“Öteki”yle birlikte enflasyonla savaşmak

Maruf BUZCUGİL
Maruf BUZCUGİL ANKARA NOTLARI

Türkiye ekonomisi zor bir dönemden daha geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ülkemizin bir numaralı sorununun “hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı” olduğunu sıkça dile getiriyor. Yüksek enflasyon tüm dünyanın sorunu olsa da Türkiye birden çok faktörün üst üste gelmesiyle bu sorundan cumhurbaşkanının deyişiyle “ciddi şekilde muzdarip” durumda. Erdoğan, geçen hafta TBMM’deki Ak Parti grup toplantısında uygulanan ekonomik programa şu sözlerle değindi: “Ülkemizi büyütme üzerine kurulu temel ekonomik stratejimizden asla taviz vermeden, yeni yol ve yöntemlerle, enflasyonun ve yol açtığı sıkıntıların üstesinden gelecek bir program uyguluyoruz.”           

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu programın başarısının ancak devlet kurumları yanında üreticisinden toptancısına, perakendecisinden tüketicisine, çalışanından kendi adına alım-satım yapanına kadar tüm kesimleriyle 85 milyonun tamamının fedakârlığı ve kararlılığıyla mümkün olduğunu söyledi. İktidar, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın 1 Ocak 2024’de başlayacağını durduğu “dezenflasyon” programı öncesinde tüm kesimlere ve vatandaşlara “özveri” çağrısında bulunmaya hazırlanıyor.           

İşte tam tüm kesimlere ve bireylere özverinin nasıl adil dağılacağını, tarihte hep yaşandığı gibi “yine yükün ücret ve maaş gelirleriyle yaşayan geniş kitlelere mi bineceğini?” düşündüğümüz sırada Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan tüm kesim ve bireylere anayasal haklarını hatırlattı.

▌“ANAYASA ŞİKÂYETİ” HAKKININ 11.YILDÖNÜMÜ     

Zühtü Arslan’a göre bireylerin Anayasa Mahkemesi’ne başvuru hakkı “Anayasa şikâyeti” olarak da tanımlanıyor. Başvuru hakkı 2010 yılında referandumla yapılan anayasa değişikliği ardından 2012’de yapılan yasal düzenlemeyle hayatımıza girdi. Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkının 11.yıldönümünde Bireysel Başvuru Kararlarının Yargılama Süreçlerine Etkisi düzenlenen uluslararası sempozyumda tartışıldı.             

Sempozyum, Türk Anayasa Mahkemesinin Temel Haklar Alanındaki Kararlarının Etkili Şekilde Uygulanmasının Desteklenmesi Avrupa Birliği - Avrupa Konseyi Ortak Projesi kapsamında düzenlendi. Sempozyumun açılışında Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut, Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi Başkan Yardımcısı Pınar Başpınar konuştular. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Türkiye Ulusal Yargıcı Doç. Dr. Saadet Yüksel de Bireysel Başvuruların İkincilliği oturumunu yönetti.         

Elbette Anayasa Mahkemesi’ndeki toplantı izlenimlerimizi sizlere aktarırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TBMM’de 1 Ekim’deki yasama yılı açış konuşmasında AİHM ile ilgili sözlerini hep aklımızda tuttuk.

MEHMET ŞİMŞEK’İN MARAKEŞ’TE VERDİĞİ MESAJLAR

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan ile birlikte gittiği Fas’ın Marakeş kentindeki Dünya Bankası-IMF toplantıları sırasında verdiği mesajlar önümüzdeki günlerin gündemini belirleyecek gibi görünüyor.          

Şimşek parasal sıkılaştırma sürecinin beklenen enflasyona göre değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı. Şimşek, Atlantic Council söyleşisinde beklenen enflasyona göre bakıldığında Türkiye’nin reel faiz sunduğunun görüleceğini, bu durumun da TL’yi çekici hale getirdiğini anlattı. Şimşek’in politika faizinin ima ettiğinden daha sıkı olduğunu vurgulaması dikkati çekti.         

Şimşek’in kamuoyunun yeni programa ilişkin tepkisinin sorulması üzerine verdiği şu yanıt dikkatle not edildi:      

“Vatandaşlarımızın bu programın orta vadeli bir çaba olduğunu anlamaları için yoğun bir şekilde çalışıyoruz. Çabuk bir çözüm yok. Süreç zorlu geçecek. Tabii ki hiçbir vatandaş ya da şirket vergi artışını sevmez ama bunu gelecekte daha ağır önlemler almamak için yapıyoruz.”

Mevlâna ve Oğuz Atay’dan alıntılar…

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan Türkiye’nin 11 yıllık bireysel başvuru deneyiminin bir başarı hikâyesi olduğunu anlattı. Arslan’ın “Bireysel Başvuru Kararlarının Yargılama Süreçlerine Etkisi” sempozyumu açılış konuşmasında insanı ve hoşgörüyü merkeze alan Mevlâna ve 12 Eylül 1980 öncesindeki aydın sorunlarına odaklanan yazar Oğuz Atay’dan yaptığı alıntılar dikkati çekti.          

Mevlâna’nın varlığın gayelerinden birini “öteki”lerin korunması olarak gördüğüne işaret eden Arslan, Divân-ı Kebîr’de şöyle dediğini aktardı:          

“Hor görülenleri, toprağa düşenleri, ayaklar altında ezilenleri, gül bahçesine getirelim, onlara neşeler bahşedelim diye bu dünyaya gelmişiz.”         

Arslan, “Mevlâna’nın “her şeyi yerli yerine koymak” olarak tanımladığı adalet, tüm yargı alanları gibi anayasa yargısının da varlık nedenidir” dedi.  

Bireysel başvurunun sağladığı en önemli kazanımlarından birinin, Anayasa’nın insanımızın hayatına girmesi, “anayasanın toplumsallaşması” olduğunu belirten Arslan, bunu Oğuz Atay’ın “Tehlikeli Oyunlar” romanından yaptığı alıntıyla şöyle anlattı:          

“Bireysel başvuruyla birlikte aslında bir anlamda Oğuz Atay’ın Tehlikeli Oyunlar adlı romanında anlatılanlar gerçekleşmiştir. Roman’da Bakkal Rıza’nın anayasaya duyduğu ilgiden bahsedilir: “Anlatıldığına göre, kendi küçük, hükmü büyük bir kitap varmış. Bütün işler oradan idare ediliyormuş. Bir insanın… haklarını veriyormuş”.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar