Göçmen işçilerdeki kayıt dışılık önlenirse işgücü piyasası dengelenir

Türkiye'de çalışma hayatında 1 milyon Suriyeli olduğuna dikkat çeken ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan, kayıt dışılığın ise yüzde 90'ı bulduğunu söyledi. Göçmen işçilerdeki kayıt dışılığın yerli işçinin de aleyhine olduğunun altını çizen Özcan, "Türkiye bu sorunu artık çözmeli" dedi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Göçmen işçilerdeki kayıt dışılık önlenirse işgücü piyasası dengelenir

Maruf BUZCUGİL / Mehmet KAYA

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) Türkiye Direktörü Numan Özcan, ILO’nun çalışma dünyasına işçi, işveren ve hükümet perspektifiyle, küresel düzeyde baktığının altını çizerek, Türkiye’nin çalışma yaşamını derinden etkileyecek dönüşümlere, üçlü istişare mekanizmalarını harekete geçirerek hazırlık yapması gerektiğini söyledi. Göçmen işçilerdeki kayıt dışılığın boyutuna dikkat çeken Özcan, uzun süredir toplanmayan Ekonomik Sosyal Konsey’in önemli görevler üstlenebileceğini belirtti.

Ankara Sohbetleri’ne konuk olan Numan Özcan, Ankara Temsilcimiz Maruf Buzcugil ve çalışma hayatı muhabirimiz Mehmet Kaya’nın sorularını yanıtladı.

Salgın dönemi Dünya ve Türkiye için önemli değişikliklere yol açtı. Gelecekte de büyük değişiklikler bekleniyor. Süreci değerlendirir misiniz?

ILO olarak temel çalışma standartlarını, insana yakışır işleri savunmakla birlikte olaylara üç boyutlu (işçi, işveren, hükümet) bakıyoruz. Daha küresel ve büyük ölçekli bakabiliyoruz. ILO, sorunları daha iyi görmemiz için son yıllarda ve salgınla birlikte işsizlik araştırmalarıyla hane halkı anketlerinin yetersiz kalması sebebiyle yeni metodolojiler geliştirdi. İşgücü kaybını, saat bazlı ölçme, sektörel olarak belirlemeyi küresel çapta düzenli olarak yapmaya çalıştı. Biz de Türkiye’de mikro veri setleri üzerinde benzer metodolojileri kullanarak ekonometrik modellerle çok daha anlık, yakın zamanlı ve kısa süreli ölçmeye ve düzenli olarak raporları kamuoyuyla paylaşmaya çalıştık. Bu süreçte biz de verimli bilgi kaynağı olmaya çalıştık.

GELİŞMİŞ ÜLKELER AŞI OLACAK İNSAN; GELİŞMEMİŞLER İSE İNSANINA AŞI BULAMIYOR

ILO konferansında da vurgulanan, salgından “insan odaklı çıkış” (Human Centred Recovery) dediğimiz konsept çok önemli. Orada hükümetlere, sosyal ortaklara, sendikalarla işveren örgütlerine ve ILO’ya düşen roller tanımlandı. (Salgının ekonomik olumsuzluklarından) Dünya olarak çıkacaksak eşitsizliklerin ortadan kaldırılması gerekiyor. Zengin ülkeler, ekonomilerine para pompalayarak hızlı bir çıkış noktasına geldiler ancak fakir ülkelerin bulabildikleri destekler, yaptıkları harcama ve ödemeler çok sınırlı kaldı. Ciddi bir ayrışma var. Bu, uzun dönemli kalkınma perspektifinde sıkıntı yaratabilecek, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olanlar arasındaki farkı daha da artırabilecek bir şey.

Aşı konusunda da aynı şey geçerli. Gelişmiş ülkelerde insanlara “lütfen aşı olun” derken, diğer ülkeler aşı bulamıyorlar. Bu durum aynı zamanda insani bir sıkıntı ayrıca ekonomik yansımaları da çok fazla. Bu da önemli konulardan bir tanesi.

TÜRKİYE’DEN SALGINDAN ÇIKIŞ PLANI BEKLİYORUZ

Yeni çalışma modelleri de salgında öne çıktı, ancak olumlu görüşler kadar endişeler de var. Esnek çalışmaya nasıl bakılıyor?

Evet, esnek çalışma da var ancak ILO’nun deklarasyonunun içinde “güvenceli esneklik” olması gerektiği, bunun nasıl olabileceği söyleniyor. (Salgından çıkış sürecine yönelik) Üye ülkelere mektuplar gönderildi ve “Üçlü diyalog ile o ülke krizden nasıl çıkacak tartışılsın, sonuçlar gelecek yıl Haziran’daki konferansta bir araya getirilip konsolide bir belge ortaya çıkarılsın” denildi. Biz de Türkiye’de bu toplantının yapılmasını istiyoruz. Türkiye’nin de kendi perspektifinden bir çalışma ortaya koyması gerekiyor. Geldiğimiz noktada Türkiye, büyüme oranları vs. ile olumlu ayrıştı. Bu kapsamda Türkiye’nin de salgından “şu şekilde çıkacağım” demesi ve bunu da insanı merkeze alan bir stratejiyle ortaya koymasını da arzu ediyoruz.

Mülteciler de ciddi sorun, Türkiye ciddi bir mülteci işgücünü barındırıyor, Türkiye’nin mevcut görünümünü siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

10 yılı geçti, en yoğun giriş yapılan dönemde gelenlerin burada bulunduğu süre 7-8 yıla ulaştı. Türkiye kamp ortamında mülteci barındırmıyor, şehirlerde yaşıyorlar ve iş piyasasına da girdiler. Kendilerine yaşam kurmak için çalışabilenler çalışıyor, iş kuranlar da var ciddi sayıda. Biz burada mülteci veya şu veya bu statüde bir ayrım yapmıyoruz. Bizim için önemli unsur herkesin düzgün işlerde, sömürüye maruz kalmadan çalışma haklarından yararlanarak çalışması. Göçmen İşçiler Sözleşmesi, işçilerin kendi ülkeleri dışında bulundukları ülkelerde de korunmalarını kapsıyor. Şu anda gördüğümüz; maalesef büyük bir kısmı hala kayıt dışı çalışıyor. Kayıt dışılığın pek çok boyutta sıkıntı yarattığını biliyoruz. İş kuran Suriyeli esnaf kayıt dışıysa, yerli esnaftan ciddi tepkiler yükseldiğini görüyoruz.

GÖÇMEN İŞÇİNİN KAYITLI ÇALIŞMASI, YERLİ İŞÇİNİN DE SORUNLARINI ÇÖZER

Çalışan işçiler açısından da kayıt dışı olmak demek, iş kanunun getirdiği hiçbir korumadan yararlanmama, sosyal güvence olmaması demek. Kriz anlarında işini kaybedenler onlar oldu ve hiçbir destekten de yararlanamadılar. Dolayısıyla artık Türkiye’de bu işin çözülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çalışan herkesin kayıtlı çalışması gerekli. İşgücü piyasasında dengeleri sağlamanın yollarından biri de bu. Türk işçilerin dezavantajlı olmaması için aslında herkesin kayıtlı olarak çalışması lazım. Öbür türlü işgücü piyasasının dengeleri olumsuz şekilde etkileniyor. Bazı durumlarda da kayıtlı olduğu şehirden başka bir ilde iş bulanlar gibi, kayıtlı çalışmak istemeyebiliyor. Bu tür sorunların da çözümü gerekli.

Burada kolaylaştırıcı faktörler var. Çalışma Bakanlığı ile yakın bir şekilde çalışıyoruz. Onlar da bu işin üzerine giderek, herkesin düzgün işlerde çalışması için ellerinden geleni yapıyorlar.

İSTİHDAMDA 1 MİLYONA YAKIN SURİYELİ VAR, TAHMİNİ YÜZDE 90’I KAYIT DIŞI

Yaptığımız bir çalışma var, Suriyeli istihdamı 2018’de 1.2 milyonla ile en üst düzeye çıkmış. Ondan sonra ekonominin yavaşlaması ve istihdam kaybıyla 2020 itibariyle 1 milyona yakın görünüyor. İşgücüne katılım oranı bakımından erkek Suriyeliler, Türklerle neredeyse aynı oranlara sahip. Kadınlarda çok düşük. Suriyeli kadınlarda, Türk kadınlara göre belki de yarı yarıya. Ekonomik sektörler olarak ilk başta hazır giyimde çok vardı ama şimdi giderek daha çok ticarete kaydığını görüyoruz. Ticaret, hizmetler ve konaklama gibi sektörlerin ağırlığı artıyor. Çalışma saatleri bakımından aslında ciddi bir şekilde fazla çalışma söz konusu Suriyeliler arasında. 2019’da yüzde 65’i normal çalışma saati olan 45 saatin üzerinde çalışıyor. Kaç Suriyeli’ye çalışma izni verildi, kaçı çalışıyor dediğiniz zaman çok ciddi bir kayıt dışılık çıkıyor. Mevcuttaki Suriyeli istihdamını tam bilemiyoruz ama yüzde 90’ların üzerinde olduğunu söyleyebilirim.

Türkiye göçmen politikasında örnek ülke

Türkiye’nin göçmen politikasını diğer ülkelerle mukayese ettiğinizde nasıl değerlendirirsiniz?

Sanıyorum 6 yıldır Türkiye dünyada en fazla göçmen barındıran ülke. Göç, çok hızlı ve yoğun olduğunda ülkeleri zor durumda bırakabiliyor. Türkiye, hemen uluslararası korumayla ilgili kanun ve yönetmeliklerini, çalışma izni yönetmeliğini çıkarması, 2014’ten itibaren sağlığa, işe, eğitime ve diğer kamu hizmetlerine erişimi vermiş olması bakımından örnek oldu. Tabii bunları zaman zaman güncellemek gerekiyor. Kriz anında yaptığınız bazı şeylerin, süreç uzadığı zaman politikalarının güncellenmesi gerekiyor. Türkiye bunu yapmaya çalışıyor.

İşletmeler işin cazibesini artırmalı

Gençlerde, özellikle genç kadınlarda ne eğitimde ne de istihdamda olanların oranı çok yüksek, bunun nedeni nedir?

Çok sayıda faktör var. Gençlerle ilgili eğitim-istihdam uyumsuzluğu bir faktör olmakla birlikte, yine orada kadınlara yüklenen toplumsal roller, genç bile olsa etkili. Gençlere sunulan istihdamın kalitesi, niteliği de önemli. Çoğu zaman “gençler iş beğenmiyor” deniyor ama gençlere önerilen işin kalitesi nedir, kaç para öneriliyor? Yani orada çalışmanın karşılığını alamayacağı şekilde işler önerildiği zaman çok sayıda genç çalışmamayı tercih ediyor. Yeni nesil gençler sadece parayı önemsemiyor, iş kendilerine gelişim katkısı veriyor mu, kendilerini gerçekleştirebiliyorlar mı, sosyalleşmelerine izin veriliyor mu, bu olanakları o paketin içinde düşünüyorlar. Zaten önerilen ücretler ilk girişlerde asgari ücret düzeyinde oluyor. Bu da gençlerce cazip bulunmuyor olabilir. Burada gençleri de çok suçlayamayız aslında. İşletmeler dönüştürülüp, yeni çalışma biçimlerine uyarlanmalı, gençler için cazibe yaratılmalı.

Yeni çalışma biçimleri büyük oranda güvencesiz

Esnek çalışma modelleri gençler için çıkış olabilir mi?

Türkiye dünya ile entegre bir ülke ancak çalışan hakları bakımından bu süreçlerin paralel gitmesi gerekiyor. Bu da kolay değil ve yapabilen de çok az. Yeni çalışma biçimleri, bizim “standart çalışma” dediğimiz ofisten çalışma, evden çalışma, evden üretim, freelance, günlük çalışma.. Bu kişileri nasıl güvence altına alacağımızı çalışmamız gerekiyor. Bizim sosyal güvenlik sistemimiz de katı ve karmaşık aslında ama bazı yeni çalışma biçimlerini entegre etmemiz lazım. Küresel olarak yeni istihdam biçiminde çalışanların çok büyük oranda güvencesiz olduklarını görüyoruz. İnsanlara nasıl bir güvence sağlanabilir? Çünkü işçi-işveren ilişkisi yok.. Çalışan mı, hizmet sağlayıcı mı, bu bile bilinmiyor. Son dönemlerde motokuryelerle ilgili bir çalışma yaptık, yeni bir çalışma modeli gördük. Moto-kuryeler esnaf kaydı yaptırmış, fatura kesiyor. Ancak, çalışma saatleri çok uzun, koruyucu ekipman yok, kazada kim sorumlu belirsiz... Ülkede bizim arzu ettiğimiz sosyal diyalog çerçevesinde bu işlerin konuşulup, Türkiye için en uygun model neyse bunların ortaya konulması. Türkiye’de hep vurguladığımız, sosyal diyaloğun güçlenmesi, güçlü örgütlerin olması, bu tip ekonomik-sosyal önemli konuların üçlü diyalog içinde ele alınması… Bunları hep vurguluyoruz. Burada Ekonomik Sosyal Konsey önemli bir görev üstlenebilir, anayasal altyapısı da var. Bu tip danışma süreçlerine daha çok işlerlik kazandırılarak, ekonomik-sosyal kararlar alınırsa Türkiye’nin daha iyi atılımlar yapabileceğini öngörüyoruz.

ÇOCUK İŞÇİLİĞİNDEKİ AZALMA DURDU!

Çocuk işçiliğiyle mücadele ILO’nun öncelikli konusuydu, dünya ve Türkiye ne durumda?

Türkiye’de çocuk işçiliğinde ciddi bir azalış vardı ama mültecilerin gelmesiyle birlikte bu konudaki endişeler de arttı, özellikle sokakta, tarımda çalışmayla ilgili. Net bir şey söylemek zor ama şu anda çocuk işçiliği ve mülteci çocukların çalıştırılmasına yönelik bir çalışma yapıyoruz. 2025 sonuna kadar çocuk işçiliğinin ortadan kaldırılması hedefi vardı. Maalesef 2020 itibariyle son 20 yıldır ilk kez çocuk işçiliğindeki azalışın durduğunu ve artmaya başladığını gördük. Salgın nedeniyle çocuk işçinin 9 milyon daha artacağını tahmin ediyoruz. Hedefe yaklaşmak bir yana maalesef artış yönünde küresel bir eğilim var. Dünya genelinde artan eşitsizlikler ve eğitime erişimdeki sıkıntılar nedeniyle iyi trendin tersine döndüğünü görüyoruz. Türkiye özelinde mevsimlik tarım işlerinde çalışan çocuklar ve oradaki mevsimlik işçilerinin durumuna eğiliyoruz. Bununla ilgili çalışmamız var. Şanlıurfa, Adıyaman, Diyarbakır, Mardin gibi işçi gönderen illerde, işçiler çıktıktan sonra çocukları bütün bir yıl takip edip, örgün eğitim dönemiyse, örgün eğitime, değilse yaz aylarıysa kurulan geçici eğitim merkezlerinde, onların tarlaya, bahçeye gitmesini engelliyoruz. “Çocukları bize bırakın, büyükler çalışmaya gitsin, çocuklar okula gitsin” diyoruz. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve yereldeki tüm birimlerle; İŞKUR, kolluk kuvvetleriyle işbirliği yapıyoruz. Bakanlık ve İŞKUR ofislerinde “Çalışan Çocuklar” birimleri kuruldu. Bu birimleri de harekete geçiriyoruz, oradaki çocukları birlikte sürekli takip ediyoruz, okula gitmelerini sağlamaya çalışıyoruz.

Gündem