Daron Acemoğlu’nu “kapsayıcı ruhla” dinlemek

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ

Yaşama bir değer katabilmişsem, iki hesap uzmanının hakkını teslim etmeliyim. Osman Nuri Torun ve Selami Vardar.

Osman Nuri Torun DPT Müsteşarlığı’ndan ayrılıp arkadaşlarıyla Sosyalist Kültür Derneği’ni kurdukları günlerde tanıştım. Selami Vardar’la da Osman Nuri Torun tanıştırdı. İki değerli insandan, işinin ehli olmanın önemini, ilkeli duruşu, hesap verebilir olmanın anlamını, zamana kıymasını bilmeden değer üretilemeyeceğini öğrendim.

Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Başkanı Ahmet Eren ve arkadaşlarının örgütlediği, Prof. Dr. Özgür Demirtaş’ın moderatörlüğünü yaptığı, Prof. Dr. Steve H. Hanke ile Prof. Dr. Daron Acemoğlu’nun “Yakın Gelecekte Dünya ve Türkiye” temalı konferansı sabırsızlıkla bekledim. Cumhuriyet tarihinin gelenekleri olan köklü bir kurumunun kapatılmasından sonra ayakta kalan son mensuplarını bir arada görme heyecanı benliğimi sardı.

Prof. Dr. Steve H. Hanke’nin değerlendirmelerinden anladıklarımı bir başka yazıda paylaşacağım. Bu yazıda topraklarımızda yetişmiş “topraklara ve kurumlara küsülmez” ilkesini yaşam biçimi haline getirmiş olan Daron Acemoğlu’ndan anladıklarımı paylaşacağım. Acemoğlu’nun “kapsayıcı kurumların” insan yaşamını çeşitlendirme, renklendirme, zenginleştirme ve kolaylaştırma rolünü merkez edinen düşüncelerinin arka planındaki gerçeklikleri “alıcı bir ruhla” değerlendirmenin çok önemli olduğu düşünüyorum; bu düşüncesine katılacağınızı umuyorum.

Kapsayıcı ve sömürücü kurumlar

Diğer birçok bilim insanı gibi Daron Acemoğlu bize kapsayıcı kurumların kaynaklarımızı etkin ve verimli değerlendirmedeki rolünü yeniden hatırlatıyor. Douglass C. North’den küçük bir alıntı yaparsak, “Kurumlar, bir toplumda oynanan oyunların kurallarıdır; daha formel bir anlatımla, insanlar arasındaki etkileşimi biçimlendiren, insanların getirdiği kısıtlamalardır. Kurumlar, sonuç olarak, etkileşimin teşvik unsurlarına belli bir yapı kazandırırlar. Teşvik, siyasi, ekonomik ve toplumsal olabilir. Kurumsal değişim, zaman içinde toplumların nasıl evrimselleştiğini belirler; bu yüzden de tarihsel değişimi anlamanın anahtarını oluştururlar.

Acemoğlu kurumları işlevlerinden hareketle ikiye ayırıyor: Kapsayıcı ve sömürücü kurumlar.

Kapsayıcı kurumlar, açık ve demokratik ilişkilere dayanır. Hesap verilebilirlik ilkesini özenle korur. Çalışanları ve müşterileri arasında negatif seleksiyon yapmaz. Sıkı çalışırsam kazanırım, paramı elimde tutabilirim güveni üzerine inşa edilir. Genelde kamu düzeni, özelde kurum işleyişi negatif ayrımcılık yapmaz, işleyen bir hukuk sistemiyle yarattığım değeri istediğime devretme hakkımı korur düşüncesinin içselleştirilmesini yayınlaştırır. Fikri ve sinai mülkiyetim güvencededir algısından beslenir. İş yaparken serbest ve adil piyasa koşulları yasal güvence altınadır inancı, haksız rekabete izin vermez ve şans eşitliğimi sağlar anlayışı üzerinde yükselir.

Daha geniş açıdan bakıldığında, kapsayıcı kurumlar, fırsat eşitliği kapılarını ardına kadar açık tutar. İlke ve kurallar herkes için ödünsüz uygulanır. Açık sorgulama, eşitlikçi yargılama ve hukuka olan güven üzerine kurulu bir iş kültürü oluşturur.

Sömürücü kurumlar ise, haklıdan değil, güçlüden yana işler. Değer yaratma odaklı değil, yaratılan değerden pay kapmaya odaklıdır. İnsanları ne yaptıklarına göre değil, kim olduklarına göre ayırır. Yetenek ve beceri yerine nepotizmi öne çıkarır. Liyakat arayışı yerine, sadakat ve itaati önemser.

Gerçek bir beceri açığı var

Acemoğlu, bütün insanlığı ve ülkemiz insanını bir başka konuda daha ısrarla uyarıyor: Günümüzde gerçek bir beceri açığı var.

Acemoğlu insanların STEM becerilerinde eksiklik düşündüklerini, bunda haklı olduklarını söylüyor. Ancak, sosyal beceri açığının daha ciddi bir sorun olduğunun altını çiziyor :” Sosyal becerilerin nüfusa dağılımı diğerlerine nazaran daha eşitsizdir. İşverenlerin sosyal beceri taleplerinin her geçen gün arttığına dair kanıtlar vardır.

Teknolojik gelişmelerin toplumsal örüntüdeki etkileşimleri yönlendirmesi de Acemoğlu’nun çalışmalarının odaklandığı konulardan bir diğeri. Rana Pornoohan’la Financial Times’teki söyleşisinde, “Uygun teşvikler ve hukuki tedbirler olmazsa teknolojinin emek, ücret ve insanlığın gelişimi açısından her zaman bütün taraflara kazandıran bir şey olmayacağını” belirtiyor.

İstanbul’daki son konferansında da teknolojinin olası etkileri üzerinde durdu: Yel değirmenleri insanları çok uzak yerlerdeki su değirmenlere gitme zorluğundan kurtarmıştı, ama gelirlerin sınırlı insanın elinde toplanmasına, toplumsal eşitsizlik yaratılmasına da vesile olmuştu. Aynı şekilde pamuk ayıklamak için çırçır makinası da pamuk ekim alanları, pamuk işçiliği üzerinde etkili olmuş, insanların başka yerlere göç ederek yaşama tutunmak için çektikleri sıkıntıları artırmıştı.

Yüksek gelirli olanlar daha çok kazanıyor

Acemoğluiyi işlerin yerini, işsizlik ve kötü işlere bırakmasısürecinde teknolojinin etkilerini de sorguluyor. Yeni yüzleştiğimiz bu sorun önemli ölçüde otomasyon uygulamalarından kaynaklanıyor. Otomasyonu, daha önceleri çalışanların yaptıkları işleri makinelerin ve algoritmaların yapması olarak tanımlıyor; bunun her zaman karşılaştığımız bir sorun olduğunu belirtiyor.

Günümüzde otomasyonun hızı giderek artıyor. Özellikle dijital teknolojik inovasyon söz konusu olduğunda otomasyonun tek alternatif olarak görülmesi yaygın bir eğilim. Acemoğlu, bu yeni algı ve eğilimin, çalışan verimliliğini artıran teknolojilere gerekli yatırımları yapılmasını da hızlandırdığını da belirtiyor.

Ünlü ekonomistin değerlendirmesine göre, belli bir açıdan bakıldığında teknoloji harika bir şey. Sadece ekonomi odağından bakıldığında teknolojik gelişmeler insanlığın becerilerini ve başarılarını geliştirebileceği anlamına geliyor. Bizim yazılarımızda sıklıkla tekrarladığımız tanımdan yola çıkarsak, “ teknoloji, insanın çıplak gücüyle yapamadığını aklını kullanarak bulduğu araç-gereç ve metotlarla yapması, yaşamını kolaylaştırmasıdır”.

Teknoloji iyi kullanılırsa hayatımızı zenginleştirir. Acemoğlu, 1963-2017’ye kadar şirketlerin yaygınlaşması, emeğin hakkını koruyan örgütlenmelerin güçlenmesi nedeniyle paylaşımdaki olumlu yönelimler nedeniyle orta sınıfın yükselmesine, refahın tabana yayılmasına yol açan gelişmelerin yaşanmasına yol açtığı olumlu ayrışmanın altını çiziyor.

Teknolojik gelişmenin son aşaması olan yapay zekâ ve olası etkilerini de Acemoğlu, “Yüksek gelirliler daha çok kazanırken, düşük gelirlilerin gelirindeki azalma, değişik eğitim düzeylerine göre bakıldığında eğitimi düşük olanların gelirlerindeki azalma ” eğilimin güç kazanması önemli sorunlardan bir olduğunu da önemle vurguluyor.

Sendikaların güçlerini yitirmesi, iş dünyasının sosyal sorumluluklarından uzaklaşması da sorunların kaynağını oluşturuyor. Yapay zekâ bağlamında konuyu irdelediğinde, temel amacın verimlilik artırmak olduğunu, teknolojinin insanları inisiyatifsizleştirmesine fırsat verilmemesi gerektiğini de belirtiyor.

Türkiye’nin ivedi gündemi

Acemoğlu, Türkiye’nin orta vadede, yüksek ve kaliteli büyüme, işleyen ve kapayıcı kurumları geliştirme, yabancı sermayenin uzun dönemli yatırımları yapmasını özendiren ortam ve iklimin yaratılması, ilkokuldan üniversiteye sosyal becerileri geliştiren eğitimi önemseme, teknolojinin verimlilik-odaklı kullanılmasının sınırlarını aşmamasına özen gösterme gibi gündemi olduğunu söylüyor. Kısa vadede ise, enflasyon gibi büyük sorunun çözülmesi, şirket ve banka bilançolarındaki bozulmanın onarımı, bütçe açığını artıran uygulamalardan sakınılmasını, dış yatırımları özendiren düzenleme ve uygulamaların yapılmasını ve yatırımlardaki gecikmeleri önlemek için üretken yatırımların özendirilmesini öneriyor.

Kapsayıcı bir ruhla dinlediğimiz zaman Acemoğlu’nun gözlemleri tünelin ucunda görünen ışık olabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar