Asrın felaketinin altında nasıl kaldık?

Maruf BUZCUGİL
Maruf BUZCUGİL ANKARA NOTLARI

Depremler ve afetler ülkesi Türkiye’de devletin afetlere müdahale gücü, devlet aklı ve refleksi nasıl hantallaştı? Yanıtını aramakta çok geç kaldığımız bu soruyu yüreklerimiz yanarak her gün yeniden sormaya başladık. Gelecek kuşaklara hesabını veremeyeceğimiz ağır bir bilançoyu önümüzde bulmak üzereyiz. Yanlışlarımızı, eksikliklerimizi, yetersizliklerimizi felaketin büyüklüğünün arkasına gizleyemeyeceğimiz gün gibi ortada. Dünyanın dört bir yanındaki afetlere anında yardım eden, uluslararası yardım organizasyonlarında başı çeken Türkiye’nin, kendi topraklarındaki felaketlere yerel düzeyde hazır olmadığını, tüm yetkilerin tek merkezde toplanmasının devlet aklını nasıl felç ettiğini acılar içinden görüyoruz. Asrın felaketine merhem olacak, geçmişimize yakışır şekilde akılcı “asrın çözümleri”ni üretemedik.

Devlet aklının zor günlerde nasıl ortaya koyulduğunu bizlere miras bırakan ecdadımıza, Atatürk ve Cumhuriyetimizin kurucu önderlerine karşı tarih önünde mahcubuz. Ancak, bu değerlendirmeleri yaparken acı tablonun oluşmasında önemli etkisi bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhurbaşkanlığı sistemine sorumluluğun tamamını yüklemenin hesabı eksik bırakacağını görmemiz gerekiyor.

Bu noktaya gelinmesinde yetersiz kalan muhalefetten, iş dünyasına, akademi çevrelerinden, meslek örgütlerine, medyaya hepimizin sorumluluğu var. Yetkilerin tek merkezde toplandığı, devletin yönetim rejimini değiştiren süreçlerin genel seçim ve referandum sonuçlarını dayanak alarak ilerlediğini hiç unutmayalım. Elimizdeki en büyük gücün depremlerin ilk saatlerinden itibaren tüm Türkiye’de harekete geçen kurumlar, sivil toplum örgütleri ve en önemlisi her zamanki toplumsal sorumluluklarıyla kendiliğinden örgütlenen duyarlı vatandaşlar olduğunu göğsümüz kabararak gördük. Kara tabloyu tersine çevirecek olan, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan da elbette ki bu güç.

Mum dibindeki yardım seferberliği

Ankaralı gazetecilerin sık karşılaştığı bir durumdur. İl özel idaresinden belediyelerine, tüccarından sanayicisine, ihracatçısına, esnafına, köylerden sokaktaki vatandaşına çoğu kişi Ankara’nın devlet imkanlarından daha az yararlanabildiğinden yakınılır. “Mum dibine ışık vermez” atasözü hep dillerdedir. Ancak, şimdi bu yakınmaların sahipleri felaketin ilk saatlerinden itibaren yekvücut halde yardım seferberliğinde. Tüm Türkiye’de olduğu gibi ticaret, sanayi odası, borsa, esnaf kuruluşları, büyükşehir belediyesi, ilçe belediyeleri, sivil toplum örgütleri, can havliyle kendiliğinden örgütlenen vatandaşlar canla başla çalışıyor. Özellikle, Ankara Sanayi Odası Başkanı Seyit Ardıç, Ankara Ticaret Odası Başkanı Gürsel Baran, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın felaketin ilk günlerinde deprem bölgesine yardımın uzun soluklu ve sürdürülebilir olması için stratejiler geliştirdiklerini, devlete yol gösterdiklerini not etmekte yarar var.

Millet İttifakı, afet yönetimi mutabakatını güncellemedi

30 Ocak’ta Ortak Politikalar Mutabakat Metni’ni kamuoyuna açıklayan Millet İttifakı'nı oluşturan 6 partinin liderleri hafta sonunda deprem felaketi gündemiyle sınırlı bir toplantı yaptı. Toplantı sonunda yapılan açıklamadan bu partilerin mutabakat metninde kentleşme ve afet yönetimi başlıkları altında yer alan, yaşadığımız acı afeti ilgilendiren konulardaki taahhütlerinde değişikliğe gitmediklerini not ettik. Mutabakat metninde “Şehirleşme ve Afet Yönetimi Bakanlığı” kurulacağı, “Afet yönetimini etkisizleştiren imar afl arı çıkarılmasına son verileceği”, “Afet Yönetimi kurumlarının merkezi ve yerel düzeyde yereli güçlendirerek yeniden yapılandıracağı” taahhüt edilmişti. Metinde “AFAD’a kuruluş statüsünü ve itibarını geri kazandıracak, İçişleri Bakanlığı bünyesinden çıkaracak, kural koyucu, yönlendirici, koordine edici, destekleyici ve denetleyici olarak yeniden yapılandıracağız.” ifadesi de yer almıştı.

■ NATO Genel Sekreteri'nin Ankara ziyaretinden üzücü yansımalar

Yeryüzünde yaşanan büyük afetlerde uluslararası yardımlar söz konusu olduğunda BM ve NATO organizasyonuyla yapılan yardımlar öne çıkıyor.

2005 yılında meydana gelen iki büyük felakette; ABD’deki Katrina kasırgası ve 75 bin kişinin öldüğü, 4 milyon kişinin evsiz kaldığı Pakistan’daki Keşmir depreminde, özellikle NATO’nun oluşturduğu hava köprüleri yardımların ulaştırılmasında etkin rol oynadı. Kızılay ve AKUT deprem bölgesine ilk ulaşan yardım ekipleri arasında yer aldı.

NATO’nun ülkemizde yaşanan bu felakette nasıl bir organizasyonla yer aldığını, nasıl bir hava köprüsü oluşturduğunu henüz tam olarak bilemiyoruz. NATO afet yardımlarının doğrudan mı, ülkelerin talebiyle mi devreye girdiği konusunda da kafa karışıklığı var. Geçen hafta Ankara’ya gelen NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğulu ile görüştü. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile de deprem bölgesinde Adana ve Hatay’da buluştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Stoltenberg’i kabuletti. Ancak genel sekreter acılı taziye evinde üzüntülerini dile getirdikten sonra hemen Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği ve diğer konuları masaya koydu. Türkiye, Stoltenberg’in uluslararası bürokratik, diplomatik, insani teamüllere sığmayan bu tutumunu hiç unutmayacak.

Bu arada Türkiye’nin 8 Ekim 2005’deki Pakistan depreminin ardından 13 Ekim’de 10.000 çadır, 140.000 battaniye ve 2.000 sobanın havadan ikmaline hazır durumda olduğunu bildirdiğinin NATO kayıtlarında yer aldığını hatırlamakta yarar var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar