Maaş ve ücretlere enflasyon ayarı

Maruf BUZCUGİL
Maruf BUZCUGİL ANKARA NOTLARI

Ekonomimiz çok hasta. Kendi sıkletimizdeki ülkelerden olumsuz ayrışmış halde üretici ve tüketici fiyatları olağanüstü bir hızla artıyor. Dış ticaret açığımızdaki genişleme ihracat performansımızla teselli bulduğumuz günleri aratır hale getirdi bizi. Tamam, ‘yeryüzündeki tüm ekonomiler zorlu bir süreçten geçiyor’ ama uluslararası karşılaştırmalı tablolar bizim sorunlarımızın daha köklü ve derin olduğunu sürekli gözümüze sokuyor.  

TÜİK’in kapılarını DÜNYA’ya açan önceki başkan Prof. Dr. Sait Erdal Dinçer’in “Yaşam maliyetini değil, 84 milyon için enflasyonu ölçüyoruz” dediğinden beri verilerin dayanılmaz boyutlardaki hayat pahalılığını neden yansıtmadığını daha iyi anlar olduk.

Gözler iktidarın Temmuz Ayarlamasında

Hayat pahalılığının şiddeti arttıkça, yaklaşan seçimlerin de etkisiyle fiyat artışlarının “olağan ve mutlak mağduru” sabit gelirlilerin feryatları iktidara ve ekonomi yönetimine ulaştı. Daha önce yapılan temkinli açıklamalar yerini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Temmuz ayındaki enflasyon farkı artışlarıyla ücretlileri biraz daha rahatlatacağız” sözlerine bıraktı. Şimdi, işçi, memur ve emekliler Temmuz ayında yapılacak artışları beklemeye başladılar.

Asgari ücrette artış muamması

Geçen haftaya kadar Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin, asgari ücrette artış konusunda hep Aralık ayını işaret ediyorlardı. Bu konuyla ilgili daha önce “tutamayacağımız sözü veremeyiz. Aralık’ta görüşülür” diyen Erdoğan’ın 16 Haziran akşamı TÜRK-İŞ başkanı Ergün ile yaptığı önceden planlanmamış görüşmeden Temmuz’da artış yapılabileceği bilgisi çıktı.

Asgari ücrette artış konusunda işveren örgütleri arasında da görüş ayrılığı yaşanıyor. Çeşitli platformlarda, ücretli çalışanlara yönelik ücret artışlarının tek yolunun asgari ücret gibi görülmesinden duyulan rahatsızlık dile getiriliyor ve “ücret artışı yapmak isteyen işveren yapar, elini kolunu bağlayan yok” tavrı sergileniyor. Bazı işveren örgütlerinin, “asgari ücretteki artışların, bütün işçi gruplarında ayarlamayı gerekli kıldığı, toplu sözleşmelerin de yeniden gözden geçirilmesinin gerekli hale getireceği” kaygısı var. Sendikalar ise Temmuz ayında olası bir asgari ücret artışına itiraz etmeyeceklerini, hatta destekleyeceklerini, ancak artışın toplu sözleşmelere de yansıtılması gerektiğini vurguluyorlar. Tartışma sürerken şu bilgileri akılda tutmakta yarar var:
- Türkiye’de toplu sözleşme görmüş sendikalı işçilerden asgari ücret alan yok.
- Türkiye’de toplam 15,3 milyon işçinin sadece yüzde 14,3’ü sendikalı.

“Dezenformasyon” düzenlemesine Yargıtay’dan önemli uyarı

Kamuoyunda  “dezenformasyonla mücadele” yasası olarak bilinen Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Teklifi Meclis TBMM Adalet Komisyonu’nda geçen hafta kabul edildi, ancak Yargıtay’dan bu düzenlemeyle ilgili çok ciddi uyarılar geldi. Bu uyarılar Adalet Komisyonu’nda dikkate alınmadı. Yargıtay’ın Anayasa Mahkemesi kararlarına atıfla yaptığı uyarılar, umarız gelecek hafta genel kurulda yapılması beklenen görüşmelerde yankı bulur. Dezenformasyonla mücadele çerçevesinde teklifin 29. Maddesiyle Türk Ceza Kanununa “yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” suçu eklendi. Hem muhalefet partileri hem de gazetecilik meslek örgütlerinden en fazla tepki bu maddeye geldi. Yargıtay’ın düzenlemeyle ilgili görüşünü aktarmak üzere Adalet Komisyonu’na davet edilen Yargıtay 8. Daire Üyesi Dr. İhsan Baştürk, bu maddenin, Anayasa Mahkemesi’nin de sıkça atıfta bulunduğu hukuk devletindeki “suç ve cezada kanunilik ve belirlilik” ilkesiyle çeliştiğini net bir şekilde ortaya koydu. Bu düzenleme kanunlaşırsa, söz konusu suç ve cezalarla ilgili dosyalar Yargıtay 8. Dairesi’nin önüne gelecek. Yargıtay yargıcı Dr. İhsan Baştürk’ün komisyona hitaben “Bir içeriğin sadece ‘retweet’ yapılması, sadece paylaşılması yayma mıdır?” sorusunu sorarak hukuk diliyle anlatmaya çalıştığı kuşkular böylelikle tutanaklara girmiş oldu.

Düzenleme ne getiriyor?

Teklifin 29. Maddesi “Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimsenin, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılmasını” öngörüyor. Bu tür suç ve ceza dosyalarının önüne gelmesi olası hakimlerden biri olan Yargıtay 8. Ceza Dairesi Üyesi İhsan Baştürk, söz konusu suçun yüzde 99 oranında basın yoluyla işlenebileceğine dikkat çekiyor. Baştürk, hangi fiilin suç olarak tanımlandığının açık ve net olarak hiçbir tereddüde imkân bırakmayacak şekilde belirlenmesi gerektiğini ısrarla vurguluyor. 
CHP, söz konusu teklif yasalaşırsa Anayasa Mahkemesi’ne götüreceğini ilan etmiş bulunuyor.

Merkez siyasette safları sıklaştırma çabası

Yeniden yapılanan Türkiye Demokrasi Vakfı’nın (TDV) geçen hafta Ankara’da düzenlediği geniş katılımlı toplantı, merkez sağ ve solun eski ve yeni siyasetçilerini buluşturdu. 1986 yılında dönemin iktidar partisi ANAP’ın genel başkanı ve Başbakan Turgut Özal’ın teşvikiyle kurulmuş olan vakıf, yenilenmiş yüzüyle kamuoyuna çıktı. “Başka Türkiye Mümkün” başlıklı toplantıda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve DP Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın yanı sıra, 6’lı masanın diğer üyeleri, İyi Parti, Deva Partisi ve Gelecek Partisi’nin genel başkan yardımcıları demokrasiyi yeniden inşa mesajları verdiler. Kılıçdaroğlu’nun “Her birimiz ayrı partiyiz. Türkiye’ye demokrasiyi birlikte getirmek zorundayız” sözleri salondan büyük alkış aldı. Ama bu toplantıya Ak Parti kurucularından eski TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın “kral çıplak demenin vaktidir” sözleri damga vurdu.

Kürsüye gelen konuşmacılar, protokol sırasında yan yana oturan Ankara’nın eski ve şimdiki Büyükşehir Belediye Başkanları Murat Karayalçın ve Mansur Yavaş’ı özenle birlikte selamladılar.  
Türkiye’de sivil toplumun yeniden yapılanması gerektiğini vurgulayan TDV Başkanı M. Salih Uzun’un, TOBB Başkanı ve yöneticilerine “ekonomik sıkıntı var ama sesleri çıkmıyor” diye çok sert eleştiriler yöneltmesi dikkati çekti. Vakfın yeni yüzlerinden akademisyen ve TV yorumcusu Prof. Dr. Ahmet Kasım Han’ın TDV Başkan yardımcısı sıfatıyla yaptığı konuşmanın ilgi çektiğini de Ankara notlarına kaydedelim.

Mülkiyeli Kazakistan Büyükelçisi

Ankara’da akıcı ve güzel Türkçe konuşan yabancı diplomatlar ve büyükelçilerle karşılaşmak olağandır. DÜNYA okuru diplomatlarla gazetede yer alan haberler, yazılar üzerine konuşmak ise ayrı bir keyif verir. Gazetemizde yayımlanan makale ve söyleşilerini okuduğunuz Fransa’nın Ankara doğumlu büyükelçisi Hervé Magro ve Macaristan’ın 12 yıldır Ankara’da değişik kademelerde görev yapmış Büyükelçisi Victor Matis akıcı Türkçeleriyle bilinirler.

Kazakistan’ın yeni Ankara Büyükelçisi Yerkebulan Sapıyev’in ise mükemmel Türkçesi yanında farklı bir özelliği de var. Büyükelçi Sapıyev Mülkiye mezunu.  Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirmiş bir iktisatçı. İyi bir DÜNYA okuru olan Sapıyev ile tanışır tanışmaz uluslararası gelişmeler ve ülkelerimizin ekonomileriyle ilgili derin bir sohbete daldık. Sohbetimize doğal olarak Kazkistan Büyükelçiliği’nin ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Mezunu Müsteşarı Assan Mazhitov da katıldı. Önceki Kazakistan Büyükelçisi Abzal Saparbekuly’nin de çok iyi Türkçe bildiğini hatırlamakta yarar var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar