Cumhurbaşkanı Erdoğan: İsrail'in İran'a saldırısı haydutluk
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "İsrail'in Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye ve son olarak İran'a gerçekleştirdiği saldırıların tanım ve tarifi haydutluktur" dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Lütfi Kırdar Kongre Merkezi'nde İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Dışişleri Bakanları Konseyi 51. Oturumu'nda konuştu.
İşte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıklamasından önemli satırbaşları:
İsrail ordusu tarafından Gazze'de şehit edilen, yüzde 65'inden fazlasını çocuk ve kadınların oluşturduğu 55 bini aşkın kardeşimizi bir kez daha rahmetle yad ediyorum. Aynı saldırılarda yaralanan 128 bin kardeşimize Rabbimden şifalar diliyorum. Türkiye olarak Filistinli kardeşlerimizin acısını acımız, hüznünü hüznümüz biliyoruz. Filistinli kardeşlerimiz de bilsinler ki zulmün bugün karanlığı ne kadar koyu olsa da inşallah adalet tecelli edecek, zafer mutlaka inananların olacaktır. Allah'ın izniyle acıları, zulümleri, ölümleri değil zaferleri, sevinçleri ve barışı konuşacağımız güzel günleri göreceğimize ben yürekten inanıyorum.
Gazze'de yaşayan 2 milyon kardeşimiz 21 aydır hayatta kalma mücadelesi veriyor
Son iki yıldır İsrail'in işgal, istila, yıkım ve katliam politikalarıyla giderek daha fazla yüzleşiyoruz. Batılı güçlerin koşulsuz desteğini arkasına alan İsrail, bölgemizi istikrarsızlığa sürüklemeye devam ediyor. Önce Gazze'ye ve Batı Şeria'ya saldırdılar, tüm dünyanın gözleri önünde Gazze'yi devasa bir enkaza çevirdiler. Sağlık tesislerini, okulları, camileri ve kiliseleri bombaladılar. Sadece bir çuval un almak, bir tas çorba, bir kuru ekmek alabilmek için yardım sırası bekleyen insanları hunharca katlettiler. Her gün çoğu çocuk ve kadın yüzlerce masum sivil, İsrail güçleri tarafından bilerek şehit ediliyor. Gazze'de yaşayan 2 milyon kardeşimiz, Nazilerin temerküz kamplarını bile geride bırakan kötü şartlarda tam 21 aydır hayatta kalma mücadelesi veriyor.
Netanyahu hükümeti bölgesel barışın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha ispat etti
Gazze ile birlikte İsrail Lübnan'ı, Yemen'i ve Suriye'yi de hedef aldı. Hava bombardımanlarının yanı sıra Suriye'deki çeşitli grupları yönetime karşı kışkırtarak orayı da karıştırmaya, orada da kargaşa çıkarmaya çalıştı. Şimdi de İsrail'in devlet terörüne 13 Haziran'dan bu yana komşumuz İran muhatap oluyor. Şunu bir defa açık ve net söylemek isterim. Bütün bu saldırılarıyla Netanyahu hükümeti bölgesel barışın önündeki en büyük engel olduğunu bir kez daha ispat etmiştir.
İsrail'in İran'a gerçekleştirdiği saldırıları en güçlü şekilde telin ediyorum. İsrail'in terör saldırılarında, bombardıman ve suikastlarında vefat eden İranlı kardeşlerimiz için ülkem ve milletim adına taziyelerimi sunuyorum. Binlerce yıllık tarihiyle, zorluklar karşısında sergilediği dayanışmayla ve güçlü devlet tecrübesiyle İran halkının inşallah bugünleri de atlatacağından hiçbir şüphe duymuyorum.
İsrail'in İran'a gerçekleştirdiği saldırılar haydutluk
Şu gerçeğin de bilinmesinde fayda görüyorum. İsrail'in Gazze, Lübnan, Yemen, Suriye ve son olarak İran'a gerçekleştirdiği saldırıların tanım ve tarifi haydutluktur. İran'ın İsrail'in bu devlet terörü karşısında nefsi müdafaa çerçevesinde halkını savunmak amacıyla aldığı tedbirler gayet doğal, meşru, hukukidir.
Saldırıların İran'ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin yoğunlaştığı bir dönemde vuku bulması manidar
Şurası artık günbegün ortaya çıkıyor. Uluslararası hukuku ihlal eden bu mütecaviz eylemlerin, İsrail'in bölgede yürüttüğü stratejik istikrarsızlaştırma politikasına hizmet ettiği açıktır. Saldırıların İran'ın nükleer programıyla ilgili müzakerelerin yoğunlaştığı bir dönemde vuku bulması elbette manidardır. Nükleer çalışmalarında hiçbir denetime tabi olmayan, şeffaflık noktasında kimseyi umursamayan İsrail'in, nükleer silahların yayılmasının önlenmesi anlaşmasına taraf başkalarına söz söylemesi büyük bir riyakarlıktır.
Netanyahu hükümeti saldırılarıyla müzakere sürecini baltalamayı hedeflemiştir
Netanyahu hükümeti 13 Haziran'daki saldırılarıyla aslında müzakere sürecini baltalamayı hedeflemiştir. Yaşananlar aynı zamanda Netanyahu ve cinayet şebekesinin herhangi bir meselenin diplomatik yollarla çözülmesini istemediğini de gösteriyor.
Yine İsrail, 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan, coğrafi bütünlüğü haiz, bağımsız bir Filistin devletiyle yan yana barış içinde yaşamak yerine savaşı tüm bölgeye yaymaya çalışıyor. Bakınız, bundan tam 90 yıl önce Hitler'in çaktığı kıvılcım, nasıl ki Pasifik'ten Atlantik'e, Hint Okyanusu'ndan Kuzey Denizi'ne kadar bütün dünyayı ateşe attıysa, bugün Netanyahu'nun Siyonist emelleri de bölgemiz ve tüm dünyayı büyük bir felakete sürüklemekten başka bir gaye taşımıyor.
Netanyahu'nun ne yapmak istediğinin bilincindeyiz
İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksa'nın kudsiyetine el uzatılmasını, Kudüs-ü Şerif'in tarihi statüsünün gasp edilmeye çalışılmasını, çeşitli haritalar üzerinden bölgemizi parçalama niyetlerinin artık uluorta konuşulmasını, bu sinsi planın birer hamleleri olarak görüyoruz. Biz Netanyahu'nun ne yapmak istediğinin gayet bilincindeyiz. Bölgeyi ateşe, çatışmaya, kaosa ve gözyaşına boğarak güvenliklerini tesis edeceklerini zannedenler ham bir hayalin peşinden gitmektedir.
İsrail'in kanlı elleriyle bölgemizde düzen kuracağını iddia etmesi, ülkeyi yönetenlerin nasıl bir körlük içinde olduklarını ortaya koyuyor
İsrail, komşularının güvenliğini tehdit ederek kendi güvenliğini sağlayamaz. Evdeki hesabın çarşıya uymadığını onlar da yavaş yavaş göreceklerdir. İsrail'in kanlı elleriyle bölgemizde düzen kuracağını iddia etmesi, bu ülkeyi yönetenlerin nasıl bir körlük ve karanlık içinde olduklarını ortaya koyuyor.
Bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına izin vermeyeceğiz
Türkiye olarak bölgemizde sınırları kanla çizilecek yeni bir Sykes-Picot düzeninin kurulmasına izin vermeyeceğimizi burada önemle vurguluyorum. Gazze halkının açlıkla cezalandırılmasına, Batı Şeria’da devlet ve yerleşimci terörüne, Mescid-i Aksa ile semavi dinlerin beşiği Kudüs’ün tarihi statükosunu yok etme teşebbüslerine asla esir kalmayacağız.
Netanyahu’nun çatışmaları daha da derinleştirmek amacıyla söylediği zehirli sözlerine kimse itibar etmesin
Buradan uluslararası topluma, özellikle İsrail üzerinde etki sahibi ülkelere bir kez daha sesleniyorum: Netanyahu’nun çatışmaları daha da derinleştirmek amacıyla söylediği, övgü ambalajına sarılmış zehirli sözlerine kimse itibar etmesin. Bölgemizin yeni bir savaşı ve istikrarsızlığı kaldırmaya tahammülü yoktur. İhtiyacımız olan aklıselimdir, sağduyudur, temkindir. Yanlışı daha büyük bir yanlışla kapatma gafletine asla düşmemektir. Bugün buradan bir kez daha çözümün diplomasi ve diyalogdan geçtiğini vurguluyor, kolaylaştırıcılık dahil üzerimize ne düşüyorsa yapmaya hazır olduğumuzu ifade ediyorum.
Temaslarımızı sabırla sürdüreceğiz
13 Haziran’dan bugüne kadar adeta yüreğimizi ortaya koyarak sükunetin tesisi için çok ciddi gayret sarf ettik. İnşallah netice alınıncaya kadar bu temaslarımızı sabırla sürdüreceğiz.
İki devletli çözüme ulaşılması çok daha hayati hale geldi
Bu şartlarda iki devletli çözüme ulaşılması çok daha hayati hale gelmiştir. Daha fazla ülkenin Filistin devletini tanıması teşvik edilmeye devam etmeli, İsrail’e karşı uluslararası hukuk ve Birleşmiş Milletler şartı temelinde zorlayıcı tedbirler alınması için girişimlerimizi eş güdüm halinde sürdürmeliyiz. İki devletli çözümü ilerletmek için bu hafta New York’ta Suudi Arabistan’ın öncülüğünde yapılması planlanan ancak son saldırılar nedeniyle ertelenen uluslararası konferansın da ilk fırsatta tertiplenmesini temenni ediyoruz. Suudi Arabistan’a bu girişiminde şimdiden muvaffakiyetler diliyorum.
Tabii burada şunun da altını çizmek durumundayım. Aynı ananın evladı olan iki kardeş arasında görüş ayrılıkları, yol yöntem ayrılıkları olabilir. Bunlar hayatın olduğu gibi siyasetin de diplomasinin de doğal gerçekleridir. Ama kardeş demek, aynı zamanda kaderdaş demektir. İstanbul’un kaderi Şam’ın kaderinden; Bağdat’ın, Kahire’nin, Sana’nın kaderinden; İslamabad’ın, Kabil’in, Trablus’un, Tahran’ın kaderinden; Mekke ile Medine’nin ve elbette Kudüs’ün ve Gazze’nin kaderinden ayrı değildir. Türkü, Kürt'ü, Arap'ı, Farsıyla, Sünni'siyle, Şii'siyle, Alevi'siyle, Afrikalı, Asyalı ve Latin Amerikalısıyla ve diğer tüm mezhep ve kökenleriyle Müslümanların kıblesi gibi kaderleri de ortaktır. Söz konusu ortak davalarımız, ortak çıkarlarımız olunca farklılıkları bir yana koyup kenetlenmek boynumuzun borcudur. Aramızdaki tutum farklılıklarının, özellikle içinden geçtiğimiz bu kritik dönemde bizlere ayak bağı olmasına izin veremeyiz. Son süreçte gördük ki dengeler, siyasetler, kırılgan ilişkiler bir yere kadar. Ümmetin sesini ve vicdanını temsil eden teşkilatımızın bu toplantısında, İsrail’in tüm bölgeyi yangın yerine çeviren politikalarına karşı duruşumuzu açıkça dünya kamuoyuna duyurmamız gerekiyor.
Ayrışmayı, kutuplaşmayı, birlikteliğe, dayanışmaya tahvil etmek en samimi arzumuz
Bugün birbirimize daha sıkı sarılmaya, saflarımızı daha da sıkılaştırmaya, birbirimize karşı hoşgörü sınırlarımızı daha da genişletmeye ihtiyacımız var. Resul-i Ekrem Efendimizin (s.a.v.) şu emrini bilhassa bugünlerde kendimize rehber edinmeliyiz. “2 1’den, 3, 4’te 3’ten iyidir. İttifak ediniz.” Evet. Bilhassa Filistinli kardeşlerimizin kendi işlerinde milli birlik sağlayacakları günlere ulaşmayı canıgönülden arzu ediyoruz. İşte bugün, burada olduğu gibi, hepimiz Filistin halkı için seferber olmuşken, kardeşlerimiz arasında bölünmüşlük, parçalanmışlık görmek bizleri üzüyor. Nerede olursa olsun ayrışmayı, kutuplaşmayı, birlikteliğe, dayanışmaya tahvil etmek en samimi arzumuzdur.
2 milyarlık İslam aleminin tek başına bir kutup haline gelmesi şart
Çok kutuplu dünyada 2 milyarlık İslam aleminin tek başına bir kutup haline gelmesi şarttır. İslam dünyasının çok daha büyük rol oynayacağı ancak aynı zamanda daha fazla sorumluluk üstleneceği bir dönemin arefesindeyiz. Türkiye’nin Dışişleri Bakanları Konseyi Dönem Başkanlığı, bölgemizdeki şiddet sarmalının İsrail tarafından yeniden tetiklendiği, istikrar ve barışın tehdit edildiği bir ortamda başlıyor.
İsrail'in haydutluklarını durdurmak için daha fazla dayanışma sergilememiz şart
İsrail’in Filistin’de olduğu gibi, Suriye, Lübnan ve İran’daki haydutluklarını durdurmak için daha fazla dayanışma sergilememiz şart. Teşkilatımız kurulduğu günden bu yana hep barış ve diyalog mesajı taşımış, her türlü aşırıcılığa karşı dimdik durmuştur. Bundan sonra da sırt sırta verip zorlukların üstesinden beraber geleceğiz. 57 üyesiyle, Birleşmiş Milletler’den sonra en büyük ikinci uluslararası örgüt olan teşkilatımızı daha iyi işletmek, verimli hale getirmek, ekonomik ve toplumsal gelişmenin bir aracı olarak çalıştırmak mecburiyetindeyiz.
Önce kendi içimizdeki ihtilafları çözeceğiz. Kendi meselelerimizi kendi ortak aklımızla ve irademizle sahiplenmezsek başkalarının çıkarlarına hizmet etmiş oluruz. Ortak bir tarihin, ortak bir medeniyetin, hepsinden önemlisi ortak bir inancın mensupları olarak istikbalimizi ilgilendiren her konuda çözüm üretecek irade ve kapasiteye ziyadesiyle sahibiz.
Suriye’nin İslam İşbirliği Teşkilatı üyeliğine dönmüş olmasından memnuniyet duyuyoruz
Dönem başkanlığımız sırasında İslam düşmanlığıyla mücadeleyi aktif şekilde sürdürmeye devam edeceğiz. Bu vesileyle Suriye’nin İslam İşbirliği Teşkilatı üyeliğine dönmüş olmasından ve uluslararası topluma yeniden entegrasyonu yönünde alınan mesafeden duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek istiyorum.