Ülkemizin gündeminde olması gereken 5 inisiyatif

Küresel ölçekteki gelişmelerin gerisinde kalmamak, tam zamanında uyum sağlamak, hatta bir adım öne geçmek istiyorsak, bir seferberlik anlayışı ile “dinamik envanter ve sağlıklı veri inisiyatifi” öncelikli alanlarımızdan biri olmalıdır.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Ülkemizin gündeminde olması gereken 5 inisiyatif

RÜŞTÜ BOZKURT

İnsan-odaklı denetim yerine, sistem odaklı denetim

Konfüçyüs’ten bu yana bilinen “dilin demlenmesi” ilkesine ne yazık ki geride bıraktığımız seçimde de uyulmadı. Üstelik kadim kültürü savunduğunu ve koruduğuna aşırı vurgu yapanlarımı Yunus Emre’nin “Keleci bilen kişinin yüzünü ağ ede bir söz/Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz” uyarısını hiç de içselleştirmedikleri çok değişik örnekleriyle kanıtlandı. Yunus Emre’nin kullandığı “keleci” yerinde ve düzgün söz söyleme anlamına geliyor; kırmadan, dökmeden, yıkmadan, incitmeden birbirimizi anlamaya katkı yapacak sözlere özen göstermemizi istiyor. Ölçüyü kaçırmış sözlerle konsolide edilebilen taraftarın sadakati, bir başka ölçüsüz söze kadardır. Demlenmemiş, pişirilmemiş söz üzerine inşa edilen birlikteliklerin toplumsal verimsizliği üzerine kafa yormadan çağımızın bu salgın hastalığından kurtulmanın güç olduğunu söyleyebiliriz.

Seçimler geride bırakıldı; şimdi hayatın gerçekliğiyle yüzleşeceğiz. Ülkemizi orta gelirli vasat konumundan üst basamaklara taşımanın yol ve yöntemlerine odaklanmalıyız. Ülkemizle birlikte hepimizi uluslararası arenada saygın bir konuma taşıyacak olan 5 alanda inisiyatif geliştirmenin önemli olduğunu düşünüyorum:1) Dinamik envanter, sağlıklı veri sorunlarının çözülmesi, 2)Net bilgiye dayalı etkin koordinasyon yapabilme, 3)Planlama: Öngörme ve önlem alma disiplinine uyulması, 4) Geribildirim: Yüzleşme özgüveni gösterilmesi, 5)Verimlilik düzeyinin yükseltilmesi.

‘İnisiyatif” kavramının sözlük anlamlarına baktığımızda, “üstünlük ve ayrıcalık”, “öncelik”, “karar verme ve uygulama yetisi”, “gerekli kararları zamanında verebilme gücü”, “uzman sorumluluğu” gibi karşılıklar bulabiliriz. Bu yazı kapsamında “inisiyatif” sözcüğüyle anlatmak istediğimiz, toplumun ihtiyaçları ile kaynakları arasında ölçeklendirilmiş öngörülerin zamanında hayata taşınmasıdır. Bu bağlamda, fikr-i takip, geribildirim, sapmaların düzeltilmesi ve birikim yeteneğini koruyan, geleceği güven altına alan eylemleri bütünsel ve etkin biçimde sürdürülmesidir.

Dinamik envanter ve sağlıklı veri

Çin’i izleyenler bilir ki, yenidünya düzeninin önemli oyuncularından biri olmaya en yakın aday olan bu büyük ülkede, ekonomik yapının temeli olan, ama onun bir parçası olmayan “üretici güçler” arasında “veri” yerini alıyor.

Üretici güçler, üretim sürecinde doğrudan kullanılan, nesnelerin ve metotların meydana gelmesini sağlar. Verin sağlıklı olması, dinamik envanterlere dayalı sağlıklı bilginin yeni nesneler ve metotlar üretilmesinde ölçeklendirme yapabilmenin de gerek şartlarıdır; güç kaynağıdır. İnsan, hammaddeler, mekan, örgütlenme yetkinliği, üretim sürecinde kullanılan bilgi ve teknolojiyi besleyen “envanter ve veri” kazandığı yeni içerik ve özelliğiyle üzerinde özenle durulması gereken sorunlardan biridir.

İnsanlık tarihinde ilk kez bu kadar önemli hale gelen “veri” konusuna küresel rekabete yönelen bütün toplumların yönetimleri özen gösteriyorlar. Çin’de olduğu gibi;

- Veri kaynakları için –envanterler- temel sistemler ve standartlar geliştirilmesi,

- Veri temelli temel teknik standartları iyileştirmeye yatırım yapılması,

- Ulusal veri kaynağı kataloğu oluşturulması,

- Veri kalitesi ve standardizasyonunun gelişmesine özen gösterilmesi,

- Yerelden merkeze, parçadan bütüne eldeki verileri bir havuzda toplanmaya çalışılması,

- Veri-odaklı platformların oluşmasını ciddi biçimde desteklenmesi,

- Ekonomiye ilişkin temel veri tabanlarını optimize etmeye çaba gösterilmesi,

- Sosyal etkileşimleri, gelişmelerin yönünü ve hızını daha iyi algılamak, karar alma ve yönetişim kalitesini artırmak için veri tabanlarını etkin kullanmayı yaygınlaştıran ve derinleştiren teşvik sistemlerini devreye sokulması, gerekmektedir.

Küresel ölçekteki gelişmelerin gerisinde kalmamak, tam zamanında uyum sağlamak, hatta bir adım öne geçmek istiyorsak, bir seferberlik anlayışı ile “dinamik envanter ve sağlıklı veri inisiyatifi” öncelikli alanlarımızdan biri olmalıdır. Savaşta cephane ne ise, günümüz dünyasında verimli iş yapmanın, birikim yeteneğini korumanın ve geleceği güven altın almanın odağında “veri” bulunduğunu anlamamız gerekir. Ciddi envanterler olmaksızın sağlıklı veri üretilemeyeceğine göre, dinamik envanter ve veri inisiyatifini birlikte kullanma disiplini hayata taşımak önemli sorumluluklarımızdan biridir.

Net bilgi etkin koordinasyon

Verilerin oluşturulması, bilgi sahibi olduğumuz anlamına gelmez. Verileri malumata dönüştürmek de bilgi sahibi olduğumuzun güvencesi değildir. Bilgi, verileri malumata, malumatları da uygulayarak yeni bir nesneye ve daha etkin iş yapmamızı sağlayacak metotlara dönüştürebilmektir. Malumat, bir fikre sahip olmaktır; bilgi ise uygulayarak sonuç yaratmak.

Çağımızda büyük veri olgusu bağlamında verinin üretilmesi, geliştirilmesi, ehlileştirilmesi, saklanması, erişilmesi, analizi, veri ortamı oluşturulması ve kullanıcılara sunulması süreçleri çok önemli üretim alanlarıdır. Veri dokusunun oluşturulması, korunaklı makine öğrenimi, etken veri yönetimi, semantik bilgi grafikleri oluşturulması, veri kümelerinin profili başlı başına uzmanlık gerektiren işler haline gelmiştir. Ayrıca, yeni veri kaynaklarına uyum, rutin işlerin otomatikleştirilmesi, veri otomatları, veri kullanımı, veri süreçleri, coğrafyadan bağımsız veri yönetimi, çok bulutlu, çok satıcılı, çok katmanlı veri otomatları, veri yapısı, veri yönetim süreçlerinde otomasyonu ve yapay zekâ modelleri kullanılarak bilgiye erişme bugünkü boyutlarda bile en ivedi ve önemli iş alanlarımdır.

Veri mimarisinde ise yapıyı anlama, anlamlı veri içgörüsü oluşturma, daha etkin karar verme, bilgi akışlarını hızlandırma, karmaşık verileri bütünleştirme, karmaşık veri kümelerini anlamlı bilgiye dönüştürmek de önemli. Bir adım sonrasında, karmaşayı kavrayışa dönüştürme ise geldiğimiz aşamanın önemli gündem maddelerin biri.

Net bilgiye eriştiğimizde, erişilebilir kaynakları, ihtiyaçlarımızı, kaynakları değerlendirme fırsatlarını, tehlikeleri, olanakları ve kısıtları, ihtiyaçlarımızı tanımlamayı, modellerin oluşturulmasını ve karar verilmesini etkinleştirmek için koordinasyon yetkinliğini gerektirmektedir.

Net bilgi ve etkin koordinasyon becerilerindeki eksiklikleri tamamlamazsak, orta gelirli vasat toplum olma eşiklerini aşmamız mümkün olmayacaktır.

Planlama: Öngörme ve önlem alma disiplini

Bayram Ali Eşiyok’un analizini birçok kez paylaştım: Cumhuriyetin bir asırlık geçmişinde ülkemizdeki büyümenin ortalaması yüzde 5.2. Bu bir asırlık zamanın yaklaşık dörtte birinde iyi ya da kötü planlı kalkınma denenmiş. Planlı kalkınma deneyimlerini kapsayan 27 yılın büyüme ortalaması ise yüzde 9.5.

Plan, ihtiyaçlar ile kaynaklar arasındaki dengeyi öngörme ve önlem alma disiplinidir. Eğer ülkemizde Cumhuriyetin yüzyılında plan uygulansaydı, büyümenin birikimli etkisini hangi metotlarla hesaplarsanız hesaplayın “gelişmiş ülkeler” arasında yerimizi alabilirdik.

Belli ilke ve kurallara uymadan günlük ihtiyaçlara göre hareket eden pragmatist uygulamalar, kitle dalkavukluğuna dayalı popülist yönelimlerle başa çıkabilseydik, ülkenin potansiyellerini daha etkin değerlendirebilirdik.

Küresel ölçekte “planlı büyüme” örneklerini yakından izleyerek, ülkemiz için en uygun olanını benimseme inisiyatifi gerekiyor.

Prof. Dr. Nebi Sümer, Herkese Bilim Ve Teknoloji’nin 371’nci sayısında, uzun dönem yönelimli olmayı, gelişme ve ekonomik büyüme ölçüsüne göre değerlendiriyor. Türkiye’nin ortalama puanının 100 üzerinden 46’ncı sırada olduğunu belirtiyor. Ayrıca, işe bağlılık, azim, tutumluluk, sebat gibi uzun dönemli planlar için gerekli olan özelliklerin de Çin’de, Japonya’da ve Almanya’da daha yüksek oranda olduğunu söylüyor. Kısa dönem yönelimli olan Türkiye ve benzeri ülke toplumlarında, güce ve geleneklere saygı, ilişki hiyerarşisi ve statüye göre sıralama, değerlendirme yapma, utanç duygusu, “başkası ne der” anlayışının yaygın olduğu kültürlerde durumu kurtarmaya yönelik yaşama anlayışının etkilerine de dikkat çekiyor.

Planlı iş yapmanın kaynakları daha etkin kullanma, hızlı kalkınma ve refah düzeyini artırmadaki gücü ve etkileri çok açık. Ülkemiz yönetiminin bir asrının dörtte üçüne hakim olan “pragmatist uygulamaların” yarattığı sonuç da ortada. O zaman, planlı kalkınmanın önündeki engellerin üzerine gitmek gerekiyor: Plan anlayışından sapanların seçimlerde oy alamaması gibi bir bilinç düzeyi yaratmak ivedi sorularımızdan biri olarak karşımıza çıkıyor.

Geribildirim: Yüzleşme özgüveni

Planlama, öngörme ve önlem alma disiplini, kaynakları etkin ve verimli değerlendirmenin araçlarından biridir. Planlar, ihtiyaçlarımız ile erişilebilir kaynaklar arasında tutarlı dengeler kurabilmenin belgeleridir. Plan yapmak, projeler geliştirmek, yapılar kurmak, işlevleri tanımlamak, işe hayat katan insanı harekete geçirerek yaratmak istediğimiz sonuçlara odaklanmak kalkınmanın bilinen etkin yol ve yöntemidir.

Planlar, ne yapılacağını ve nasıl yapılacağını tanımlayan belgelerdir. Planın bir sonraki adımı proje-odaklı yönetimle varılmak istenen hedeflere ulaşmaktır. Plan ve projelerin hayatı taşınmasında ihtiyaç-kaynak dengesi kurulur; kimin, nerede, ne zaman hangi eylemi gerçekleştireceği koordine edilir. Bir sonraki adım ise planların öngördüğü hedefler ile uygulama sonuçları arasındaki uyumun gözetlenmesi ve denetlenmesidir.

Yüzleşme özgüveni, öngördüklerimiz ile ulaştıklarımız sonuçları sorgulamaktır. Eğer etkin kalkınma isteniyorsa, uygulamaların neden, nasıl ve kemlerin gözetip denetleyeceği belirlenmelidir. Daha önemlisi insan-odaklı etken denetim yerine, sistem-odaklı edilgen denetim mekanizmaları planları etkili kılmanın yollarıdır.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılında, ilk yüzyılın hatalarını tekrarlamamak, boşluklarını doldurmak istiyorsak, yüzleşme özgüveniyle planlardaki sapmaların açık sorgulanmasının iklim ve ortamını yaratan bir inisiyatifi hayata taşımalıyız.

Verimlilik düzeyini yükseltilmesi

Ülkemizde verimlilik düzeyinin düşük olduğunu biliyoruz. Bir dizi rakam sıralayarak, kanıtlanmış olan bir olguyu bir kez daha kanıtlamaya çalışmak zaman israfı olur.

Ülkemizde işgücünden üretim faktörlerine kadar bütün alanlarda verimlilik düzeyinin düşük olduğu gerçekliğini kabul ederek çözüm aramalıyız.

Verimlilik düzeyinin düşük olmasının işletmeler ölçeğindeki temel etkeni üretime bakış açısıdır: Ülkemizde birçok iş insanı, “ne üretsen satıyor” algısının yaygınlaştığı dönemin çok gerilerde kaldığını iyice anlaması gerekiyor. Ne üretsen satamıyorsun; ürettiğin nesnelerin uluslararası pazarlarda kabul görmesi ve yer edinmesi için gerekli bütün özelliklere sahip olması gerekiyor.

Devlet algımız da verimliliği düşüren bir etken. Bir koro halinde “devlet teşvik etmeli” diye, önceliği sorgulanmamış, fayda ve maliyeti hesaplanmamış alanlarda devletin teşvik vermesi talepleri var. Devleti sonsuz imkanlara sahip bir mekanizme gibi görme, İdris Küçükömer’in anlattığı gibi biyolojik bir varlık gibi algılama sapmasını düzeltmeden verimlilik artışını olması gereken yere taşıyamayız.

Öngörme ve önlem alma disiplini ile ihtiyaçları bir öncelik sırasına göre karşılama stratejisi netleşmeli, teşvikler bu alana yönelmeli. Çin örneğinde olduğu gibi, gıda güvenliği sağlamak için 2012 Ulusal Kongre’de saptanan hedeflerin sıkı bir gözetim ve denetimi belirlenen hedeflere erişilmesini sağlıyor.

Çin’de üst düzey yöneticiler “Xiangon Yeni Dönem” başlığında kamuoyunu bilgilendirdi. Özellikle hububat üretiminde üretim rakamları şaşırtıcı büyüklükte… Bizim ülkemizde de üretimin her alanında “verimlilik ölçütleri” belirlenerek izlenip, açık ortamlarda kamuoyu bilgilendirilerek ödünsüz biçimde gözetlenir ve denetlenirse sonuç alınacaktır.