Enerji yapbozunda; enerji yoğun sektörlerin dekarbonizasyon sürecinde hidrojen kritik

Neslihan GÖKDEMİR AĞAR
Neslihan GÖKDEMİR AĞAR Enerjide İnovasyon

 

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Evin ile değişen küresel jeopolitikanın ‘hidrojen enerjisi’ dahil yeni şifrelerini üçüncü ve son bölümümüzde ele almaya devam ediyoruz.


Dünyanın dört bir yanındaki ülkeler, enerji sektöründeki paydaşların belirsizlikleri nasıl yönetebileceklerine dair ulusal ve küresel ölçekte çözüm arayışları içindeler. Enerji yapbozunda, ‘enerji yoğun’ sektörlerin karbondan arındırılmasına yönelik formüllerin başında ise ‘hidrojen enerjisi’ geliyor.

Hatırlayacağınız üzere; geçtiğimiz yıl, Avrupa Yatırım ve Kalkınma Bankası (EBRD)’nın Türkiye Direktörü Arvid Tuerkner, kendisi ile gerçekleştirdiğimiz bir söyleşide, “Türkiye’nin yeşil hidrojen ithalatçısı” olabileceğini önemle vurgulamıştı... 2001-2050 hedefiyle yola çıkan ve kurucusu olduğum Türkiye Enerji Forumu toplantılarında da ilk ana temamızın hidrojen olduğunu hatırlatmadan edemeyeceğim. Bugün hidrojen teknolojik olarak öylesine hızlı ilerliyor ki, kilit tartışmaların da odağında… Ve gururla gözlemliyorum ki, o yıllarda,  “fazla uzak geleceğe” gittiğimizi ifade eden işadamlarımız bugün hidrojen teknoloji yarışının yakın takipçisi durumundalar...

2020'lerde; hidrojen teknolojilerinin geliştirilmesi ve gerekli altyapının ölçeklendirilmesiyle maliyetlerin düşmesi bekleniyor. Bu nedenle, teknoloji liderliği için enerjide yeni bir gelecek tasarımından rahatlıkla söz edebiliriz. Özellikle ekipman üretimi alanında, önümüzdeki yıllarda ve on yıllarda, değer elde etmek için yeni fırsatların ortaya çıkması mümkün.

İşler böyle giderse, hidrojen teknolojilerinin enerji dönüşümünün ve hatta yeşil enerji jeopolitikalarının önemli parametrelerinden biri olabileceğini de kestirebiliriz…  Hidrojenin, bir ‘çıkarma’ işi değil, bir ‘dönüştürme’ işi olduğunun da altını çizmekte fayda var...

Enerji kaynaklı yeni bir endüstri tasarımı ile karşı karşıyayız. Ahmet Evin hocamızın jeopolitika bağlamında, Türkiye’nin enerji stratejileri ve hidrojenin önemi konusundaki görüşleri işte bu çerçevede çok önemli; keyifle görüş ve önerilerine odaklanmaya devam ediyoruz. Bakalım, enerjide yeni geleceğin şekilleneceği yenilenebilir teknoloji yarışında, Türkiye nasıl bir role sahip olacak?

“Türkiye’nin rekabetçi politikalar tercihi tam olarak gerçekleşmedi”

Buradan Türkiye’nin enerjisine gelirsek?

Önce Türkiye hakkında bir iki şey söylemek isterim. Birincisi, Türkiye’nin 2001 yılındaki rekabetçi politikalar tercihi tamamen gerçekleşmiş değil. Ama diğer taraftan çok önemli dengeleme unsurları var. Bir tanesi mesela; Türkiye’nin Rusya’ya bağımlılığı fazla değil enerjide. Öyle gibi görünüyordu ama TANAP ve Azeri ilişkileriyle gelen gaz da var. LNG ithal limanları ve depolamalarla ilgili oldukça dengeli bir şekilde ilerleme sağlanıyor. Taraflardan bir tanesinden hafif bir kısıtlama imkânı olsa bile Türkiye’nin başka yerlerden gaz getirme imkânı mümkün vaziyette. Burada önemli olan LNG ithalat ve depolama imkânları tabii.

İkincisi, yenilenebilir enerjide oldukça iyi adımlar atıldı ve atılıyor. Gönül isterdi ki, çok daha önceden bunlar başarılabilmiş olsaydı. Ama fena değil vaziyet. Türkiye, Avrupa’da Almanya’dan sonra doğal gaz kullanımında 2. sırada; hem ithalatta hem tüketimde…  Ukrayna’yı saymıyorum orada oldukça komplike bir durum söz konusu…

Hidrojen, enerji jeopolitikalarına etki edecek mi?

Geçen sene İtalya’da bir Hidrojen Kongresi’ne gittim. Jeopolitikacılar vardı, enerji şirketlerinden insanlar... Bankacılar...  Üç tam gün hidrojen konuşuldu.  Orada oturumlardan birinde Citibank Londra şubesinin enerji yatırımlarından sorumlu genel müdürü ile sohbet ettik. Çeşitli sunumları dinliyoruz; bir kısmı uzman mühendislerin anlayabileceği teknik konular, bir kısmı da bizim uzmanlıklarımıza göre ve yatırımcılar için olanlar…

Hidrojende anlamadığımız konular var tabii; niye lazım onu anlıyorum, nasıl temiz hidrojen yapılıyor onu da anlıyorum ama bu nasıl büyük hacimlerde üretilecek? Çünkü bazı şeyler güç; su olması lazım, güneş olması lazım bazı şartlar ise güç… Hangi şartlar altında bu önemli? Yenilenebilir güneş enerjisinden yapılacaksa ve şu kadar elektrik çıkacaksa bunun büyük bir kısmı hidrojen üretimine gidecek. Ondan sonra başka rakamlar da çıkacak ortaya… Bankacı dedi ki, bu hidrojenin kaça çıkacağı, gerekli yatırımın ne kadar olacağı, sonra bu ürünün endüstri tarafından nasıl bir satın alınma seviyesine ineceği hakkında uzaktan yakından şu anda bir fikrimiz yok. Geçen yıl, Haziran ayındaydı. Bu yıl bir online toplantı daha yaptık; o toplantıda olanlar yeni gelişmeler nedir diye paylaşımda bulunduk; şimdi daha net görülmeye başlanmış. Bu hidrojen çok hızlı ilerliyor...

2001 yılında “Türkiye’nin Yeni Enerji Stratejileri” deyip, tüm kesimlerle çalışarak Türkiye’nin Enerji Forumu’nu kurduğumda ilk olarak hidrojeni tartışmıştık. Yaptığımın ne kadar önemli bir öncelik olduğu bugün daha iyi anlaşılıyor.

Kesinlikle çok önemli… Şu anda hidrojenin gerektirdiği şey yatırım ve maliyet olarak görülüyor.

Hidrojen var her tarafta üretiliyor. Burada maksat temiz hidrojen. En temiz hidrojen rüzgâr ve güneşten; su lazım oradan elektrolizle edilerek hidrojen elde ediliyor. WEO verilerinde (IEA, global hydrogen review, 2022) 2050’de yerel olarak ticari olarak üretilecek en iyi senaryolardan bir tanesinde 100 milyar metreküp eş değerde hidrojen üretilmesi söz konusudur.

Şu anda 5000 bcm (milyar metreküp) gaz üretiliyor. Bunun aşağı yukarı 900 bcm falan…

Beklenti hala çok düşük rakamlarda aslında…

Doğalgaz kaynaklı hidrojen, ağır sanayi dönüşümünde önemli bir opsiyon

En temizi güneş enerjisinden suyla üretilen fakat bir de karbon yakalama teknolojisi ile gazdan üretilen var. Onu da grafiklerle anlatalım. Yine de karbon yakalama ile üretilen bu temiz hidrojenden daha çok olacak. Ve bu kesinlikle şu andaki yakıtın yerini alacak hacimlerde öngörülmüyor. Hidrojende her gün yeni bir gelişme yaşanıyor. Adam akıllı teknolojisi değişebilir… Yakından takip etmek gerek. Jeopolitik tarafı önemli… Bu harp biterse, nasıl bittiği de önemli. Tabii bir anlaşmayla biterse, Putin gider ve başkası gelirse vs. bir anlaşma çıkarsa ki sonsuz sürecek değil; o zaman Rusya’daki bütün bu boru hatları ve 160.000 m3 hazır ve oradan Avrupa tarafına pompalanabilir… Şimdi karbon yakalama ile bundan hidrojen çıkabilir ve güneş enerjisinden değil… Bu bir üretime bağlanır ve bir kaçak olursa ki bu da olası… O zaman suyunun suyu haline gelir ki o zaman da zor işte. Bu şekilde 2050’de karbon yakalama ile gazdan çıkan hidrojenin en temiz elektroliz hidrojeninden kat be kat daha fazla olacağı öngörülüyor. IEA da bunu öngörüyor. Bir şekilde bu endüstrinin yürümesi lazım… Bugün Almanları gördük enerjisiz yapamadı ve kömür dedi. ‘Carbon Capture’ (Karbon yakalama) ile gazdan hidrojen çıkartıp bu hidrojenle ağır sanayiyi dönüştürmek ve bu şekilde ucuz yanmalı bir yakıt çıkartmak bence önemli bir opsiyon olacak.

Füzyon enerjisi mesela bambaşka bir şekilde bu oyuna dâhil olabilir mi?

Bunu bu şekilde yapmaya başlarsak, mesela Şubat ayında Avrupa’da gaz fiyatları Amerika’nın on misliydi. İnanılmaz rakamlar söz konusu tabii. Yani şu andaki düşmüş fiyatlarla bile hidrojeni pek imkân dâhilinde görmüyorum. Varsa gaz onu yakarsınız. Biraz ileriye bakarsak, teknoloji gelişecekse böyle muazzam bir teknoloji değil tabii… Karbon yakalama teknolojisinin püf noktası az kaçak olmasını sağlamak. Bana imkân dâhilinde geliyor; sadece ayar yapılması gerek. O zaman bu bir şekilde hidrojen kullanımında öne geçilecek anlamı taşır. Hidrojen ‘combustion’ (yanmalı) yakıt olduğu için önemli. Cam, demir çelik ve rafinerilerde gerekecek. Petrol ile araç yürütülmeyecek de rafineride ‘nano’ yapılacak, plastik yapılacak; petrokimyada kullanılacak.

Aslında yeni bir endüstri tasarımı ile karşı karşıyayız. Yeni endüstri tasarımının gereği de tamamen enerji kaynaklı. Burada ilginç bir şey daha oluyor.

Bu mütecaviz harbi Rusya çıkartmasaydı enerji savaşını zaten kaybedecekti. Savaş tazminatı meselesi de söz konusu. Rusya ne yapacak bilemiyorum. Eğer bu savaş durursa tazminat meselesi ile karşı karşıya olacak ve Rusya’nın zor bir yolu var önünde. Batı dünyası, Rusya’ya meydanı boş bırakamazdı.

Savaş tazminatı yeni bir durum değil; Osmanlı da gerileme devrinden beri savaş tazminatı vermiştir; kaybedince veriliyor. Fakat böyle bir durumun bugün pek düşünülmesi mümkün görülmüyor. Rusya, medeni devletlerarasında tamamen kabul gördüğünde, bu Avrupa için de ucuz gaz anlamına gelecek… Avrupa o gazı hidrojene dönüştürecek; bu şekilde ucuz ve temiz hidrojen imkânı elde edilecek ve rekabetini koruyabilecek; aksi takdirde Avrupa’nın durumu çok kötü. En büyük hidrojen üreticilerinden biri ise ABD olacak; çünkü orada muazzam gaz var.

Enerji endüstrisinin de doğduğu bir coğrafya aslında ABD... Böyle bakarsak, bu işi götürebilecek yüksek bir kapasitesi de var. Çin burada ne yapacak? Çin de aynı yola girebilir; Avrupa’ya satamadığı gazın yeni müşterisi Çin mi?

Ama o kadar kolay olmayacak. Çin’in gaz gereksinimindeki artış azaldı. Ve çok yakında başka teknolojiler gelecek; çünkü endüstrileri başka taraflara kayıyor. Rusya’nın Yamal’dan oraya gaz götürmesi için gerekecek böyle bir güzergâhın inşaatı 8 sene falan sürer. Kimsenin buna zamanı ve parası yok. Çin’in daha fazla Rus gazına ihtiyacı da yok. Çünkü öyle bir inşaattan sonra o gaz zaten ucuza çıkmaz. Öyle bir hazırlandı ki, LNG ithal limanları hazırladı Çin; Çin’in maksimumuna LNG + eski Sibirya’ya Sahalin tarafından da gaz getiriliyor. O bağlantıyı da yapmak üzere. Avrupa gayet iyi geçiniyordu ve Rusya’ya da iyi gelir kaynağı oldu.

Rusya bu gelir kaynaklarının kuruduğunu ne zaman hissedecek?

Hissetmeye başladı bile. 2023 başlarında beklenmedik bir şekilde spekülatif olarak para girdi Rusya’ya… Avrupa’dan gaz alınmadığı için… Bu kadarı tahmin edilmiyordu. Avrupa’nın bu kadar disipline bir şekilde geri çekileceği…  Avrupa’nın talebi bu kadar kolay azaltabileceği de... Derken, hava da iyi gitti biliyorsunuz;  Avrupa lehine Çin’de de Covid başladı ve Çin’in talebi düştü. Talep düşünce, gaz istenmedi; bir sürü zincirleme tesadüf oldu.

Türkiye’nin ‘enerji güvenliği’ politikaları doğru

Ya Türkiye’nin enerji güvenliği hakkındaki düşünceleriniz?

Burada Türkiye’nin enerji dağıtım politikalarında daha rekabetçi olması gerektiğini söyleyebiliriz. Enerji güvenliği açısından Türkiye doğru politikalar takip ediyor ama sektörde taşlar oturmadı.

Gaz ithalinde BOTAŞ var; hala kamu ağırlıklı bir görünüme sahip; sadece iç nedenlerle değil, Rusya küçük dağıtıcılarla uğraşmak istemiyor çünkü... Bir şekilde bu özelleştirme niye yapılır? Kaynak gelsin diye değil, özelleştirme yapılması rekabeti arttırmak, verimliliği arttırmak içindir. İşte o tamamen olmadı. Bunu görüyoruz. Enerji güvenliği açısından depolama LNG önemli konular ve Türkiye’nin başarıları arasındadır.

Putin ile barışçıl bir çözüm olası görünmüyor

Peki, gaz merkezi meselesine ne diyorsunuz?

Bence pek olabilecek gibi gelmiyor; Avrupa almaz Rus gazını… Avrupa, Rus gazı olmaksızın bir enerji dünyası hayal ediyor; ve bunun peşinde. Harp sonrası durum değişebilir tabii… Başka bir lider ve rejim olduğu takdirde bu gaz pompalanabilir; oradan da hidrojene geçilebilir. Başka bir senaryo da bu… Ortada kullanılmayan ve ucuza sevk edilebilecek bir gaz olacak. Avrupa bu durumda almayacaktır. Gazda o kadar büyük bir hacimden bahsediyoruz ki Batı Sibirya’dan Şangay’a böyle bir boru hattı mümkün değil…

Çinliler bununda hızlı bir yolunu bulurlar mı? Putin’in kafasında nasıl bir ‘road map’ (yol haritası) vardır Sizce? Putin sonrası nasıl olur Rusya? Savaşın sona ermesi için neler yapılabilir?

Putin, tamamen sivil halkın kullandığı altyapıyı tahrip ederek ilerliyor. Barışçıl bir çözüm Putin ile mümkün değil gibi görünüyor ve tazminatlar söz konusu; saldırganlığının bir sonucu olarak…

Yeni dünya düzensizliğinde, Türkiye’nin Batı ittifakı içindeki önemi kritik

Ekonomide bu jeopolitik etkileri Türk iş dünyası nasıl hissedecek gelecek on yılda?

Türk iş dünyası ile ilgili iki şey söylemek istiyorum. Belki komple bir cevap değil ama… Türk iş dünyası son derece esnek ve cevval; değişimlere de çok çabuk adapte olabilen bir yapıda. Burada uyumlu bir atiklik var; Türk iş dünyasının jeopolitika ile ne kadar ilgisi var bilmiyorum. Daha önemli tarafı şu ki, Türkiye’nin mali istikrarı ve regülasyon istikrarı mühim. Bu olmadığı sürece ticaretle para kazanmak zor olacaktır.

Yaşar Kemal bana bir şey söylemişti; hep çok gülerim, hiç unutmam. Kapitalist dünya böyle değil aslında… Demişti ki, “Al beşe, sat ona kapitalizm böyle bir şey… Başka bir şeyiniz yok…”

Yatırım eksikliği var Türkiye’de. Ticarette rekabet değil de ekonomiyi rekabete götürebilecek yatırımların artması lazım. Ez cümle, global yatırımların tekrar Türkiye’ye çekilmesi şart; şu anda yatırımcı süratle girip çıkıyor; nakit girişler var ama uzun vadeli yatırımlar yok. Bu bağlamda,  Türkiye ölçeğinde bir ekonominin daha fazla yatırım çekebilmesi lazım.

Yeni dünya düzeninde ya da düzensizliğinde Türkiye nereye oturuyor Sizce?

Dünyada dengeler bozulmuş vaziyette. Şu anda Soğuk Harp’ten bu yana Batı İttifakı en kuvvetli dönemini yaşıyor, neden? Putin’in saldırganlığı yüzünden. Onun için Türkiye’nin batı ittifakı dışında aramalar yapması o kadar önemli bir alternatif gibi gelmiyor bana... Global bir dünyada yaşıyoruz; ABD Çin’e bu kadar karşı çıksa da, Çin’in ticaretini kısıtlayıcı tedbirler almak istese de, mesela Kaliforniya’da Çin ile çok büyük ticaret ve yatırım ilişkileri içerisinde. Kaliforniya ve Silikon vadisi için Çin o kadar önemli ki... Bir de bu elektrikli araçlar (taşıtlar) ve depolama sistemleri var. Bunlar için gerekli madenlerin çok önemli bir bölümü Çin’de bulunuyor. Dolayısıyla birlikte hareket edebilmek önemli… Batı; komünist dönemden beri çok yakın işbirliği içinde Çin’le…

Bu ittifaka dâhil olmayan ülkeler ne gibi zorluklar yaşayabilirler peki?

Şu an Rusya mütecaviz bir ülkedir. Putin Rusya’sına doğrudan doğruya hizmet eden ülkelerin ticari bakımda da cezalandırılacağını muhakkak görüyorum. Ama başka herkes cezalandırılır mı bilemiyorum. Dışarda kalır mı bilmiyorum? Yalnız şöyle de düşünülebilir: Mesela, Hindistan tarafsız bir ülke olarak görünüyordu fakat Çin-Hindistan farklılığı ve birbirlerine şüphe ile bakmaları dolayısıyla Hindistan’ı özellikle Hint Okyanusu’ndan kaynaklanan güvenlik gerekçelerinden dolayı Batı Blok’una itmekle suçlandı. Onun dışında bakarsak, emperyalist bir batıdan da söz etmiyoruz artık. 19. ve 20. Asrın ilk yarısı böyle bitti. Burada; liberal serbest ticaret düzeni söz konuydu. Bunu başka bir düzenleme ile ikame etmek yerine, bunun içine, alışıla gelmiş bir düzen ile oturulabilir. Nitekim Türkiye’nin Afrika ile gittikçe artan ticaretine bakın, orada nasıl yapıyorlar bu işi… Serbest ticaretini bildiğimiz dünya düzeni içinde yapıyorlar.

Bildiğimiz dünya düzeninin aktörleri değişecek mi?

Güvenlik anlaşmalarının bazı yerlerde farklılıklar gösterebileceğini düşünüyoruz; ama şimdiden kestirmek güç. Çin’in Orta Asya ile ilişkilerinde pürüzler çıkabilir mi, bilmiyorum. Çok basit bir örnek, Sincan’daki Doğu Türkistanlılara yapılan muamele ile Orta Asya’da yaptığı ticari anlaşmalar zincirine bir bakmak lazım.  Bu ekonomik alanı beraberce yürütmesi nasıl olabilecek diye merak ediyorum. Olabilir mi? Çin, nasılsa bu benim iç meselem mi diyor? Bir fikrim yok.

Türkiye, kolay bir özete sığmıyor

Zamanınızın; yaşantınızın önemli bir bölümünü ABD ve Avrupa ülkelerinde gerçekleştiriyorsunuz. Oradan Türkiye nasıl görünüyor?

Valla Türkiye şu anda pek istikrarlı görünmüyor. Genel olarak Washington veya Avrupa ülkelerinden seçim süreci yakından izleniyor tabii; neler olabilir diye bolca yorumlar yapılıyor. Türkiye çok boyutlu bir yer ve kolay bir özete de sığmıyor. Onun için Türkiye’nin anlaşılması güç bir coğrafya olarak kalmaya devam edeceğini sanıyorum. Tabii ne kadar iyi anlaşıldığı çok önemli… Almanya’dan Amerika’dan, İngiltere’den bakıldığı zaman çok farklı fikirler söyleyen insanlar çıkıyor. Çok farklı algılama yapan insanlar da çıkıyor. Sadece o değil; algılamaların kamuoyunda yayılımı da farklılıklar gösterebiliyor.  

ENERJİ & JEOPOLİTİKA

Siyaset Bilimci Prof. Dr. Ahmet Evin ile bir ‘SÜPERNOVA’ söyleşisi

Ahmet Evin, Sabancı Üniversitesi Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi Profesörü ve Jean Monet Kürsüsü Üyesidir. Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesi’nin aynı zamanda Kurucu Dekanı’dır.

Sabancı Üniversitesi’ndeki görevinden önce New York Üniversitesi, Harvard Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Hamburg Üniversitesi ve Bilkent Üniversite’lerinde Siyaset Bilimi Bölüm Başkanlığı’nı üstlenmiş, dersler vermiştir.

Evin, merkezi Cenevre’de bulunan bir uluslararası kalkınma vakfı olan Aga Khan Trust for Culture’ın Eğitim Direktörlüğünü üstlenmiş; Aga Khan Mimarlık Ödülleri seçici kurulunda danışmanlık ve ödül yayınları editörlüğü görevlerinde de bulunmuştur.

Evin, Avrupa Komisyonu’nun desteğini alarak, Avrupa’nın gelecekteki mimarisine, Avrupa Birliği’nin doğuya doğru genişlemesine, Avrupa’nın Akdeniz politikasına, Türkiye’nin Gümrük Birliği Anlaşması’na yönelik siyasi diyalog girişimlerini başlatmıştır. ELIAMEP, United States Institute of Peace (USIP), The Kokkalis Program at the Kennedy School of Government, Harvard University gibi akademik kurumlar ve sivil toplum örgütleriyle mesleki eğitim ve siyasa araştırmaları için pek çok işbirliği gerçekleştirmiş ve European University Institute (EUI), Schuman Center for Advanced Studies ortaklığında EU-Turkish Observatory projesini hayata geçirmiştir.

ÖNEMLİ NOT:

SİYASET BİLİMCİ PROF. DR. AHMET EVİN İLE EKONOMİ GAZETESİ ENERJİ YAZARI NESLİHAN GÖKDEMİR AĞAR’IN BU SÖYLEŞİSİ; 28.04.2023 TARİHİNDE GAZETEMİZDE YAYINLANMIŞ OLUP, DİJİTAL YAYINDAKİ BU METİNLER –TAM- SÖYLEŞİYİ İÇERİR.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar