Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları

Mustafa Kemal ÇOLAK
Mustafa Kemal ÇOLAK Kökler ve Kanatlar

Geride bıraktığımız Ramazan Ayı’nda bir akşam… Türk Eğitim Vakfı (TEV) yönetiminin davetiyle bulunduğumuz iftarda, Türkiye’nin her döneminde temel sorunu eğitim, 1967 yılında hizmete sokulan kurumun faaliyetleri üzerinden ele alınıyor.         

TEV, Koç Topluluğu kurucusu Vehbi Koç’un önderliğinde 201 hayırseverin biraraya gelmesiyle kuruldu. Günümüze kadar 284 bin yurt içi, 2 bini aşkın da yurt dışı burs imkanını gençlerle buluşturan kurumun bağışçı ağında, 5 bini aktif 100 bin kişi ve kurum yer alıyor.           

Eğitime gönül veren benzer vakıf ve sivil toplum kuruluşuna ilham olan TEV’in genel müdürü Banu Taşkın’ın idaresindeki toplantıda, TEV Yönetim Kurulu Üyeleri Dilek Mutuş, Mehmet Ali Neyzi ve Fırat Tekin’den, yanı sıra gazetecilerden de görüş ve öneriler dinliyoruz.              

Genel Müdür Banu Taşkın, “Başarılı öğrenciler arasından seçim yapmak, en zor seçim. Beş öğrenciden en az üçü eğitimlerini yarıda bırakma riski ile karşı karşıya kalıyor. Oysa başarılı öğrenciler, pırıl pırıl gençler okumak istiyor. Biz artık seçim yapmak zorunda kalmak istemiyoruz. Başarılı öğrenciler arasından seçmeyelim, hepsini okutabilelim istiyoruz. Bu noktada da daha fazla destekçiye, düzenli bağışçıya ihtiyacımız var” diyor ve TEV’in ‘Seçmeyelim’ adı verilen kampanyasını açıklıyor.        

Toplantının ardından bir ara TEV Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Neyzi ile de görüşme fırsatımız oluyor. Neyzi, 2001’den itibaren TEV bünyesinde Türk Eğitim Vakfı İnanç Türkeş Özel Lisesi (TEVİTÖL) adıyla eğitim faaliyetlerini sürdüren okullarının önemli bir hizmet durağı olduğunu kaydediyor.              

Temenniler, iyi dilekler ile biten gecenin ardından toplantıda karşılaştığımız Hürriyet yazarı Yalçın Bayer ile birlikteyiz. Sohbetimiz, kendisini evine bırakmak üzere davet ettiğimiz otomobilde de devam ediyor. Konu tabii ki gecenin gündemi, eğitim. Nitelikli eğitime olan ihtiyacımızın arttığına dair tespitlerimizle başlayan sohbet, Atatürk’e ve cumhuriyetin ilk yıllarına uzanıyor.            

Mesleğimizin duayen ismi Bayer, Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları kitabını o sırada aktarıyor. Varacağımız noktaya geldiğimizde de kitabı bir çırpıda gidip evden getiriyor. Hem de yazarının elinde şekillenmiş, ilk nüshasını.           

Kapsamlı bir araştırmaya dayanan kitabın yazarı, Adnan Nur Baykal. Alman Lisesi’nden mezun olduktan sonra eğitimini Almanya’da devam ettiren, pek çok şirkette süren profesyonel yöneticilik yaşamının yanı sıra yazmayı da ihmal etmeyen Adnan Nur Baykal’ın, elime aldığım kitabının adı "Yöneticiler İçin Yeni Bir Bakış: Mustafa Kemal Atatürk’ün Liderlik Sırları" olarak konmuş. İsminden de anlaşılacağı gibi yöneticilere ilham vermesi adına Atatürk’ün liderlik anlayışına ve yaşamındaki prensiplerine dayanıyor. 100’ün üzerinde yayın ve kaynakla gerçekleşen araştırmanın ardından kaleme alınmış, veciz sözler, anekdotlar, anılar üzerinden, ilkeler ve dip not olarak da dersler bölümüne dayanıyor. Kolay okunan, üzerinde epey düşündüren kitapta, Ulu Önder Atatürk’ün yöneticilik ve liderlik özellikleri 50 maddede toplanıyor.            

Bugün, yalnız iş yaşamında yöneticilere değil, sade vatandaştan bürokrasiye, yerel yönetimlere ve siyasilere rehber olacak ifadelere yer veriyor kitap.         

Örneğin, Hedefe Yönelik Kararlı Olma özelliği okuyucuyla paylaşılırken, Ata’nın sözlerinden biri olan ‘Bir millet muvaffakiyeti, mutlaka ulusal güç birliğinin tek yönde güçlendirilip, yoğunlaştırılması ile mümkündür” ifadesi, bugün dahi her toplum için geçerli olsa gerek.         

Aynı özelliğinin tarif edildiği sayfada, şahitlerin anlatımına dayanan bir anıdan yararlanılıyor:        

“Bir gün Atatürk’ün yaptığı işlerden bahis açılmıştı. Bir arkadaş:     

-En büyük eseriniz hangisidir” diye sordu.       

-Benim yaptığım işler birbirine bağlı ve birbirleri kadar lüzumlu şeylerdir. Siz bana yaptıklarımdan değil, yapacaklarımdan bahsediniz.”        

Sizce de son derece bilinçli bir yaşam planlaması ve sahicilik içermiyor mu?        

Atatürk’ün Mütevazı Olma özelliği aktarılırken yine anılara dayanılıyor.        

“Cumhuriyet’in on ikinci yıldönümü için birçok döviz hazırlanmıştı. ‘Atatürk bizim en büyüğümüz', ‘Atatürk bu milletin en yükseğidir’, ‘Türk milleti asırlardan beri bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı’ gibi…         

Dövizler listesini gözden geçiren Atatürk hepsini çizdi, şunu yazdı:           

‘Atatürk bizden biridir’.       

Öğrenme Azmine Sahip Olma özelliği anlatılırken sayfaya alınan anılardan biri de aşağıdaki gibi:          

(Tanıkların anlatımından):        

-Bir gün yine Atatürk, tarihle ilgili kalın bir kitap okuyordu. Öylesine dalmıştı ki çevresini görecek hali yoktu. Bir sürü yurt sorunu dururken devlet başkanının kendisini tarihe vermesi Vasıf Çınar’ın (dönemin milli eğitim bakanı), biraz canını sıkmış olacak ki Atatürk’e şöyle dediğini duydum:         -Paşam. Tarihle uğraşıp kafanı yorma. 19 Mayıs’ta kitap okuyarak mı Samsun’a çıktın?         

Atatürk, Vasıf Çınar’ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi:      

-Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydı, bu yaptıklarımın hiçbirini yapamazdım”.         

Aynı sayfada önemli gördüğüm bir anıyı da paylaşmak isterim.         

(Sofracıbaşı İbrahim Erguvan anlatıyor)        

“Atatürk, sadece sofrasına davet ettiği kişilerle değil, bizim gibi hizmetlerindekilerle bile tartışır, danışırdı.         

CHP Genel Sekreteri Recep Peker, bir gün kendisine;          

-Bir maruzatımız var Paşa Hazretleri. Bütçede açık varmış, ekmeğe bir kuruş zam yapıp açığı bu suretle kapamak istiyorlarmış. Gazi önce:        

-Ben milletin ekmeğiyle oynamak istemem. Başka bir gelir kaynağı bulunuz, dedi.    Sonra hemen arkasına dönerek bana dönerek:      

-Hem bakalım bir de halka soralım. O ne der şu işe dedi.      

Ben; “Paşam halkımız karnını ekmekle doyurur. Ekmeğe bir kuruş zam yapılırsa, bu zam sadece fakir halkın sırtına yüklenmiş olur. Ama şayet unun çuvalına bir lira zam yapılırsa, o zaman zam zengine de fukaraya da aynı oranda yansır. Çünkü zengini, ekmeğe gelen zam belki az etkiler ama onlar yiyecekleri börekle, baklavayla, hatta bisküvi ve pastayla zamma katılmış olur” deyince Gazi’nin yüzü güldü ve Recep Bey’e:       

-Siz halkın dediğini yapınız, diye emir verdi.          

Kitabın, Espri Sahibi Olma özelliğinin anlatıldığı bölümde şu anıdan da yararlanılıyor.      

(Tanıkların anlatımıyla)       

“Atatürk, yurdumuzu ziyaret etmekte olan Yugoslavya Kralı Aleksandr ile Dolmabahçe Sarayı’nda konuşurken, konuk kral:          

-Ekselans, dedi. Biz Türkleri çok severiz. O kadar çok ki, vaktiyle Birinci Cihan Harbi'nin sonunda Lloyd George, Batı Anadolu’yu Yunanistan’a teklif etmeden evvel bize teklif etmişti. Fakat biz Yugoslavlar, Türkler’i çok sevdiğimiz için Lloyd George’un bu önerisini kabul edip Anadolu seferine çıkmadık.          

Atatürk, kralın bu sözlerine şu cevabı verdi:      

-Haşmetmeap, evvela bize karşı olan sevginize teşekkür ederiz. Sonra, büyük geçmiş olsun…”          

Eğitim ile başladık yazımıza. Dilerseniz Cumhuriyet’in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün eğitimle ilgili sözleriyle satırlarımızı sonlandıralım. “Bir açıklamasında Cumhurbaşkanı olmasaydım, ulusal eğitimde önde gelen bir görev yapmak için milli eğitim bakanı olmak isterdim” diyen Atatürk’ün, Türkiye’nin ilk kültür bakanı Prof. Dr. Talat S. Halman imzasını taşıyan "Kendi Sözleriyle Yaşayan Atatürk" adlı kitapta eğitime ilişkin şu sözlerine yer veriliyor:         

“Eğitimdir ki bir milleti özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatır; yoksa onu köleliğe ve sefalete teslim eder. Yüksek kültürde ve erdemde dünya birinciliğini tutmak zorundayız”.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar