başta Mühendislik ve Doğa Bilimleri olmak üzere birçok branş ve toplumsal konularda çalışmalar yapıyoruz. Hocalarımızın danışmanlık yürüttüğü ve patent geliştirdiği şirketler var. Hocaların bu işbirliklerini tabii ki önemsiyoruz, fakat projelere öğrencilerin de dahil olmalarını sağlıyoruz. Lisansüstü zaten doğal unsuru o projelerin. Ama bizde lisans düzeyindeki öğrenciler de çalışmaya başlıyor. Girişimcilik ve inovasyon konularında 100'ü aşkın lisans ve lisansüstü düzeyde deersimiz var. Patent yazma ve geliştirme konusunu daha yeni müfredatımıza kattık. Öte taraftan iç kaynaklarla fonladığımız projelerin dışında diğer fonlanan projelerin yüzde 43'ü Avrupa Birliği fonlanan projelerinden fonlama yapılar. ERC (Avrupa Araştırma Konseyi) projemiz de büyük oranda işliyor.
Batı'ya gidemeyen yabancı öğrenciler Türkiye için fırsat
Türk üniversitelerinin sizce ne tür avantajları var? Eğitim kalitesi bu avantajlar değerlendirilerek iyileştirilebilir mi?
Türkiye şu anda geldiği nokta itibariyle, üniversite eğitimi anlamında Avrupa’da Amerika’da eğitim almaya gidemeyen öğrencilerin geldiği bir ülke. Önemli oranda yabancı öğrenci çekiyoruz. Yabancı öğrencilerin Türkiye’ye gelmesinin çok avantajları var. Mesela biz İngilizce eğitim veren bir üniversiteyiz. Yabancı öğrencilerin olması dil eğitimi açısından çok önemli bir duruşu simgeliyor. Orada taviz vermeksizin devam etmek gerek. İyi öğrenciler de geliyor Türkiye’ye. Mühendislik eğitimi almaya gelen epey başarılı öğrenci var. Türkiye için eğitim kalitesinin yükselmesi ve ülke ekonomisine katma değer getirmesi açısından bu öğrencileri buraya çekmek bence bir fırsat.
Yeni dünyanın şifreleri gizli değil
Sıralayabileceğimiz birçok endeks var. Türkiye bu endekslerde genç nüfus, ticari çeşitlilik, lojistik merkezilik gibi avantajlarına rağmen muadillerinin de gerisinde. Sizce ekonomik değer üretme anlamında bu tabloyu değiştirecek hangi alanlara yoğunlaşmak gerekir?
Oldukça önemli bir nokta burası. Günümüz dünyasında sanayi devrimiyle başlayan o açığı kapatabileceğimiz en önemli fırsat yazılım ve kodlama alanları. Burada atılacak olan adımlar bizim o aradaki farkı çok kolay ve hızlı bir şekilde kapatmamıza yardımcı olabilir. Bir mezunda yazılım becerisinin çok iyi olması gerekiyor. Bakın bu çok kolay bir şekilde hayata geçebilecek bir olay. Evinizde oturup Google yardımıyla kodlamayı öğrenebilirsiniz. Çok zor değil ve bu artık hayatın her yerinde var. Evinizdeki bulaşık makinasının, yazıcının, çamaşır makinasının her elektroniğin bir kodu var. Bu becerileri kazandırdığımız zaman o farkı hızla kapatabiliriz diye düşünüyorum. Türkiye’nin diyelim ki savunma alanında geliştirdiği projelerde en öne çıktığımız alan yazılım tarafı. Çok önceleri bu tür teknolojilerin yazılımlarını yurtdışından ithal ediyorduk veya zaman zaman içeriğine erişemiyorduk. Ama bugün mühendislerimiz artık kendileri bunları geliştirebiliyor. Bu yeni dünyanın şifreleri gizli değil. Doğru hedefl er koyup planlamasını da doğru yapabilirsek beklentimizin de ötesinde başarılar yakalayabiliriz.
Edison'un felsefesi bizim felsefemiz
Edison ampulü icat eden kişi. O ampulün içinde o ışımayı yapan volfram denilen bir element vardır. Tabii ampulü ampul yapana kadar çok çalışıyor Edison. Birçok malzeme kombinliyor. 10 bin tane malzeme deniyor. Edison’a diyorlar ki, “10 bin malzeme denedin, artık vazgeçmiyor musunuz?” O da diyor ki, “Ben 10 bin malzemenin bu işe yaramadığını öğrendim.” Bizim mottomuz “okul için değil, yaşam için öğrenmeli”. Bizim başından beri üniversitemizde rektörlük yapmış hocalarımızın hepsi ders vermeye devam ediyorlar. Burhan Şenatalar gibi, kurucu rektörümüz Asaf Savaş Akat gibi hocalarımız eğitme serüvenlerine halen devam ediyorlar. 2 0 bin öğrencimizle 25 yıldır hayatın içinde yaparak ve uygulayarak öğrenmeyi benimseyen bir üniversiteysek, bunu bu felsefeye borçluyuz.