Ekonomi rotasını arıyor

Erhan ASLANOĞLU
Erhan ASLANOĞLU Ekonomi ve Piyasalar

Seçim sonrası Türkiye ekonomisine ilişkin piyasaların cevap beklediği en temel sorular ekonomi politikalarının kurgusunda bir değişim olacak mı, olacaksa nasıl ve ne boyutta bir değişim olacak, nasıl bir ekip bu süreci yönetecek şeklinde sıralanabilir. Bu soruların yanıtlarını yavaş yavaş almaya başlasak bile hala önemli oranda belirsizlikler devam ediyor.

Sayın Mehmet Şimşek’in göreve gelmesi ile rasyonel bir zemine dönülme sinyali bir değişim olacağını gösterdi. Merkez Bankası başkanının değişmesi ve Sayın Hafize Gaye Erkan’ın bu göreve atanması bu sürecin en önemli parametrelerinden olan para politikasında bir değişim geleceğini de gösteriyor. Daha önceki yazılarımızda da sık sık belirttiğimiz gibi bu değişimin gerekli ve olumlu olduğunu düşünüyoruz.

Para politikasının faiz ve likitide başta olmak üzere birçok aracı kullanması kadar makro ihtiyati politikaların da kullanıldığı bir alan olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu çerçevede bakacak olursak, para politikası kararlarının verildiği para kurulu üyelerinin başkan ile uyumlu çalışmasından, makro ihtiyati politikaların ahenkli uygulanması açısından, TCMB -  BDDK uyumlu çalışmasına kadar birçok unsur bulunuyor.

Sözlü yönlendirmelere ihtiyaç var

Ekonomi politikalarında uygulama tarafına baktığımızda, şu ana kadar sadece döviz kurlarında kontrollü bir dengelenme çabası olduğunu görüyoruz. Faizlerle ilgili net bir sinyal alınabilmiş değil. Ekonomi yönetiminde üst düzey birkaç atama dışında kapsamlı bir değişiklik henüz görmedik. Ekonomi politikalarında atılan somut adımlar kadar sözel yönlendirmeler de son derece önemlidir. Yeni ekonomi yönetiminin Orta Vadeli Plan (OVP) hazırlığı son derece önemli ve rotayı belirlemek açısından belirleyici olacak. Bu bir süreç ve zaman alacak.

Piyasaların para politikası ve düzenlemelere ilişkin sözel yönlendirmelere acil ihtiyacı bulunuyor. Belirsizlik azaltılabilirse ve beklentileri karşılarsa, döviz ve kredi piyasalarında daha gerçekçi fiyatlarla akışkanlık başlayabilir. Öngörülebilirliğin olmadığı bir ortamda maalesef makro dengelerde bozulma devam eder.

Biz içerde bu konuları konuşurken küresel ekonomide de resesyon ve özellikle Fed’in ne yapacağı gündemin ana maddelerini oluşturuyor.

Küresel ekonomide yavaşlama ve resesyon arasındaki ince çizgi yavaşlama lehine seyretmeye devam ediyor. Her ne kadar Almanya gibi teknik resesyona girmiş ülkeler olsa bile genel gidişat küresel ekonominin önümüzdeki süreci bir yavaşlama olarak atlatma ihtimalini kısmen daha yüksek tutmaya devam ediyor.

Küresel imalat sanayi resesyon bölgesinde

Dünya Bankası’nın geçtiğimiz hafta yayınladığı Dünya ekonomik görünüm raporu da bu durumu teyit ediyor. Ocak 2023 raporunda %1.7 beklenen küresel ekonomik büyüme tahmini, Haziran ayında %2.1 seviyesine yükseltilmiş durumda. Bu revizyonun arkasında yatan en önemli faktör ise hizmet sektörlerinin tüm dünyada görece güçlü seyrini sürdürmesi diyebiliriz. İmalat sanayinde yavaşlamadan ziyade bir resesyon fotoğrafı daha net görünüyor. Otomobil dışında birçok imalat sanayi sektörü daralma eğilimini devam ettiriyor. Pandemi döneminde yaşanan çip krizi ve güçlü talep,  otomobil sektörünü oldukça güçlü tutmaya devam ediyor.

Emtia fiyatları baskı altında

İmalat sanayi sektörlerinin çoğunun daralma bölgesinde olması, hammadde fiyatlarını baskılamaya devam ediyor. Öncü diyebileceğimiz iki hammadde, bakır ve petrol fiyatlarının aşağı yönlü baskılanması da imalat sanayinin zayıflığını net bir şekilde ortaya koyuyor. Küresel ekonominin özellikle imalat sanayi tarafında baskı altında kalmasında Çin ekonomisinin beklenenden daha olumsuz bir performans sergilemesi de etkili oluyor.

Küresel hizmet sektörleri oldukça pozitif

Pandemi sonrası artan hizmet talebi ki bu en çok turizm sektöründe gözlemleniyor ilgili tüm sektörleri de yanına alarak hizmetleri imalat sanayinden oldukça pozitif yönde ayrıştırıyor. Bu eğilimin yılın son aylarına kadar devam etmesini ve ağırlıklı hizmetlerden oluşan küresel ekonominin resesyona girmeden bu süreci geçirmesini bekliyoruz. Bununla birlikte, yılın son ayları olası bir resesyon riskini arttırmaya aday olabilir. Jeopolitik risklerin tırmanması da hem resesyonu daha çabuk karşımıza getirebilir hem de enflasyonun düşüşünü engelleyerek stagflasyonist bir ortam yaratabilir. Böyle bir senaryo küresel bankacılık sistemi içinde risklerin arttığı bir tablo ortaya çıkarabilir.

Mart ayında bankacılık sektöründe yaşanan kriz sonrası ABD ekonomisinde bankacılık sektöründe gerçek zamanlı bir stres testi yaşandığını düşünüyoruz. Şu anda olmamasına rağmen resesyonun gündemde olduğu, enflasyonun ise düşmesinin beklendiği bir ortamda Fed’in bir faiz arttırımı denemesi yapayım, bakalım ne olacak diye bir adım atma şansının pek bulunmadığını düşünüyoruz. Fed muhtemelen faiz arttırımlarını noktaladı. Fakat gerek enflasyonun hala yüksek seviyelerde olması, gerek hizmet sektörlerindeki canlılık ve gerekse ücretlerin yukarı yönlü baskıya devam etmesi Fed’i uzun süre faiz indirmekten de alıkoyacak görünüyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
TL değerli mi? 28 Şubat 2024