Merkez Bankası'nın sadeleşme adımları ne anlama geliyor?

Merkez Bankası, dün faiz kararı sonrası 'sadeleşme adımları'nın geleceğine ilişkin sinyal verirken, bu sabah adımlar açıklandı. Ekonomistler, Merkez Bankası'nın mesajlarını, bugün açıklanan kararların ne anlama geldiğini ve olası etkilerini ekonomim.com'a değerlendirdi.

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Merkez Bankası'nın sadeleşme adımları ne anlama geliyor?

Şenay ZEREN

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısı dün sonuçlandı ve banka beklentiler dahilinde bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını (politika faizi) 500 baz puan artırarak yüzde 30 seviyesinden yüzde 35 seviyesine çekti. TCMB böylelikle haziranda 650, temmuzda 250, ağustosta 750, eylülde 500, ekimde 500 olmak üzere beş toplantıda toplam 2650 baz puan faiz artırmış oldu.

Karar metninde, enflasyon görünümünde belirgin iyileşme sağlanana kadar parasal sıkılaştırmanın gerektiği zamanda ve gerektiği ölçüde kademeli olarak güçlendirileceğine vurgu yapılırken, "Türk lirası mevduat payının artırılmasına yönelik ilave adımlarla parasal aktarım mekanizması güçlendirilmeye devam edilecektir" denildi. Bankadan bugün ise, hızlı bir şekilde ‘sadeleşme adımları’ geldi.

Adımlar kapsamında; kredilerde fatura zorunluluğu kaldırılırken, bankalarca kullandırılan krediler üzerinden yüzde 30 menkul kıymet tesisi uygulamasına son verildi.

Ayrıca, kur korumalı hesapların (döviz dönüşümlü) yenilenmesi ve TL'ye geçişi ile TL payının artırılmasına ilişkin maddeler menkul kıymet düzenlemesinden çıkartılırken, "Yabancı para mevduat için tesis edilen zorunlu karşılıklar üzerinden komisyon alınması uygulamasında kur korumalı hesapların (döviz dönüşümlü) yenilenmesi ve Türk lirasına geçişi ile Türk lirası payının artırılmasına yönelik değişiklikler yapılacak. TL’ye geçiş oranı yüzde 10’dan fazla olan bankaların hedefi aşan kısmı yenileme hedefine sayılacak" denildi.

Merkez Bankası’nın hem dünkü faiz kararı ve mesajlı hem de bugün açıklanan yeni adımları olumlu karşılanırken, ekonomistler satır aralarını ve piyasaya olası yansımalarını ekonomim.com’a değerlendirdi.

TCMB’nin mevduat faizlerindeki düşüşten rahatsız olduğunu anlıyoruz
Serkan Gönençler - Gedik Yatırım Başekonomisti

TCMB’nin dünkü PPK metninde de yer verdiği üzere, TL mevduatın payını arttırmak üzere bankalara koyduğu dönüşüm hedeflerini yükseltmesi zaten beklenen bir adımdı. Buradan, TCMB’nin TL mevduat faizlerinde son günlerde yaşanan düşüşten rahatsız olduğunu anlıyoruz. Kararın ardından önümüzdeki günlerde mevduat faizlerinin yeniden yükselişe geçmesi beklenmeli. Öte yandan, menkul kıymet tutma şartlarının büyük ölçüde kaldırılmasıyla sadeleştirme adına önemli bir adım atılırken, bankaların üzerindeki mali ve de operasyonel yükler hafifletiliyor. Bu kararlarla birlikte tahvil faizlerinde de yükselişler bekleyebiliriz. Bunlar dışında, seçici kredi politikası ile uyumlu olarak ihracatçının krediye ulaşımının kolaylaştırılması da amaçlanıyor.

Piyasaya yansımaları nasıl olur?
Etem Öztekin - Ata Yatırım Hazine Genel Müdür Yardımcısı

Kredilerdeki menkul kıymet tutma yükümlülüklerinin kaldırılması, daralan kredi büyüme hızını yukarı getirecektir. Bu da piyasadaki nakit sıkışıklığının çözülmesi açısından pozitif bir gelişme. Ancak ekonomik aktivitedeki olası hızlanmanın enflasyon üzerinde olumsuz etkilerini yaşayabiliriz. Ayrıca önemli noktalardan biri de kullanılan kredilerin dövize gitmesinin nasıl önüne geçileceği. Dolarizasyon riskinin önüne geçilebilmesi için TL mevduat faizlerinin yatırımcıları ikna edecek bir seviyeye gelmesi önemli.

Kredi faiz oranları üzerinden bankalara uygulanan menkul kıymet tutma yükümlülüğünün kaldırılmasını, faiz hadlerinin serbest piyasada belirlenmesi açısından pozitif bir gelişme olarak algılıyoruz. Liralaşma stratejisi kapsamında bankalara verilen TL mevduat hedefinin artarak devam edeceği anlaşılıyor. Bu kısımdaki hedef yönetiminin menkul kıymet tutma zorunluluğu yerine zorunlu karşılıklar marifetiyle yapılacağı belirtilmiş.

Menkul kıymet tutma zorunluluklarının kaldırılmasının da bazı piyasa etkileri olacaktır. Devlet tahvillerine talebin düşmesi, bir satış baskısı getirebilir. Bu da hazinenin borçlanma maliyetlerinde artış, bankaların elinde tuttukları sabit faizli devlet tahvili stoğunun değerlemesi açısından olumsuz etki anlamına gelebilir.

Geçtiğimiz dönemde kredi kaynağına ulaşmakta sıkıntı yaşayan reel sektör şirketlerinin özel sektör tahvillerinde yüzde 50-58 yıllık bileşik faiziyle yaptıkları ihraçların önümüzdeki dönemde kredi kaynağına ulaşımın rahatlaması halinde azalması beklenebilir. Bu da hisse senedi piyasası için önemli bir rakibin öneminin azalması anlamına gelir ki bu da hisse senedi piyasası açısından olumlu bir gelişme olabilir.

Adımlar eskiye yani normale dönüş olarak değerlendirilebilir
Serdar Pazı – Ekonomist

Dün PPK karar metninde yer alan makro ihtiyati tedbirler kısa zamanda açıklanacaktır ibaresinin hemen karşılık bulduğunu görüyoruz. Teknik detaylara boğulmadan özetlemek gerekirse, önceki dönemin ‘Ne olursa olsun faizleri düşük tutayım’ yaklaşımı ile yapılan kısıtlamaların kademeli olarak gevşetilmesi ve kaldırılması süreci devam ediyor. Yani aslında eskiye ve olması gerektiği gibi normale dönüş olarak değerlendirebiliriz.

İhracatçı şirketlerin ara mal ithalatı ve genel olarak finansmana erişimi noktasında getirilen kolaylıklar önemli. Bankaların menkul kıymet tesisi adı altında çok düşük faizli devlet tahvili alma zorunluluğu azaltılmış ki, bu aynı zamanda karlılık üzerindeki baskının ortadan kalkması demek. KKM'den çıkış kapsamında getirilen düzenlemeler de önemli, ancak şunu da es geçmemek gerekiyor: Enflasyonun yarısı kadar mevduat faizi varsa TL değer koruma aracı olarak görülecek mi, yani bankaların tahvil alma ve yüksek mevduat faizi verme motivasyonu azalıyor. Peki, yatırımcı bu durumda ne yapacak? Altın, eurobond ya da TL varlıklar dışındaki yatırım alternatiflerine ilgi artacak mı, göreceğiz.

Bankaların kredi verme imkanı artacaktır
Hikmet Baydar - Ekonomist

TCMB Para Politikası Kurulu politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 30’dan yüzde 35 düzeyine yükseltilmesine karar verdi. Bu kararı verirken de şu gerekçeleri sıraladı.

1-Yurt içi talepteki güçlü seyir
2-Hizmet fiyatlarındaki katılık
3-Enflasyon beklentilerindeki bozulma

Bu faktörlerin enflasyonun yukarı yönlü baskı oluşturmaya devam ettiği ifade edilmektedir. Aylık enflasyonda yavaşlama eğiliminden bahsedilirken, yıl sonu enflasyonun Enflasyon raporundaki tahminin üst sınırında olacağı ifade edilmiştir. Öte yandan, jeopolitik gelişmeler, enflasyon görünümünde petrol fiyatları kaynaklı risk oluşturmaktadır denilmektedir. Bu riskler maalesef faiz oranlarıyla kontrol edilebilecek riskler değildir. Kaldı ki aylık enflasyonda yavaşlama eğilimini göre göre, faizlerin 500 baz puan artırılması da kredi kullanımlarında özellikle iç talebin yavaşlamakta olduğu bu dönemde reel sektörü zorlayabilir. Açıklamada Türk Lirası varlıklara talebin artmasıyla fiyat istikrarına katkı sağlanacağı söylenmektedir. Ancak İsrail’in Filistin’de uyguladığı katliam nedeniyle mevcut ortamın buna uygun olmadığı kanaatindeyiz.

Parasal sıkılaştırmanın enflasyon hedefi olan 5 seviyesine kadar devam edeceği belirtilmektedir. Bu durumda kur nedeniyle oluşmuş ihracat avantajının iç piyasada fiyatların düşmesine engel olduğu gözlerden kaçmış gibi görünüyor. Çünkü iç talebin yavaşlatılması, ihracat artışı nedeniyle toplam talebin düşeceği anlamına gelmiyor. Ancak seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma ile parasal sıkılaştırma sürecinin yönetileceği belirtildiğinden bu konuda ki gelişmeler takip edilmelidir.

Bu bağlamda bugün (27 Ekim) bazı kararlar açıklamış olup karşılıklarla ilgili düzenlemelere gittiğini de görmekteyiz. Bazı menkul kıymet tesisi zorunluluğu uygulamaları kaldırılarak bankaların ellerindeki tahvillerin boşa çıkması sağlanmıştır. Bu durum bankaların tahvil portföyünü boşaltarak kredi verme imkanını da artıracaktır.