Ekonomi ve Hukuk Buluşmaları: İzmir | ‘Yönetim hataları, daha iyi bir yargı ile ortadan kalkar’
Ekonomi ve Hukuk Buluşmaları toplantı serisinin ikincisi İzmir’de gerçekleştirildi. 40 yıl önce Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı binde 86’lık payın bugün binde 85’e gerilediğine dikkat çekilen etkinlikte, bu duruma neden olan yönetim hatalarının ortadan kaldırılabilmesinin yolunun ‘daha iyi bir yargı’ sisteminden geçtiği vurgulandı.
Nihat DELİBAŞI
DÜNYA Gazetesi ve Daha İyi Yargı Derneği işbirliği ile 22 şehirde düzenlenecek olan “A’dan Z’ye Türk Yargı Reformu” önerilerinin kamuoyu ile paylaşıldığı Ekonomi ve Hukuk Buluşmaları toplantı serisinin ikincisi İzmir’de gerçekleştirildi.
İzmir Ticaret Odası (İZTO), Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO), Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED), Batı Anadolu Sanayici ve İş İnsanları Dernekleri Federasyonu (BASİFED), Ege Genç İş İnsanları Derneği (EGİAD), Ege Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (ESİAD), İzmir Sanayiciler ve İş İnsanları Derneği (İZSİAD) tarafından desteklenen buluşmada, Türkiye’nin dünya çapında faaliyet gösteren işletmelere sahip olması için hukuk ve yargı konusunda yapılması gerekenler tartışıldı.
Moderatörlüğünü DÜNYA Gazetesi Genel Koordinatörü Vahap Munyar’ın gerçekleştirdiği etkinlikte, pandemi ile küresel tedarik zincirlerindeki bozulmaların ekonomide dengeleri alt üst ettiğine dikkat çekildi. 3 kıtanın kesişme noktası olan Türkiye’nin bir çekim merkezi konumunda olduğunun vurgulandığı etkinlikte, bunun hızlı ve güvenilir çözümler üreten bir hukuki alt yapıyla desteklenmesiyle İsviçre, İtalya, İngiltere, Fransa, Güney Kore gibi ticaret ve ekonominin merkezlerinden biri haline gelinebileceği dile getirildi.
40 yıl önce Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı binde 86’lık payın bugün binde 85’e gerilediğinin belirtildiği etkinlikte, bu duruma neden olan yönetim hatalarının ortadan kaldırılabilmesinin yolunun ‘daha iyi bir yargı’ sisteminden geçtiği ifade edildi.
“Hukukun üstünlüğünde uluslararası standartları yakalamamız şart”
BASİFED BAŞKANI MEHMET ALİ KASALI:
Benzer seviyelerden başladığımız yolculukta Güney Kore şirketleri bir dünya oyuncusu haline geldikleri halde, bizlerin krizde ayakta kalmayı henüz öğrenmiş olmamız maalesef acı. Türkiye artık dünya çapında faaliyet gösteren işletmelere kavuşmak, süper lige çıkmak zorunda. Bu da süper lig kurallarına iyice uymadan mümkün değil. Çoğumuz şirketlerimizi kurumsallaştırdık, halka açtık ama bunlar uluslararası standartlarda iş yapmak için yetersiz. Bu yolda en başta gelen şart; Türkiye’de yargının ve hukukun üstünlüğünün uluslararası seviyeleri yakalaması. Yargının bizlere hukuk güvenliği sağlamak gibi çok önemli bir işlevi var. Biz yargımıza hukukumuza güvenebilir hale geldiğimizde kendimize güvenimizi de kazanacağız. O zaman uluslararası alanda daha büyük başarılara imza atıp dünya ticaretinden ve artan dünya refahından aldığımız payı da arttırabiliriz.
“Kapıları açan anahtar, hukukun üstünlüğü"
TÜRKONFED BAŞKAN YARDIMCISI MEHMET SALİH ÖZEN:
Ekonomi ve demokrasi kavramları içinden geçtiğimiz süreçte daha da önemli hale geldi. Savaşın değil, barışın dilinin egemen olduğu bir dünyada yaşamak istiyoruz. Bunun yolu da hukukun üstünlüğü ve demokrasinin içselleştirilmesinden geçiyor. Gelişmiş bir ekonomi için gelişmiş bir demokrasiye, güçlü Türkiye hayaline ulaşmak için yargı bağımsızlığını başta fikir ve ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, adil yargılanma hakkı gibi hukuku her şeyden üstün tutacak değerlerin sağlanması gerekiyor. Bunun yolu da, liyakat, şeffaflık, hesap verebilirlik anlayışına dayalı bir demokrasi tesis etmekten geçiyor. Ne yaparsak yapalım kapıları açan anahtarın hukukun üstünlüğü olduğunu unutmamalıyız.
“Hukuk yoksa kimse yatırım için kapınızı çalmaz”
EBSO YÖNETİM KURULU SAYMAN ÜYESİ EYÜP SEVİMLİ:
Hammurabi Kanunlarından bugüne, hukuki düzenlemelerin içinde ekonomi hep olmuştur, olmalıdır. Bugün biz doğrudan yabancı yatırımların gelmesini çok istiyoruz. Ancak, bunların baktıkları ilk 3 kriterin başında hukuk sistemi geliyor. Bunu sağlayamıyorsanız istediğiniz kadar teşvik verin kapınızı çalan olmaz. Ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırımlar 10-12 milyar dolardan 6-7 milyar dolara düştü. Bunda ana sebep, hukuka olan güvenin zedelenmesi. Küresel ekonomiden aldığımız pay da yüzde 1,2’lerden binde 85’e geriledi. Pandemi ve tek adamın yol açtığı bir savaş ile küresel ekonomi çok başka bir yöne doğru gidiyor. Bu konjonktürde, Türkiye avantajları ve potansiyelini hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde doğru konumlandırır ve hamlelerini doğru yaparsa, kazanan taraf olacaktır.
“Güvenilir hukuki altyapı ile prestijli merkezler arasına girebiliriz”
İZMİR TİCARET ODASI BAŞKANI MAHMUT ÖZGENER:
Ekonomik ve sosyal güvence ancak hukuk ile sağlanabilir. Birçok uluslararası firma uyuşmazlıklarını Zürih, Viyana, Milano, Londra, Paris, Seul gibi ülkelerde çözmeyi kabul ettiklerini ticari anlaşma metinlerine ekliyor. 10 binden fazla şehre sahip dünyada bu şehirlerin seçilmesinin nedeni ticari ve ekonomik birer merkez olmalarının yanı sıra hızlı, güven veren ve adil bir hukuk sistemine sahip olmaları. Biz de orta vadeli hedeflerimiz arasına dünya içerisinde uyuşmazlık merkezlerinden birisi olmayı mutlaka koymalıyız. Türkiye, son yıllarda ulaşım altyapı yatırımlar ile çekim merkezi oldu. Kendimizi hızlı ve güvenilir çözümler üreten bir hukuki alt yapıyla desteklediğimiz takdirde biz de bu prestijli merkezler arasında yer alabiliriz. Ticari faaliyetlerimizin adil ve dürüst şekilde yapılması, ülke ve kent ekonomisinin geleceğine dair ortaya koyduğumuz vizyon ve hedeflerin sonuca ulaşması ve ürettiğimiz projelerin başarılı şekilde yürütülmesi için ekonomi-hukuk dengesinin gözetilmesi büyük önem taşıyor. Davaların son derece uzun sürmesi ve bazı durumlarda aynı konuya ilişkin verilen hükümlerin birbiriyle çelişmesi, tekdüzelikten uzak olması yaşanılan en önemli sorunlardan birisi. Çoğu davada mahkemelerin, görevsizlik kararı vermesi, görevli mahkemenin belirlenmesinin uzun sürmesi, hepimizin yaşadığı bir problem. Mahkemelerin görev alanlarının karmaşık olmayan daha net kurallarla belirlenmesi sistemin işleyişi açısından kolaylık sağlayacaktır.
“Toplumsal refah yargının iyileştirilmesi ile sağlanabilir”
DAHA İYİ YARGI DERNEĞİ YÖNETİM KURULU ÜYESİ AV. HANDE HANÇER:
Toplumsal refahın ancak yargının iyileştirilmesi ile sağlanabileceğine inanıyoruz. Bu farkındalıkla önde gelen hukukçular, iş insanları, akademisyenler ve kanaat önderleri ile derneğimizin çatısı altında toplandık. Tüm sorunların kökten bir biçimde çözüleceğine inandığımız 9 maddelik önerilerimizin ilki yargıyı topluma kaliteli hizmet üretmeye odaklı şekilde yeniden yapılanması amacıyla sistemin merkezine bağımsız, tarafsız, düzenleyici bir kurum yerleştirdik. Bunun adı da Adalet Yüksek Kurumu. Ayrıca bu çalışmada tam bağımsız yargısal meslek kuruluşlarının kurulmasını; yargının yönetimine yönelik tüm kararlarının yargı denetimine açılması gerektiğinden hareketle Adalet Yüksek Mahkemesi kurulmasını; Anayasa Mahkemesi’nde revizyona gidilmesini; daha yetkin hukukçular için kapsamlı liyakati esas aldığımız bir kariyer ve performans yönetim sistemi oluşturulmasını; yüksek mahkemeleri yönelik atamalar içinde liyakat ve şeffaflığı esas alan bir sistem kurulmasını; kalkınma bölgesi odaklı optimum mahkeme yapılanması ve son olarak modernleştirilmiş uyuşmazlık yönetimi süreci ile hukukun herkese üstün olmasını öngördük.
“En karışık davalar bile 3-4 ayda çözülebilir”
DAHA İYİ YARGI DERNEĞİ BAŞKANI AV. MEHMET GÜN:
Bundan 40 yıl önce Türkiye’nin dünya ticaretinden aldığı pay binde 86 iken, bugün binde 85. Geride kalmamızın en önemli sebebi, yönetim hatalarımız. Bunları ‘iyi yöneticiler gelsin çözelim’ diyebilir miyiz? Bizim sorunumuz yöneticilerimizin iyi niyetli, iyi insanlar olup olmaması değil, onların basiretli, doğru, bilimsel kararlar almalarını sağlayacak bir sistemi kuramamış olmamız. Bu sistemi nasıl kurarız sorusunun da tek cevabı var: Daha iyi yargı. Onların hukuka hesap verebilirliğini sağlayarak, basiretli karar almalarını da sağlayabiliriz. Türk iş dünyasının en temel sorunu bu. Hukuk güvenliğimiz yok. Bilgilerimizi emanet ettiğimiz zaman, haklarımızı koruyabileceğimiz imkanımız yok. İş dünyasında 100 sözleşmenin 90’ı sorunsuz işler. Sorun çıkan 10 sözleşmenin 9’unda da iş insanları anlaşır. Sadece bir tanesi mahkemeye yansır. Ama o yüzde 1, iş dünyasına 100 katı, bin katı etki yapar. Mesele de o bir davanın verdiği etki. Bizim davalarımızı 2- 3- 4 ayda çözmeye ihtiyacımız var. Uluslararası deneyimimle söylüyorum. Türkiye’de en karışık davalar bile 3- 4 ayda çözülebilecek konular. Tahkime bile gerek kalmaz. Tahkimde isabetli karar almak için bile bizim aynı konuda, uyuşmazlıklarda dürüst davranış ilkesi konusunda temel ilkeyi kabul etmemiz lazım. Derneğimizin kuruluş ilkesi uyuşmazlıklarda dürüstlük ilkesi meselelerimizin çözülmesi için yeterli. Onun için bizim yargılamalardaki iş yapma seviyesini süper lig seviyesine çıkarmamız gerekiyor. Bunun yolu uyuşmazlık yönetimi. Bir big data oluşturulmalı ve bu, mahkemeye gitme olasılığı içeren bütün uyuşmazlıkları içermeli. Böyle bir sistemde taraflar birbiri ile uyuşmazlık konusunda iletişime geçerlerse, o noktada biz mahkemelerde uyuşmazlıklarımızı 45- 50 günde, büyük dediklerimizi ise en fazla 3- 4 ayda yüksek isabetlilikle çözeriz. Dürüstlük ilkesini hayata geçirebilir, suiistimal olmaksızın yargıdaki iş yükünü avukatlara aktarabilir isek o zaman dosyalarımız hazır olur. Uzlaşmaya açık bir toplum oluruz.
“Rekabet hukuku eksikliği girişimlerin önünde engel oluşturuyor”
İŞ İNSANI NECMİ ÇALIŞKAN:
Geçmişte çok ortaklı bir yapı ile kurduğumuz şirketle alkollü içecek üretimi için izin başvurusunda bulunduk. 1 numaralı belgeyi aldık. Bu sırada Tekel’in yüksek alkollü içkiler bölümü özelleştirme kapsamında satıldı. Özelleştirme Kanuna göre bir piyasa serbest rekabete açılmadan özelleştirme yapılamıyor. Rekabet Kurulu bizim 1 numaralı belgemizi gerekçe gösterip, ‘bu sektör rekabete açılmıştır’ diyerek satışı onayladı. Sonuçta bu devirden üretime hazırlanan birçok şirket zarar gördü, birçoğu tasfiye oldu, çekildi. Yerli ve milli sektör, bir İngiliz içki devinin tekeline devredilmiş durumda. Bununla ilgili şikayetler yaptık. Davalar açtık, 15 yıl geçti hala bir sonuç alamadık. Rekabet hukukun çalışmaması aslında Türkiye’de çok başarılı olabilecek 8- 10 tane girişimi perişan etti. Rekabet hukukunun özellikle KOBİ’ler için mutlaka çağdaş normlarla düzenlenmesi gerekiyor.
“İhtisaslaşmış hukuk insanlarına ihtiyaç artıyor”
İŞ İNSANI SİBEL ZORLU:
Şirketimiz atölyeden sanayiye, holdinge ve halka açılmaya giden bir evrede uluslararası hale gelmeye çalışan bir yapı içerisinde. Bütün bu adımlar farklı ihtiyaçlar getiriyor. İlk başta sözleşmeler üzerinden gelen hukuk ihtiyacı daha sonra farklı noktalara gidiyor. Halka açılmak da yetmiyor. Ekstra yükler geliyor. Her şeyiniz açıkken, böyle olmayan şirketlere karşı haksız rekabete maruz kalıyorsunuz. Tüm dünyada ticaret artık globalleşirken, uluslararası hukuk normları içerisine geriyorsunuz. COVID sonrası yerelleşme öne çıkarken, tüm bu yaşanan süreçler farklı hukuki ihtiyaçlar doğuruyor. Benim beklentim hakimlerin, avukatların daha ihtisaslaşmaları.
“Oyun oynanırken kurallar değişmemeli”
HUKUKÇU, İŞ İNSANI AV. AYDIN BUĞRA İLTER:
Uyuşmazlık yönetişimi hukuk yanında bir kültür meselesi. Uyuşmazlığı doğru ve efektif yönetebilmek için altyapısında bir sözleşme yönetimi mutfağı olması lazım. Sözleşme sürecini doğru kurgulamalısınız. Mahkemelerin bu kadar yavaş çalışması işi yokuşa sürmek isteyenlerin işini kolaylaştırıyor. Hukuk devleti ile kanun devleti arasında bazı ‘git-gel’ler yaşıyoruz. Kanun ve mevzuat açısından da sorunlarımız var. Bunlar ilgili tarafların görüşleri de alınarak tarafsız ve kapsayıcı bir şekilde yapılmıyor. Ülkemizdeki sorunlardan bir tanesi de çıkan aflar yoluyla sisteme saygılı olanların cezalandırılması. İş dünyası haksız rekabetin uygulayıcı tarafından yaratılmış boyutuna maruz kalıyor. Toplum ve birey olarak adalete olan inanç konusunda da sıkıntımız var. Sürelerin uzunluğu haklı olanı mahkemelerde cezalandırıyor. İş dünyası olarak alternatif uyuşmazlık konularına yönelebilsek çok daha hızlı ve efektif bir çözüme kavuşmak mümkün olur. Uluslararası sermaye açısından bakarsak ortak kurallar üzerinden yürütmek istiyorlar. Bizim de bu çerçevede yabancı sermaye çekmek ve bizim kendi iş insanımıza öngörülebilir ortam sunabilmek için oyun oynanırken oyunun kurallarını değiştirmiyor olmamız lazım. Serbest piyasa ekonomisinin sınırlarını zorlayan düzenlemelerden de kaçınmalıyız.