Liderlik– 2

Osman Ata ATAÇ
Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Geçtiğimiz hafta liderlik konusuna eğilmeye çalışmıştım. Liderlerde arzulanan vasıfları taradığınızda büyük çoğunlukla ve öncelikle iyi insan tanımlarıyla karşılaşırsınız. Geçen hafta iyi insan tanımına uyan siyasi yöneticilerde aranan vasıfları; iyi hizmeti kişisel menfaatinin üstünde tutan; doğru, ilkeli ve dürüst olan; olabildiğince yakın çevresinin değil tüm örgütün çıkarlarını düşünen; herkese eşit derecede saygılı olan; döneklik, ikiyüzlülük, hîlekârlık yapmayan; örgütün ve örgüt çalışanlarının dertleriye samimi olarak ilgilenen; bilgili, kültürlü olan fakat megalomanik eğilimi olmayan; sözüne güvenilir; güçlü fakat güç sarhoşluğuna kapılmamış; kendiyle barışık; şeffaf, güven telkin eden; yol arkadaşlarına desteği esirgemeyen olarak uzun bir liste halinde vermiştim. 

İyi insan vasıflarına ilaveten liderlerde olması gereken diğer özellikleri de şöyle sıralamıştım:

  1. Analitik düşünce - Şimdiki, yakın ve orta vadedeki iç ve dış iş çevresini doğru analiz ederek fırsat ve tehditlere göre seçenekler geliştirebilmek
  2. İletişim kabiliyeti - Örgüt ve paydaşlarını dinlemek, anlamak ve seçeneklerin olabilirliğine ikna edebilmek 
  3. Gerçekçilik - Rüya yaratabilmek ama rüya görmemek
  4. Açılımcılık - Farklılık yaratabilecek yenilikler aramak, tanımlamak ve uygulamaya geçirme esaslarını belirlemek.

Siz de bunları okuyan birçok kişi gibi okuyup geçmiş ve de büyük olasılık bu yazılanları doğru bulmuşsunuzdur. Şimdi temel soru şu: Lider olabilmek için bunlar yeterli mi? Yani analitik, iletişimci, gerçekçi, ve açılımcı biri aynı zamanda iyi bir insansa bu onu lider yapar mı? El cevap: Yapmaz. Yani liderlik pozisyonunda olan insanlar ille de iyi insanlar ve diğer özelliklere sahip olanlar demek olmadığı gibi bu tür insanların da liderlik pozisyonuna gelenlerin bu özelliklere sahip oldukları da ispatlanmış değildir. 

Aksine liderlik pozisyonuna şu veya bu şekilde yerleşmiş bir sürü insan ne iyidir ne de dişe dokunur analitik, iletişimci, gerçekçi ve açılımcı özellikleri vardır. Yani yukarıda sıraladığım vasıf ve özellikler liderlik için ne yeter ne de gereklidir. Liderlikleri ister tanınsın ister tanınmasın bir sürü adı lider olan yönetici ne iyi vasıflara sahiptir ne de istenen özellikleri vardır. 

1973 yılında ülkemizde vizyona giren ve Mario Puzo'nun yazdığı aynı adlı romandan uyarlanan, Francis Ford Coppola'nın yönettiği, Marlon Brando ve Al Pacino'nun başrollerini paylaştığı Baba (The Godfather) filmlerini, özellikle ilkini, görmeyeniniz herhalde yoktur. Filmde Brando’nun New York’taki bir mafya teşkilatının başındaki ‘baba’ Vito Carleone rolünde gösterdiği, senaryo gereği de olsa, başarı seyircileri o denli etkiledi ki o sıralar basılan bir posterde Brando’nun resminin altına “ABD Başkanlığı için Carleone: Vito Carleone’ye verilen oylar etkin liderliğe verilen oylardır” yazılmıştı. Carleone ne iyi biriydi ne de yukarıdaki özelliklere sahipti. 

Kötü insan olan ve diğer özelliklerden nasiplenmemiş liderlere örnek için filmlere gitmeye gerek yok. Yetmiş ila seksen-beş milyon insanın hayatına mal olan II. Dünya savaşında Dünyayı kana bulayan Hitler, Mussolini, Stalin hemen hemen hiçbir ölçekle iyi insanlar sayılmazlardı. Son zamanların ‘liderlerinden’ ABD başkanı Trump’ın iyilik bir tarafa diğer özelliklerden nasiplenmediği ortadadır. Günümüz liderlerine bir bakın. Kaç tane arzulanan özelliklere sahip ‘iyi insan’ lider tanımlayabilirsiniz? O zaman bir problemimiz var demektir. Bu analizimin bir tek doğal sonucu vardır. Liderlik literatürü çok da gerçekçi gözükmüyor sanki, hiç sevmediğim bir tabir olmasına rağmen maksada hizmet ettiği için kullanacağım, akademik kalıyor gibi. 

Akademik demek bu bağlamda olanı değil de olması bekleneni anlatan anlamında kullanılan bir kelime. Türkçesi “Adam koskoca bilmemnenin lideri olmuş. İyi biri olmalı. Mutlaka analitik, iletişimci, gerçekçi, ve açılımcıdır” demek hem kulağa hoş geliyor hem de doğru olması gerek gibi. O nedenle literatür yakın ve uzak tarihteki ve halen gözümüzün önündeki kötü ve özelliksiz damların liderliklerini göz ardı edip bir nevi idealist bir tanım vermeye uğraşıyor. Bir bakarsanız gerçekten de ‘iyi insan’ olan ve özellikleri ile sivrilen liderler kural değil istisnadır. 

Peki, lider olanların ortak tarafları bu özellikler değilse nedir? Geçen hafta bunun cevabını vermiştim. Gözünüzden kaçmış veya önemsenmemiş olabilir. Örgütün tek sahibi de olsanız bu özellik sizi lider yapmaz. Örgütün üst kademelerinden lider heveslisi biriyseni veya örgütün başına sermaye temsilcisi olarak atandıysanız bu da sizi lider yapmaz. Bu konuda geçen hafta şunu yazmıştım: “Halbuki yöneticilik çoğu kez bir koalisyon üyeliği demektir. Şöyle olun, böyle olun demenin koalisyon üyelerine bir faydası olmaz. Örgütlerde çalışanlar belli bir seviyeye yükselene kadar iyi teknokrat oldukları için, örgüt hiyerarşisinde belli bir seviyeden yukarıya çıktıklarında ise iyi politikacı oldukları için ödüllendirilirler. Örgüt mensuplarının alt ve orta seviyelerde teknokrasi üst seviyelerde siyasi nedenlerle değerlendirilirler tezimi ulusal ve uluslararası birçok platformda tartıştım. Bir kere işletmecilerin bu tezi ciddiye almaları gerekir. Laf diye geçiştirmemek gerekir. Çoğu başarılı teknokratın ‘liderlik’ pozisyonlarında başarılı olamamalarının altında genellikle bu neden yatar.”

Örgüt-ülke çapında liderlik yapabilmek için o örgüt veya ülkenin başında olmak veya başında olmak için en güçlü aday olmak gerek. Bunu yalnız başına başaran yani etrafında kimse olmayan bir kişi yapamaz. Bununla çok sayıda destekçi demek istemiyorum. Castro Küba ihtilalini yedi kişiyle başlattı. Taraftarlarının büyük devrimci lider olarak gördüğü Mao 1927 yaz aylarında kaostan zor kaçtı ama karısı öldürüldü. Kuomintang askerlerinin elinden bir avuç kalmış takipçisi tarafından kurtarıldığında kurşuna dizilmeye götürülüyordu. Bu örneklere düzinelerle ekleme yapabilirsiniz. Son resim neyi gösterirse göstersin liderler koalisyonlar sayesinde liderlik seviyesine yükselirler. Bu koalisyonları kurmak ve liderin felsefe ve hedefleri nelerse onlar için kullanmak teknik bir süreç değil siyasi bir süreçtir. Yani bir amaca ulaşmak için karşısındakilerin duygularını okşama, zayıf noktalarından ya da aralarındaki uyuşmazlıklardan yararlanmaya dayalı bir menfaat birliği kurulması sürecidir. 

Liderler felsefe ve ideallerini hayata geçirmek için bazen yıllarca uğraşırlar. Kimi başarır kimi başaramaz. Bazen koşullar elverir lider adayları çabucak liderlik pozisyonuna otururlar ve planlarını uygulamak için yeni mücadelelere girişirler. Zigzaklı bir yoldur. Bu yolda en tehlikeli tuzak lider adaylarının ‘taviz-ödün’ vermek zorunda kaldıklarında verilmemesi gereken, geri dönüşü olmayan tavizler vermeleridir. Koalisyon kurmak bir uzlaşma sürecidir. Uzlaşma ise taraflardan her birinin kendi talebinden ödün vermesi sonucunda farklı taraflar arasında varılan anlaşmaya denilir. Burada anahtar kelime ‘taviz-ödün’ kelimesidir. Taviz vermek-ödün vermek fiilleri dilimizde hatalı bir şekilde uzlaşmak kavramıyla karıştırılır. Aslında taviz vererek uzlaşmak sık rastlanan bir süreç olmakla beraber ödün vermenin uzlaşmayla aynı anlama gelmediği açıktır. Son zamanlarda yükselen bir liderin sağ kolu olan bir gence “Dikkat et uzlaşacağım veya iş bitireceğim diye taviz vere vere sonunda kendini tanımayacak bir hale gelebilirsin. O nedenle halk arasında ‘kırmızıçizgi’ diye bilinen değer ve fikirlerini herkesin bilmesini sağla ve bunlardan ödün verme” dediğim de bunu kastediyordum. 

 Devam edeceğiz

Sağlıcakla kalın

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
İzahat 11 Ekim 2023
Rekabet 04 Ekim 2023
Özür ve devam 27 Eylül 2023
Benchmarking 30 Ağustos 2023
Bencmarking 23 Ağustos 2023
Kontrol 16 Ağustos 2023
Denetim 09 Ağustos 2023
Tırışkadan işler 02 Ağustos 2023