Belirtilerle boğuşma sorunları çözmüyor
Geçen yazımızda sorunlarımız ve risklerimizle yüzleşmekte zorluk çektiğimizi vurgulamıştık ya, bunun başka bir yansıması da karşılaştığımız zorluklara yol açan nedenlerle değil, ortaya çıkan belirtilerle savaşma tercihimiz. Bu ise piyasa ekonomisinin ve kaynak dağılımını daha da fazla bozulmasına, dolayısıyla sorunların daha da fazla ağırlaşmasına neden olur. Sözgelimi kökteki nedenleri verimsizlik ya da yatırım yetersizliği olan işsizliği sadece faizleri düşürerek ya da firmalara ölçüsüz teşvik vererek azaltmaya çalışmak böyledir; keza son yıllarda kaynak dağılımında sanayi ve özellikle yüksek teknoloji aleyhine, inşaat lehine oluşan farklılığın niteliksiz iş gücü fazlalığından da ileri geldiğini gözardı ederek eğitim kalitesini arttırmak yerine konut sektöründe arz fazlası ve eğitimli genç işsizliğinde tırmanma ile baş başa kalma da benzer bir durum.
İhracatı, katma değeri ve teknolojiyi yükseltme yerine sadece kur politikasıyla artırma çabası da, son yıllarda gördüğümüz gibi, umulan sonucu vermiyor.
Tercih hataları geleceğin kaybı demek
Esas itibariyle değişimin getireceği külfetten kaçınma kaygısının tetiklediği bu tercih hataları, risklerin birikmesine, sorunların kronikleşmesine, bugünü kurtarsa bile (ki giderek orası da tartışmalı hale geliyor) gelecekten fedakârlık edilmesine yol açıyor. Üstelik gelecekte bugün sahip olduğumuz bazı avantajlardan da yoksun olacağız. Öncelikle de, gelişme ile doğal olarak azalan ve şimdiden %2’ye düşen doğurganlık hızı nedeniyle, nüfusumuz giderek yaşlanacak; yani şimdiye kadar büyümemizin temel itici gücü durumundaki “demografik fırsat penceresi” kapanmaya başlanacak. Demem o ki, bugün üzerine gitmekten kaçındığımız temel sorunlarımızı, ertelediğimiz gelecekte çözmemiz iyice zorlaşacak.
Nitekim borçlanmaya ve iç tasarrufların yetersizliği nedeniyle, büyük ölçüde dış borçlanmaya dayalı büyüme modeliniz döviz getirecek sektörleri değil, verimsiz sektörleri ya da tüketim harcamalarını desteklemeye yöneliyorsa borç servisinde aksamalar çıkması ve cari açığın artması kaçınılmaz oluyor. Diğer koşullar yani ekonomik yapı aynı iken döviz kurunda şok değer artışlarının da tek başına ihracat gelirini artırmadığını, son üç yılda TL %90’a varan değer kaybına uğrarken ihracattaki artışın %20’nin altında kalmasından, kilogram başına ihracat gelirinin de 10 yıl önce hedeflendiği gibi 5 dolara yükselmek şöyle dursun, 1.5 dolardan dolara düşmesinden anlıyoruz.
Borç servisi ve enflasyon riski
Son iki yılda firmalar ve hane halkı kredi borcunun 2.6 trilyon TL’ye çıktığını, bunun yaklaşık 150 milyar TL bölümünün takipte olduğunu ve muhtemelen sürekli yükseldiğini, bankaların sermaye toplamının da 400 milyar TL civarında bulunduğunu düşünürsek bankacılık kesiminin talebi destekleyici kredi hacmi yaratmasının da kolay olmayacağını söyleyebiliriz. Kamu kesimi de artık rahat değil, borçları kısa vadeli. 1.25 trilyon iç borcun %40’ı 2020’de ödenecek. Öngörülen faiz ödemesi, bütçe açığına denk, 139 milyar TL. Öte yandan 447 milyar dolar döviz borcunun da 172 milyar dolar kadarının bir yıl içinde çevrilmesi gerekiyor. Yani güven algısı ve risk puanı açısından kritik önemde olan borç servisi de giderek zorlaşıyor.
Enflasyonda da yukarı yönlü potansiyel söz konusu... TÜFE’nin halen ÜFE’nin gerisinde olması, dövizli maliyetin henüz halka yansımadığına, döviz fiyatında hareketlenme veya talepte canlanma halinde yansıyacağına işaret. Kısaca belirtilerle savaşımız soluk soluğa devam edecek. Ancak hem temel sorunlarımızın çözülmesi, hem de kalıcı büyüme yörüngesine kavuşmamız başka baharlara kalacak gibi...
Değerli ekonomim.com okurları,
ekonomim.com ekibi olarak Türkiye'de ve dünyada yaşanan, haber değeri taşıyan gelişmeleri sizlere en hızlı, tarafsız ve kapsamlı şekilde sunmak için çalışıyoruz. Bu süreçte sunduğumuz haberlerle ilgili eleştiri, görüş ve yorumlarınız bizim için çok değerli. Ancak, karşılıklı saygı ve hukuka uygunluk çerçevesinde, daha sağlıklı bir tartışma ortamı oluşturmak adına yorum platformumuzda uyguladığımız bazı kurallarımız bulunmaktadır.
Sayfamızda Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına ve evrensel insan haklarına aykırı yorumlar onaylanmaz ve silinir. Okurlarımız tarafından yapılan yorumların, (diğer okurlara yönelik olanlar da dahil) kişilere, ülkelere, topluluklara, sosyal sınıflara ırk, cinsiyet, din, dil başta olmak üzere ayrımcılık içermesi durumunda, yorum editörlerimiz bu yorumları onaylamayacak ve silecektir. Onaylanmayacak ve silinecek yorumlar arasında aşağılama, nefret söylemi, küfür, hakaret, kadın ve çocuk istismarı, hayvanlara yönelik şiddet söylemleri de yer almaktadır. Suçu ve suçluyu övmek, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre suçtur, bu nedenle bu tür yorumlar da ekonomim.com sayfalarında yer almayacaktır.
Ayrıca, Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde doğruluğu kanıtlanamayan iddia, itham ve karalama içeren, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden, provokatif yorumlar da yapılamaz.
Markaların ticari itibarını zedeleyici, karalayıcı ve ticari zarara yol açabilecek yorumlar onaylanmaz ve silinir. Aynı şekilde, bir markaya yönelik promosyon veya reklam amaçlı yorumlar da onaylanmaz ve silinecek yorumlar kategorisindedir. Diğer web sitelerinden alınan bağlantılar ekonomim.com yorum alanında paylaşılamaz.
ekonomim.com yorum alanında paylaşılan tüm yorumların yasal sorumluluğu yorumu yapan kullanıcıya aittir, ekonomim.com bu sorumluluğu üstlenmez.
ekonomim.com'de yorum yapan her okur, yukarıda belirtilen kuralları, sitemizde yer alan Kullanım Koşulları'nı ve Gizlilik Sözleşmesi'ni okumuş ve kabul etmiş sayılır.
Kurallarımıza uygun şekilde saygı, nezaket, birlikte yaşama kuralları ve insan haklarına uygun yorumlarınız için teşekkür ederiz.