Cevher Jant Yönetim Kurulu Üyesi Cevher Özyavuz: Babam reçete sunmadı, pusulam oldu

Cevher Jant Yönetim Kurulu Üyesi Cevher Özyavuz, babası Cevher Jant YKB Haluk Özyavuz için yazdı. Cevher Özyavuz, babasından öğrendiklerine ilişkin, "Bir şirketin geleneği varsa, geleceği de vardır.” Benim geleneğim, babamdan öğrendiklerimle; bugün geleceğim ise o değerleri dönüştürerek inşa ettiğim yeni Cevher’le şekilleniyor" diyor.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Cevher Jant Yönetim Kurulu Üyesi Cevher Özyavuz: Babam reçete sunmadı, pusulam oldu

Temelleri 1955 yılında Teknik Öğretmen Hüseyin Özyavuz tarafından atılan Cevher Jant, bugün otomotiv sektöründe hafif alaşımlı döküm teknolojileri konusunda uzmanlaşmış, öncü bir kuruluş olarak konumlanıyor. 1984 yılında Türkiye’deki ilk Orijinal Ürün Üreticisi (OEM) için alüminyum döküm jant üretimini gerçekleştiren Cevher Jant, 1985 yılında Ege otomotiv sektörünün ilk ihracatını da gerçekleştiren şirket olarak konumlanıyor.

Ege Serbest Bölgesi'nde toplam 78.000 m2 alana yayılan iki fabrikasında, yıllık yaklaşık 3 milyon jant üretim kapasitesine sahip şirket, Almanya ve İspanya ve İsveç’te bulunan ofisleriyle de uluslararası pazarda güçlü bir konumda yer alıyor. Konsept aşamasından nihai ürün aşamasına kadar müşterileri için farklı renk ve tasarım uygulamalarıyla jantların tüm dizaynını gerçekleştirebilen Cevher Jant, Volkswagen, Audi, Mercedes-Benz, BMW, Skoda, Seat, Stellantis gibi dünyaca ünlü markalara tasarım ortağı olarak hizmet veriyor.  Türkiye'nin en büyük 500 sanayi kuruluşu arasında yer alan Cevher Jant, aynı zamanda Ege Bölgesi'nin en büyük 32'nci şirketi olarak konumlanıyor.

Sorumluluk verilmez, alınır 

Babam bana hiçbir zaman hazır reçeteler sunmadı; ama kendi yolumu çizerken pusulam hep o oldu. Beni öncelikle “başarılı biri” olmaya değil, “karakterli biri” olmaya teşvik etti. Tavsiyelerindense, özellikle belirsizlik anlarında verdiği güvenle büyüdüm. Onun rehberliği bir ezber değil, hayatım boyunca taşıdığım bir ilham kaynağı oldu.

Bizim aramızda “bu iş böyle yapılır” gibi kesin çizgiler yoktur. Hep “bu işi birlikte nasıl daha iyi yaparız?” sorusuyla başladık konuşmaya. Babam, her insanın potansiyelinin sınırını kendi inancıyla çizdiğine inanır. Bu yüzden ne zaman bir sorumluluk almak istesem, bana “Aferin. Sorumluluk verilmez, alınır” der. Bu cümle, bana kendi yolumu açma cesareti verdi. Ama bu yolculukta ne yalnız yürüdüm ne de bir gölgenin altında kaldım. Biz birbirimize karşılıklı ilham olduk. Onun deneyimi benim hayal gücümü besledi, benim vizyonum da onun bakış açısını tazeledi. Şuna yürekten inanıyorum: “Bir şirketin geleneği varsa, geleceği de vardır.” Benim geleneğim, babamdan öğrendiklerimle; bugün geleceğim ise o değerleri dönüştürerek inşa ettiğim yeni Cevher’le şekilleniyor.

Babamın bana aktardığı en temel ilke şudur: “Doğru bildiğin şeyi, karşındakini incitmeden ama yüreğinden geldiği gibi cesaretle söyle.”

Bizim aramızdaki bağ da, iş yapma biçimimiz de bu prensip etrafında şekillendi. Babamın iş hayatındaki yaklaşımı birkaç temel değer üzerine kurulu, öncelikle açıklık ve netlik; ne düşünüyorsan, onu açıkça ifade et. Belirsizlik en büyük risktir der hep. Hayata karşı hep meraklı ol, sormaktan istemekten çekinme – isteyenin bir vermeyenin iki yüzü de der hep. Bir diğer prensibi ise adalet; verdiğin her karar, herkesin huzurunda tartışılabilecek kadar adil olmalı, disiplin; başarı sadece zekâ işi değil; istikrar, emek ve özveri gerektirir. Son olarakta saygı; gerçek liderlik, hiyerarşiye değil, insana duyulan saygıdan beslenir.

Babam öğrenmeyi hiç bırakmayan bir lider

Bana hep şunu söyledi: “Güç, unvanda değil; seni her kademedeki iş arkadaşlarının doğal lider olarak kabul etmesinde yatar. Güven kazan, samimi ve sahici ol. Ve unutma; doğru bulmadığın hiçbir şeyi yapmak zorunda değilsin.” Bazen aklın sustuğu yerde hislerin devreye girer. Babam, bunun bir zayıflık değil; güçlü bir sezgi olduğuna inanmamı sağladı, patron hissiyatı der hatta buna. İçimde yankılanan o cümlesini ise hiç unutmam: “Adını taşıdığın bu şirketin sorumluluğunu hep içinde hissedeceksin ama altında ezilme; çünkü ben sende, o sorumluluğu taşıyacak değil, onu aşacak kudreti görüyorum.” Bu söz, sadece bir nasihat değil; bana verdiği en büyük güç oldu.

Babam, öğrenmeyi hiç bırakmayan bir lider. Geleneksel Türk patron profili genelde “Bu işi yıllardır yapıyorum, en iyi ben bilirim” yaklaşımına sahiptir. Belki de Türkiye’de aile şirketlerinin ortalama ömrünün 25 yıl olması, bu anlayışın bir sonucudur. Oysa artık, sadece bildiğini tekrar eden değil, sürekli öğrenen, gelişen, dönüşen yapılar ayakta kalıyor. Bu dönüşüm, şirketlere liderlik eden kişilerle başlıyor. Babam da tam bu noktada ayrışıyor. Yaşı, deneyimi ya da makamı fark etmeksizin, “Bugün kimden ne öğrenebilirim?” diye düşünen bir lider. Öğrendiklerinden ilham alıyor ve bunları hayata geçirmek konusunda son derece kararlı. Çok enerjik biridir; hala “Yapacak çok şey var” heyecanıyla uyanır her sabah. Bilgeliğiyle olduğu kadar, içtenliği ve dinamizmiyle de girdiği her ortama ışık saçar. Stratejik düşünür, sakin kalır, dinlemeyi iyi bilir. Özellikle kriz anlarında, olup biteni anlamadan önce, insanların ne hissettiğini anlamaya çalışır. Bana en çok söylediği şey şudur: “İnsan önce dinlemeyi, sonra karar almayı bilmeli.” Farklı liderlik tarzlarımız olsa da, aynı yöne bakabiliyoruz. Bizi ve kurumları dönüştüren şey de tam olarak bu: farklılıklarımızın uyumu aslında.

Babamla çalışmak, sadece işi öğrenmek değil; hayata başka bir yerden bakmayı öğrenmekti. Bana sabrı öğretti, sorumluluğun ne demek olduğunu, verilmediğini alındığını… Karar almanın sadece akılla değil, vicdanla da ilgili olduğunu. “Her kararın bir bedeli olabilir,” der, “ama hiçbir karar başını yastığa koyduğunda vicdanını sızlatmamalı.” Der. Babamın bana kattığı en önemli şeylerden bir diğeri, bütün kalabilmek. Hayatta, işte, insanın kurduğu tüm ilişkilerde…Değerlerinle çatışan bir yerde durma der. Ama eğer temel değerlerde bir hizalanma varsa; farklı bakışlar, farklı karakterler, farklı hikâyeler insanın en büyük zenginliğidir. Bunu içselleştirdiğimde hem insan olarak hem lider olarak büyüdüm. Ona göre liderlik, sadece yön göstermek değil; dinlemeyi bilmek, her ortamda var olabilmek ve her gün yeniden öğrenmeye açık olmaktır. Strateji masa başında değil; sahada, insanın içinde, kalbinin sesinde yazılır. Bu yüzden şöyle der: “Bir sorun varsa, mail atma. Kahveye geliyorum de. Git ve konuş.” Yüz yüze olmak, dokunabilmek, birlikte düşünebilmek… Dönüşümün özü buradadır.

Babama göre liderlik, sadece yön göstermek değil; dinlemeyi bilmek, her ortamda var olabilmek ve her gün yeniden öğrenmeye açık olmaktır.

 

Henüz bu içeriğe yorum yapılmamış.
İlk yorum yapan olmak ister misiniz?
Yorum yapmak için tıklayınız
Gündem