Rekabet edemezsek üretemeyiz
Geçtiğimiz hafta perşembe günü TÜSİAD doğru analiz yapmamıza büyük katkı sağlayacağına inandığımız yeni bir endeksi; maliyet bazlı rekabet gücü endeksini yayınlamaya başladı. Öncelikle doğru yorum ve politika oluşturabilmemiz açısından son derece önemli olan bu endeksin oluşturulmasındaki çabalarından dolayı TÜSİAD yönetimini kutluyor, endeksin hazırlanmasına katkı sağlayan başta TÜSİAD Baş Ekonomisti Gizem Öztok Altınsaç, değerli meslektaşım Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Dr. Hakan Kara, Saha Analytics kurucu ortağı ve CEO’su Oğuz Atuk ile yine Saha Analytics kurucu ortağı Doç. Dr. Şeref Saygılı’ya teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Rekabet gücümüz üç yıldır sert geriliyor
Üç ayda bir yayınlanacak bu endeksi dikkatle izlemeye çalışacak ve yorumlamaya gayret edeceğiz. Endeks temel olarak ihracatçı imalat sanayi sektörlerinde kullanılan girdi fiyatlarının ya da maliyetlerinin zaman içindeki seyrini rakip ülkelerle karşılaştıran bir rekabet gücü endeksi. Maliyet hesaplamasında dört ana kategori kullanılıyor. Bunlar, ara malı, iş gücü maliyeti (ücret), enerji ve finansman maliyeti olmak üzere şekilleniyor Söz konusu üretim maliyetleri her bir ülke için cari ABD doları bazında ölçülüyor ve çeyrek dönemler itibarıyla karşılaştırılıyor. Endeksin yukarı yönlü hareketi rekabet gücünde artışı, aşağı yönlü hareketi ise maliyetlerdeki sert yükselişi ve rekabet gücünde azalmayı gösteriyor.
Grafikten de net bir şekilde izlenebileceği gibi 2022 yılı başından bu yana rekabet gücümüzde sert bir azalma ortaya çıkmış durumda. Yaşadığımız yüksek enflasyonun maliyetlere getirdiği baskı rakip ülkelere göre bizi pahalı hale getiriyor ve rekabet gücümüzü azaltıyor. Endeksin detaylarında bahsedilen dört ana maliyet kategorisinden enerjide rakiplerimize göre bir dezavantajımız olmamakla birlikte, ara malı fiyatlarında, ücretlerde ve dolar bazında finansman maliyetinde özellikle son iki yılda çok sert bir artışla karşı karşıya bulunuyoruz. Yine endeksin alt bileşenlerinden elde edilen bulgulara göre, rekabet gücündeki zayıflığa en büyük katkı ara malı fiyatlarındaki artıştan geliyor.
Maliyet artışı sonuç, sorunun kaynağı enflasyon
Kısaca değerlendirmek gerekirse, pandemi sonrası küresel ekonomide görece yavaş büyümeye bağlı olarak ara malı ya da hammadde fiyatları dışarıda baskı altında bulunuyor. İçeride bu fiyatları artıran unsur, sınırlı olarak kur etkisinin yanında, depolama kaynaklı kira ve ulaşım gibi yüksek maliyetlerin nihai fiyatlara yansıması görünüyor. Özetle kira, ulaşım gibi hizmet enflasyonunun içeride ara malı fiyatlarına baskı yapan ana unsurlar olduğunu düşünüyoruz. Bazı hammaddelerin ithalatına uygulanan vergiler de bu artışa katkıda bulunuyor. Elbette enflasyon yüksek olunca ücretlerin de artması kaçınılmaz oluyor. Döviz kurunu yönetmeye çalıştığımız ortamda dolar bazında ücretlerin artması ciddi bir maliyet baskısı oluşturuyor. Burada ücretler bastırılmalı gibi bir politika hemen akla gelebilir ama daha iki gün önce yayınlanan Türk-İş’in açlık sınırı rakamının 26,000 TL’yi aştığı, asgari ücretin 22.000 TL olduğu bir ortamda sorunun ücret değil enflasyona yetişmeye çalışan bir gelir sorunu olduğunu net bir şekilde görebiliyoruz. Gelinen noktada döviz bazında oldukça hızlı artmasına rağmen ücretlerin yeterli olamadığını, çalışanların ve hanelerin zorluklarının gittikçe arttığını da izlemek kaçınılmaz oluyor. Finansman maliyeti de dolar bazında yükselmiş durumda. Bunun adı aslında carry trade dediğimiz olgunun yani döviz bazında faiz kazancının yüksek olması ve bunun kredi maliyetlerine yansımasıdır. Dövize yönelimi tutmak ve enflasyona girişkenliği azaltmak için döviz kurlarında görece istikrar sağlama çabası içerideki yatırımcı için de carry trade imkanı yaratmış durumda. Sonuç olarak carry trade tasarruf sahibine güçlü bir kazanç sunarken, yüksek kredi faizleri üreticiye maliyet olarak yansıyor.
Temel soru enflasyon ile nasıl mücadele edileceği
Endeksin açıklandığı toplantıda Hakan Kara hocamızın da vurguladığı gibi ana sorun enflasyon görünüyor. Ülkemizin enflasyonu gelişmiş ülke seviyelerine kalıcı indirmeyi mutlaka başarması ve döviz bazında ucuzlamayı gerçekleştirmesi gerekiyor. Enflasyonla mücadelenin ana unsurları para ve maliye politikasıyla olabildiğince talebi kısmak, verimliliği yükseltmek ve piyasalarda rekabeti aksatan yapısal sorunları ortadan kaldırmaktan geçiyor. Bu ana unsurları kullanmak yerine döviz kurunu enflasyonla mücadeleye ikame ettiğimiz sürece sorunları çözmemiz çok kolay olmayacak görünüyor. Veriler ana sorunun enflasyon olduğunu, mikro bazda hangi noktalarda politika üretilmesi gerektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Bu noktaya gelmemizde kur politikasının da önemli katkısı olduğunu unutmamak gerekiyor. Diğer unsurları başaramayıp döviz kuruna yüklenmek üretim süreçlerine ciddi negatif yan etkilerde bulunuyor. Diğer unsurları başardığımızda zaten kura yüklenmemiz gerekmeyeceği, kur geçişkenliği azalacağı için hem enflasyonu aşağı çekmek hem de dolar bazında rekabetçi maliyetlerle ilerlemek daha mümkün olacaktır.