Üretim faktörlerini yeniden düşünmek ve faiz

Serbest Kürsü
Serbest Kürsü

Süleyman Tunç

Faizin ve faizli işlemlerin nerdeyse insanlığın varlığından beri farklı şekillerde yaşamın içerisinde olduğu bilinmektedir. Bunun en güzel kanıtı ise tarihin başlangıcından günümüze tüm semavi dinler ve düşünce sistemlerinin faize karşı olan duruş ve kayıtlara geçen açıklamalarıdır.

Kapitalizme kadar faiz her ne kadar hayatın içerisinde olsa da kurumsallaşmış finansal piyasalardan ve finansallaşmış işlemlerden bahsetmek söz konusu değildir. Faiz bu dönemde bireyler arasında gerçekleşen bir işlem türü olmakla birlikte kitleleri ve ticareti fonlayan bir enstrüman olmaktan çok uzaktı.

Daha çok takas yolu ile yapılan ticaret, sanayileşme ve iş bölümünün artmasıyla aile ekonomisinden çıkarak ileride uluslararası ticaretin sıradan işlemler haline geleceği bir sürece doğru dönüşmeye başlamıştır. Yaşanan gelişmeler altın-gümüş ya da bu değerleri temsil eden ürün ve hizmetlerin değişimini kolaylaştırmak amacı ile yararlanılan kâğıt paranın kullanımını yaygınlaştırmıştır.

Faizin ticareti fonlama aracı olarak yaygın bir şekilde ekonomik hayatta kendini hissettirmeye başladığı coğrafya batı olmuştur. Coğrafi keşifler ve ardından başlayan sömürgecilik hareketi İngiltere başta olmak üzere tüm Avrupa’da önemli miktarda sermayenin birikmesine katkı sağlamıştır. Özellikle bu dönemde hâkim olan merkantilizm düşüncesi tüm dünyadan Avrupa’ya devasa miktarlarda altın ve gümüşün transferinin önünü açarken söz konusu kıymetli madenlerin bu ülkelerden çıkışını olabildiğince zorlaştırmıştır. Sömürgecilik hareketlerini takip eden süreçte ortaya çıkan ticaret ve sanayi kapitalizmi de batıdaki sermaye birikimini yani kapitalizmi hızlandırmıştır.

Kapitalizm ve klasik iktisat teorisinin oluşması birbirine paralel olarak gelişmiştir. Klasik iktisadın babası sayılan Adam Smith’in ünlü eseri Ulusların Zenginliği 1776 yılında yayınlanmış akabinde iktisat bilimi sosyal bilimlerin altında bir disiplin haline gelerek birçok düşünür çıkarmıştır.

Klasik iktisatçılar her ne kadar faizi hoş görmemiş olsa bile bu faiz türü tefecilik mantığı ile yapılan işlemleri kapsamaktaydı. Batının ekonomik sistemi içerisinde özellikle orta çağda zirve yapan sömürü düzeni farklı formlara girerek yoluna devam etmiştir.

Bu dönemdeki kilise baskısı altında zor şartlarda yaşayan halk, daha sonra senyörlerin, ondan sonrada burjuvanın esiri olmuştur. Batı kendi halkı üzerinde elde ettiği sömürü tecrübesini olanca acımasızlığı ile gücünün yettiği tüm dünyada uygulamada hiçbir tereddüt göstermemiştir.

Feodal yapının iki unsuru olan senyör-serf ilişkisinde güçlü olan senyördür ve senyörün zarar etmemesi için her türlü düzenlenmenin yapılmasından çekinilmemiştir. Hatta iş öyle bir aşamaya gelmiştir ki zaten karın tokluğuna çalışan serflerin kanuni düzenleme ile hafta da iki güne kadar senyörler için ücretsiz çalıştırılması yasal zorunluluk haline getirilmiştir.

Sanayi kapitalizmi ile burjuva ve işçi sınıfı ortaya çıkmış daha fazla kar elde etmek için 8-10 yaşındaki çocukların bile günde 20 saate kadar çalıştırılmasından kaçınılmamıştır.

Kapitalizmle birlikte artık para için her şeyi mubah gören homo economicus insan tipi zirve yapmışve tarih de görülmemiş miktarlarda sermaye sahibi olmuştur.

Burjuva kendi içerisinde bir kapitalist sınıf oluşturmuş, bu sınıfta zamanla tüm ekonomiye yön verir hale gelmiştir. Reform hareketleri sonucunda ortaya çıkan yeni mezheplerle Hristiyanlığın faize karşı bakışı yumuşatılmış, faiz kapitalistin elinde büyük bir güç haline gelmiştir.

Klasik iktisadın ilk eserleri bu dönemde yayımlanmış, faizin akademik literatürü oluşturulmaya başlanmıştır. Toprak ve onu işleyen emekten oluşan üretim faktörlerine sırasıyla girişimci, ardından sermaye eklenmiştir. Bu dört faktör klasik iktisatta üretimin temel dayanağını oluşturmuştur. Formül oldukça açıktır. Bir üretim yapabilmek için 4 faktöre ihtiyaç vardır. Bunlar getirisi faiz olan ve kapitalistin hakkı olarak kabul edilen sermaye, emeğin getirisi ücret, girişimcinin getirisi kar ve toprağın getirisi olan ranttır.

Sermayenin girişimciden ayrıştırılarak kapitalistin karını her halükârda garantiye alan bu model faizi üretimin temel bir unsuru olarak diğer üretim faktörleri üzerinde teknik bir sömürü haline getirmiştir. Kapitalist bu sistemle hiçbir şekilde riske girmeyerek girişimcinin ve emeğin üzerinden garanti olan kazancını almış ve sermayesini katlayarak zamanla küresel bir güç haline gelmiştir.

Klasik iktisat anlayışının baskın hale gelmesi ile sermaye sahibi girişimci kendi sermayesini kendi üretiminde dahi kullandığında sermayesine faiz kazancı, girişimciliğinde ayrı bir kar hesaplamıştır.

Modernleşme olarak adlandıran ve başlangıcı kapitalizme kadar götürülen günümüzde insanlığa yönlendirilmiş en büyük aldatmaca ve kandırmacanın başında çalışmadan risk almadan elde edilen faiz kazancının sermayenin getirisi adı altında meşrulaştırılarak üretim faktörlerinin içerisine girmesi ve tüm pratiğin bu şekilde gerçeklemesi gelmektedir.

Emek; işsiz kalmak, ücretini alamamak, uygun olamayan kötü koşullar altında çalışma riski ile karşı karşıyadır. Yine girişimci için zarar ticarin olası bir sonucudur. Bir diğer taraftan iklim şartları ve doğa olayları toprağın verimliliğini etkileyebilmektedir. Tüm bunlara rağmen teminat altına alınmış sermayenin getirisi hiçbir risk almadan bir döngü içerisinde artmış ve artmaya devam etmektedir.

Teknolojinin gelişmesi üretim faktörleri içerisindeki iki faktörün elde ettiği gelirin diğer iki üretim faktörü olan sermaye ve girişimciliğe transferinin önünü açmıştır. Kimya sektörünün gelişmesi ve sentetik üretimdeki artış toprağa bağımlılığı, teknolojik gelişmeler ve robotik endüstrisi ise emeğe olan bağımlılığı azaltmıştır. Elinde kendi üretim ihtiyacından daha fazla sermaye biriken girişimcinin de üretime tekrar sermaye olarak katılması ile sermaye piyasaları devasa bir büyüklüğe ulaşmıştır.

Günümüzde finansal piyasaların hacmi reel piyasaların dokuz katına kadar ulaşmıştır. Özellikle yüksek kaldıraçlı türev ürünlerden soyuta yakın değerlere dayanarak sonsuza yakın kaydi değer oluşturulabilmektedir. Bir birimlik reel ticaretin üzerinden dokuz birimlik bir ekonomi döndürülmektedir.

Finansal işlemlerin bir kısmı her ne kadar döviz riskinden korunmak ve benzeri işlemler olsa da geriye kalan asıl kısmı kredi ilişkileri oluşturmaktır.

Finansal piyasaların büyüklüğü makroekonomik istikrarı sağlamak için maliye politikalarından daha ziyade para politikalarını yani merkez bankalarını ön plana çıkarmıştır. Başta Amerika olmak üzere merkez bankalarının kuruluş ve yapılandırılma şekilleri bilinmektedir. Merkez bankaları IMF ve Dünya Bankasının baskısıyla hükümetlerden bağımsız otoriteler haline gelmiştir. Ülkemizden örnek verecek olursak para politikaları kurulu toplantıları milli güvenlik ve bakanlar kurulu toplantılarından daha fazla dikkatle takip edilmektedir. Merkez Bankalarının en önemli enstrümanı faizdir ve tüm dünyadaki Merkez Bankaları örtülü olarak Amerikan Merkez Bankası (FED)’e bağlıdır.

Reel dayanağı olmayan şişirilmiş finansal piyasalar sebebi ile çıkan krizlerin bedelini tüm dünya halkları ödemektedir. 1929 Büyük Buhranı, 2008 yılı Mortgage Krizi ve hemen hemen bu iki kriz arasındaki tüm krizler finansal açgözlülükten kaynaklanmış.

Finansal piyasalardaki kazanma güdüsünün temelinde faiz geliri yatmaktadır. Dünyadaki gelir adaletsizliğinin en temel problemi de yine riski olmadan devamlı büyüyen sermaye ve günden güne sermayeye karşı aciz kalan diğer unsurlar oluşturmaktadır.

Klasik iktisadın üretim faktörleri dünyaya ancak adaletsizlik getirmiş, mevcut yanlış sistemi pratikten teoriye çevirmenin ötesine geçememiştir.

Faiz bir kredi ilişkisi neticesinde ortaya çıkmaktadır ve bu ilişkide güçlü olan fon sahibidir. Faizin yol açtığı tahribat senyörün serf üzerindeki, burjuvanın işçi üzerindeki tahribatından az değildir. Genel olarak yaşam kalitesinin artmış olması bu tahribatı bir sefalet şeklinde görmemizi önlemektedir. Fakat gelir adaletsizliğindeki hızlı bozulma ve dünya nüfusunun çok küçük bir kısmının, dünya gelirinin çok büyük bir kısmına sahip olması bu adaletsizliğin en büyük yansımasıdır.

Daha adil ve müreffeh bir dünya için klasik iktisadın üretim faktörleri yeniden gözden geçirilmeli, sermaye ayrı bir faktör olmaktan çıkarılarak girişimciliğin bir unsuru haline getirilip riske ortak edilmelidir. İşte o zaman iktisat bilimi de doğal dengesine oturarak tüm insanlık için fayda üretecektir. Sermayenin riske ortak olmadan elde ettiği her kazanç küçük gruplara kazandırırken geniş kitleleri de hızla yoksullaştırmaktadır.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar