Sanayiyi canlandırmanın yolu enstitü kurmaktan geçiyor

Faruk TÜRKOĞLU
Faruk TÜRKOĞLU Dün, Bugün, Yarın

Yeni bir şirket kuran girişimciler veya mevcut işlerini günün koşullarına göre yeniden yapılandırmayı amaçlayan iş insanları geçmiş dönemlerde iş ortamını gözlemleyerek ve deneyimli girişimcilerin öğütlerini dinleyerek kendine bir başarı yolu çizebiliyordu. Değişim baş döndürücü bir hız kazanınca bu tür yöntemlerin yararı azaldı. Özellikle startup da denen genç girişimciler iş dünyasında bir yön ve yol bulmakta zorlandı. Bu girişimciler teorik araştırmalara yoğunlaşmış bilimsel araştırma enstitülerinin kendilerine kılavuzluk edebileceğini akıllarına bile getiremiyordu.

Alman Fraunhofer Topluluğu’na bağlı enstitü modelini örnek alan “Manifacturing USA” (İmalat Sanayisi ABD) adlı kamu kuruluşunun kurduğu yeni nesil enstitülerde farklı bir çalışma yöntemi denendi. Girişimciler artık kendi iş alanlarına yakın buldukları enstitülere üye olabiliyordu. Girişimci, belirli dönemlerde enstitünün ekipmanlarını kullanabiliyor, tasarım, ürün farklılaştırması, üretim ve ticarileştirme konularında “çözüm odaklı” çalışan enstitüden destek alabiliyordu.

ABD’de son yedi yılda kurulan 16 yeni enstitüden olumlu sonuçlar alınınca 2023 yılında çip üretimi konusunda uzmanlaşacak üç yeni enstitünün daha kurulması kararlaştırıldı. 

Yeni nesil enstitüler önceki dönemin enstitülere gibi bir veya az sayıda araştırma konusu üzerine odaklanarak çalışmalarını sürdürüyor. Ancak enstitüler belirli sorunların çözümü için işbirliği ve ortak çalışma yapabiliyor.

Araştırma enstitüleri kamu-özel sektör ortaklığı ile kuruluyor ve imalat sanayisi dalları ile organik yakınlığı bulunuyor.  Bu nitelikleri sayesinde yeni enstitüler adeta bir arı kovanı gibi işliyor, bir nöbetçi eczane gibi çalışıyor. Araştırma enstitüleri devletten ve özel sektörden bağımsız olarak faaliyet gösteriyor. Araştırma kurumları için “bağımsızlık” ve “özerklik” 1887’de Louis Pasteur’ün kurduğu Pastör Enstitüsü’nden (Institut Pasteur) bu yana ödün verilmesi imkânsız bir ilke olarak görülüyor.

Pasteur Fransa hükümetinden beklediği desteği alamayınca bağımsızlık ilkesinden ödün vermek yerine dış ülkelerin yöneticilerinden yardım istemişti. Bu istek üzerine II. Abdülhamit Pasteaur’e10 bin frank ile bir de Mecidiye nişanı göndermişti.

Enstitülerin yararları

Bilimsel araştırma enstitüleri sistemi aşağıdaki yararları sağlıyor: 

- Araştırma kurumlarının sayısının artması ve mevcut enstitülerin yeniden yapılandırılması eğitimli genç nüfusa yeni iş kapıları açıyor. 

- Kurumsallaşma sayesinde bilimsel araştırma çalışmalarında süreklilik sağlanıyor

- Enstitüler yüksek lisans ve doktora derecesi almış kişilerin araştırmalarını sürdürmelerine imkân veriyor. 

-Enstitüler, odaklanılan araştırma konusu ile ilgili olarak farklı kurumlarda sürdürülen çalışmaların eşgüdümünü gerçekleştiriyor.  Oluşturulan sanal ekosistemin yarattığı, sinerji araştırmalara yeni bir ivme kazandırıyor.

- Enstitülerin yaygınlaşması ekonominin bütünündeki teknolojik yoğunluğun ve düzeyin yükseltiyor ve teknolojik açığı azaltıyor. Bu açığın azalması ise dış ticaret ve cari işlemler dengelerindeki açıkları da geriletiyor.

- Yeni nesil enstitülerde yapılan icat ve keşiflerin, alınan patentlerin sayısı artması, çok yakınılan taklitçiliği, yabancı uzmanlara duyulan hayranlığı ve bağımlılığı ayrıca yabancılara, yapılan lisans ve royalty ödemelerini azaltıyor.

Yeni nesil enstitüler

2015’ten sonra araştırma enstitüleri devlet ve özel sektör ortaklığı le kurulmaya başlandı.   Yeni tip araştırma enstitülerinin ortak özellikleri şöyle özetleniyor:

- Enstitüler devlet ve özel sektör ortaklığı ile kuruluyor. Bu kuruluşların kaynak ihtiyacının önemli bir bölümü devlet tarafından karşılanıyor.

- Enstitülerde, esas faaliyeti alanı olan teorik çalışmalar olsa da “çözüm odaklı” uygulama çalışmalarına da öncelik veriliyor.

- Şirketler ile bir ürün icat etmek veya yeni bir üretim tekniği geliştirmek isteyen küçük ve orta boy firma sahibi girişimciler de enstitüye üye olabiliyor. Böylece belirli bir alana odaklanmış bir kümelenme ve girişimci ekosistemi kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor.

Yeni nesil araştırma enstitüleri, devlet, üniversite ve sanayi kuruluşları üçlüsünün yıllardır sözü edilen ama hayata geçirilemeyen işbirliğini, en etkili ve verimli bir şekilde gerçekleştirebiliyor.

TEKNOLOJİYE ÖNCELİK VEREN ÜLKELERDEKİ ARAŞTIRMA ENSTİTÜLERİ

Gelişmiş ülkelerin tümünde araştırma enstitüleri, geçmiş on yıllarda ekonomiye yeni bir büyüme ivmesi kazandırmıştı. Yenilenen ve yeniden yapılandırılan enstitüler, gelecekte de teknolojik ilerlemenin itici gücü olmaya devam edecek.

Araştırma enstitülerinin bazı teknoloji ülkelerindeki gelişme süreci şöyle özetlenebilir:   

- JAPONYA: Hükümetin 1963 yılında başkent Tokyo yakınlarındaki Tsukuba’da bir bilim şehrinin kurulmasına karar vermesi bilimsel araştırmalara yeni bir ivme kazandırdı. 70’li ve 80’li yıllarda bu şehirde kurulan araştırma enstitüsü sayısı 47’ye yükseldi. Sonraki on yıllarda bu enstitülerin yeniden yapılandırılmasıyla sayı 29’a indi. Enstitülerde yapılan araştırmalar sayesinde Japon elektronik şirketlerinin ürünleri tüm dünya ülkelerine ihraç edildi. Aynı dönemde çip üretiminde ABD ile yoğun bir rekabet içine giren Japonya, 2000-2010 arasında eski başarılarını tekrarlayamadı. 2010’dan sonraki yıllarda bilimsel çalışmalara tekrar öncelik veren bu ülkede enstitülerin sayısı 78’e yükseldi. Halen yürürlükte olan beş yıllık “Altıncı. Bilim Teknoloji ve İnovasyon Temel Planı” ile sosyal sorunlara da öncelik verildi. Hayatın tüm alanlarına kapsayan “insan merkezli ama doğayla barış içinde bir arada yaşamayı amaçlayan “Toplum 5.0” kavramı ise yeni planlama anlayışının odak noktasında bulunuyor.  

- GÜNEY KORE: Bu ülkede bilimin kılavuzluğunda ekonomik kalkınma faaliyeti, Japonya’daki süreç örnek alınarak 1972 yılında Daejeon şehri yakınlarındaki Daedeok Vadisi’nde bir “bilim şehir” kurulması ile başladı. Daedeok’da 1980’e kadar temel bilimler konusunda araştırma yapmak üzere dört enstitü kuruldu. Enstitü sayısı 1989’da çıkarılan “Temel Bilimler Araştırmalarını Yaygınlaştırma Yasası”ndan sonra hızla artmaya başladı. 90’lı yılların ortasında sanayiye dönük uygulamalı bilim dalları ve teknolojiler konusunda da enstitüler açıldı. Kore’de hükümetler tüm sanayi dallarında yetkinleşmeyi değil, bilgisayar, düz ekran TV cihazı, çip ve akıllı telefon üretimine odaklanmayı ve uzmanlaşmayı tercih etti. Enstitüler öncelikli alanlarda sağlanan başarıya önemli katkılar yaptı. 2000’li yıllarda sosyal konularda da enstitüler faaliyete geçirildi. 2022 sonunda enstitü sayısı 78’e ulaştı. 

- ALMANYA: Üniversiteler dışındaki bilimsel faaliyetin en erken kurumsallaştığı ülkelerden biri de Almanya oldu. Bu ülkede ilk araştırma enstitüsü 1911 yılında Kaizer Wilhelm Gesellschaft adıyla kuruldu. 1948’de Max Planck Gesellschaft (Max Plank Topluluğu) adını alan bu toplulukta doğal ve sosyal bilimler konusundaki teorik araştırmalara öncelik veriliyor. Topluluğa bağlı 86 araştırma enstitüsü bulunuyor. Harcamalarının yüzde 88’i devlet ve eyalet bütçesinden karşılanan topluluk, Almanya dışındaki bilim kuruluşları ile de işbirliği yaparak projeler yürütüyor. Bünyesinde 97 enstitü bulunan Leibniz Topluluğu’nda bilimsel konuların sosyal ve uluslararası bağlamı içinde araştırılması hedefleniyor. 76 araştırma enstitüsünde toplam 30 bin kişinin çalıştığı Fraunhofer Topluluğu’nda uygulamaya ve günlük hayata yönelik çalışmalar ön plana çıkıyor. Bağlı enstitülerde icat edilen ürünler arasında MP3, daha etkili LED ekranlar ve güneş hücreleri de bulunuyor. Sürdürülen araştırmalar arasında hidrojen teknolojisi, yapay zekâ teknikleri, kuantum teknolojisi ve yenilenebilir enerji konuları yer alıyor. Helmholtz Toplululuğu’nda ise 18 temel konudaki projeler çözüm odaklı olarak yürütülüyor. Dört araştırma topluluğu da tamamen özerk bir tüzel kişiliğe sahip bulunuyor.

Bu başarılı kurumlarda son dönemde bilimsel araştırma yapan özel sektör şirketleri ile sorunlar yaşanmaya başladı. Uğur Şahin ile Özlem Türeci’nin yönettiği şirketin İngiltere’ye taşınma kararı alması topluluk ve enstitü yönetimlerinde “esneklik” konusunda bazı sorunlar yaşandığını düşündürüyor. 

- FRANSA: Avrupa’daki ilk tıbbi araştırma kurumu 1887’de kurulan Pastör Enstitüsü (Institut Pasteur) oldu. 1907 ve sonrasında bu enstitüde araştırma yapan sekiz bilim insanı Nobel Ödülü’ne hak kazandı. Halen Fransa’da müzik ve akustikten, uygulamalı epistomolojiye ve astrofizik dalına kadar farklı konularda araştırma yapan 153 araştırma enstitüsü bulunuyor.  Enstitüler arasındaki işbirliği ve eşgüdüm Ulusal Bilimsel Araştırmalar Merkezi (Centre National de la Recherche Scientifique: CNRS) tarafından sağlanıyor. Araştırma merkezleri, tam teşekküllü laboratuvarlar, rasathaneler ve veri tabanı sağlayan kuruluşlar enstitülere sağlanan imkanlardan yararlanıyor.    

- ABD: Bu ülkede bilimsel araştırma faaliyeti iki farklı yöntemle gelişti. Özel sektörün araştırma birimlerinde ve laboratuvarlarında önemli icatlar ve keşifler yapıldı. Thomas Alva Edison’un laboratuvarında elektrik ampulü, gramofon ve çok sayıda cihaz icat edildi. Transistorun icat edildiği yer, Bell telefon şirketinin laboratuvarları oldu. Palo Alto’da bilgisayarların üretimini ve yaygınlaşmasını mümkün kılan çok sayıda icat yapıldı. Devletin,  Aya İniş (Moonshot) Misyonu’na ve savunma sanayisi şirketlerine tahsis ettiği kaynaklar da çok sayıda icadın yapılmasına imkân verdi. ABD yönetiminin 2011’de başlattığı yeniden sanayileşme  ve imalat sanayisi dallarını canlandırma inisiyatifinde ise her iki yöntem birlikte kullanıldı. Kamu sektörü ve özel sektör ortaklığı ile 2016’dan sonraki yedi yıl içinde 16 araştırma enstitüsü kuruldu. 2023 yılı içinde chip ve benzeri yarıiletken malzeme üretimi için üç yeni enstitü daha kurulacağı açıklandı. Enstitü sayısının 2030 kadar 45’e yükseltilmesi planlandı.

- ÇİN: Bu ülkede bilimsel araştırma çalışmalarında eşgüdüm işlevini Çin Bilimler Akademisi üstleniyor. Akademi’ye doğrudan bağlı 32 enstitüde doğal bilimler konusunda teorik araştırmalara öncelik veriliyor. Çin Tarımsal Bilimler Akademisi ise kırsal kesimin kalkınması için bilgi ve teknoloji üretmeyi hedefliyor. Bu akademiye bağlı enstitülerin sayısı ise 44’e ulaşıyor. Çin’de tüm ülkeye hizmet veren enstitülerin sayısı 140’ı buluyor. Bunların dışında uygulamaya dönük olarak faaliyet gösteren, yerel yönetim birimlerine ve sanayi kuruluşlarına hizmet sunan çok sayıda bölgesel araştırma merkezi ve laboratuvar bulunuyor. 

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Geleceğe bakış 29 Ekim 2023