Felaketlerden kurtulmada yargının rolü

Felaketin sebebi büyüklüğü ve nasıl bir yıkıma neden olacağı kestirilebilen deprem değil, esas sorumlular, gerekli hazırlıkları yapmayarak depremin felakete dönüşmesini önlememiş olan yöneticilerimiz. Daha İyi Yargı Derneği Başkanı Av. Mehmet Gün, "Çözüm Arenası NASIL?" için değerlendirdi...

YAYINLAMA
GÜNCELLEME
Felaketlerden kurtulmada yargının rolü

6 Şubat 2023 depreminin olduğu bölge adeta topyekûn bir suç mahalli gibi. Enkaz altında 50 binden fazla insan resmen öldü. Kimileri kâğıt gibi ezilerek, kimileri kısıldıkları daracık boşluklarda kurtarma beklerken donarak... On binlerce yaralı var, uzuvları kopan, kesilen, ruhları acılar içinde ezilen. Dünya Bankası’na göre değeri 34 milyar dolardan fazla olan 227 binden fazla bina yıkıldı, 635 binden fazla konut hasarlanarak kullanılamaz hale geldi. Sadece Kahramanmaraş’ta 2018 yılındaki İmar Barışı Kanunu ile yasallaştırılan binaların çoğu çöktü. Malatya'da, İmar Barışı ile yasallaşan Trend Garden binası tek başına 29 kişiyi öldürdü. Bölgedeki yüz binlerce insan evinden yurdundan oldu!

Sağlıklı bilgi edinmek ve kanaat oluşturmak zor

Kamuoyu felaket hakkında özgürce haber alma, tartışma ve kanaat oluşturma hakkına sahip. Fakat iktidarı ve kamu görevlilerini ağır eleştiren Ekşi Sözlük web sitesine erişim, makul gerekçe gösterilmeyen bir kararla engellendi. Aynı günlerde Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), olsa olsa “iktidarı eleştirmek yasak” olarak yorumlanabilecek olan “özgürce kanaat oluşturmayı engelleme” gibi anlaşılmaz bir gerekçe de içeren kararlarla iktidarı eleştiren TV kanallarına cezalar verdi.

Sorumlular yöneticilerimiz ve siyasiler

Felaketin sebebi olacağı bilinen, büyüklüğü ve nasıl bir yıkıma neden olacağı kestirilebilen deprem değil. Sorumlularının müteahhitler, mühendisler, denetim elemanları ile oturma izni veren belediye görevlileri olduğu sanılıyor. Oysa onlar yıllardan beri oynanmakta olan “kirli siyaset - çirkin menfaat” oyununda sadece piyonlar! Esas sorumlular, gerekli hazırlıkları yapmayarak depremin felakete dönüşmesini önlememiş olan yöneticilerimiz: En başta cumhurbaşkanı, bakanlar, iktidar ve muhalefet milletvekilleri ile üst düzey bürokratlar, belediye başkanları ve diğer kamu görevlileri. Çünkü bilim insanlarının uyarılarını göz ardı ederek fay hatları üstünde, sıvılaşan zeminlerde “inşaat yapılabilir” diyen imar planları yaptılar, masum insanları bile bile başlarına mezar olacak binalara soktular. Depreme karşı tedbirleri almadıkları gibi 2018’de çıkardıkları İmar Barışı Kanunuyla yıkılması gereken binaları yasallaştırdılar.

Ellerinde uydular, gözlem uçakları, İHA’lar gibi imkanlar olduğu halde yıkımın boyutunu, ihtiyaçları ve eksikleri anında tespit etmeyerek, halkın yardımlarını, arama ve kurtarma çalışmalarını iyi yönetemeyip kaosa neden olarak, OHAL kararını bile geç alarak kurtarılabilecek canların ölmesine, kayıp ve zararların büyümesine neden oldular.

Kamusal mevkileri halka hükmetme ve menfaat edinme vasıtası olarak görenler, haraç, rüşvet, ahlaksız siyasi menfaat edinme saiklerine öyle uygun geldiği için, bilerek ve isteyerek bu felaketi hazırladılar!

Kamu görevini ihmal etmeyi, keyfiliği, liyakatsizliği, yönetimde akıldan, bilimden ve liyakatten uzaklaşmayı, yolsuzluk ve rüşveti önlemesi gereken yargıyı iktidara bağımlı hale getirdiler. Bu da yetmezmiş gibi izin verilmedikçe işlevini göstermemesi için iktidardan izin almasını şart koşarak elini kolunu sıkı sıkıya bağladıkları yargıyı olan biteni seyretmeye zorladılar. Bütün bunlara karşı çıkan dürüstleri ise riya ve yalanla kandırarak, ikna ederek ya da korkutarak susturdular.

Siyasilerden oluşan oligarşik zümre yargının elini kolunu bağlayarak, halkın canını ve malını tehlikeye atma pahasına, ahlaka aykırı siyasi ve sair menfaat elde edilen bir düzen kurmuş ve devletin neredeyse tüm mevkilerine çöreklenmiş bulunmaktadır. Bu zümre son depremde on binlerce canın kaybına, milyarlarca dolar zarara neden olmuştur. Buna rağmen, kurmuş oldukları çalıp çırpma oyununda mühendis, inşaatçı, belediyeci, denetçi ve sair roller verdikleri piyonlara “hesap soracağız” diyerek bir sonraki seçimi kazanma hesapları yapmaktadır.

Sorumlu çok, hesap veren neredeyse hiç yok!

Adalet Bakanı “sorumlulardan hesap sorulacak” diye beyanat vermiş. Ölüme sebep olanın da ölen masumun da cesetleri aynı enkazın altında. Zarar gören de ölmüş depremde, zararı veren de. Malı mülkü zarar gören de iflas etmiş buna neden olan da. Yargı, kimin için kime hesap soracak? Kim kime dava açacak da yargı hangi dosyada neyin davasını görecek? Hangi adalet nasıl yerini bulacak? Ne acıdır ki birkaç günah keçisi bulup mahkûm ve teşhir etmenin dışında bir şey yapılamayacak.

İşin acı tarafı odur ki felaketin esas sorumlularına hiçbir zaman hesap sorulmayacak. Kimlerin hangi yanlışları yapması sonucunda bu felaketin geldiği hiç ortaya çıkarılmayacak. Yıkılması gereken binaları yasallaştıran katil İmar Barışı Kanununu çıkaranlar, fay hatları üzerine, sıvılaşacak ovalara, afet riskli alanlara “bina yapılabilir” diyen, imar planlarını yapanlar ve onaylayanlar hakkında bir soruşturma bile açılmayacak. Felaketi getiren süreçte yargının elinin kolunun iktidara bağlandığı ve göz göre göre gelen felaketi seyretmeye zorlandığı hiç söylenmeyecek.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni (TBMM) hükümetin noteri haline getiren, fakat felaketleri önlemek için gerekli kanunları çıkarmayan, tersine 2018’de Anayasa’ya aykırı İmar Barışı Kanunu çıkararak yıkım kararlarını iptal eden, içindekiler zorla tahliye edilerek yıkılması gereken binaları yasallaştıran iktidar milletvekilleri ve bu kanunu Anayasa Mahkemesi’nde iptal ettirmeyen muhalefet milletvekilleri, vicdanen ölümlerden ve sair zararlardan sorumlular ama kendilerine hukuken asla dokunulamayacak. Siyasetçiler bildik sıkıcı terennümlerini tekrar ederek oy istemeye, neden oldukları felaketler ortaya çıkınca “hesap sorulacak” diye beyanat vermeye devam edecekler.

Yöneticileri soruşturmak imkânsız

Türkiye’de yöneticilere, işledikleri türlü suçlar nedeniyle bir soruşturma açmak, depremin felakete dönüşmesinin en başta gelen sorumlularını yargı önüne çıkarıp yargılamak ve hesap sormak imkânsız.

Cumhurbaşkanı veya bakanların suçlarının soruşturmasını istemek için mecliste 301 milletvekilinin dilekçe vermesi, soruşturma kararı alınması için ise 360 milletvekilinin oy vermesi şart. Yani cumhurbaşkanı ve bakanları yargı önüne çıkarmak, anayasayı değiştirmek kadar zor.

Cumhurbaşkanı veya bakanlar izin vermediği takdirde, atamış veya sorumlusu oldukları üst düzey yöneticiler hakkında yargı soruşturma açamıyor. Pamukova tren kazasında ve Soma maden faciasında üst düzey yöneticiler ilgili bakanlar izin vermediği, yolsuzluğu ortaya çıkan Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan hakkında TBMM soruşturma kararı almadığı için yargı önüne çıkmadılar.

Görevini ihmal ettiği aşikâr olan Cumhurbaşkanı, Çevre ve Şehircilik Bakanı, İçişleri Bakanı ve diğer bakanlar haklarında TBMM’de soruşturma kararı vermek mümkün olmadığı için, onlara bağlı olan başta AFAD Başkanı ile diğer üst düzey yetkililerin bakanlar izin vermeyeceği için yargı önüne çıkmayacağı kolayca kestirilebilir.

Bağımlı da olsa yargıya çok iş düşüyor

Kişisel ve siyasi hırsları için yargıya pranga vuranlar, şimdi yargının depremin enkazını kaldırmasını, enkaz altında kalanların adaletini gerçekleştirmesini, enkazdan delil toplamasını, sorumluları bularak cezalandırmasını istiyorlar. Adaleti sağlamak imkânsız olsa da deprem olaylarını soruşturan avukatlar, savcılar ve hakimlere bu felaketten ders çıkarmak, bir sonraki depreme daha iyi hazırlanmamızı sağlamak için çok önemli görevler düşüyor.

Yargı görevlileri bölgedeki her yıkımı ve yol açtığı hasar ile can ve mal kayıplarını bütün yönleri ile en ince detayına kadar inceleyip, sorumlularını ve yaptıkları her yanlışı belirleyerek ortaya koymakla görevliler. Toplumsal iyileşmeyi sağlamak ve benzer hataların tekrarını önlemek için de felakete yol açan aksamaları kılı kırk yararak ortaya çıkarmak şart.

Deprem olaylarını etraflıca aydınlatan ve maddi gerçekleri objektif olarak ortaya koyan gerekçeler bir yandan verilen kararın isabetini, diğer yandan yargılamanın toplumsal iyileşme işlevini göstermesi için elzemdir. Çünkü yargı kararlarında gerekçe, hem olayın taraflarının hem de kamuoyunun yanlışı ve doğruyu öğrenmesini, o olaydan ders çıkararak aynı hatayı tekrar etmesini önleyen toplumsal bir öğrenme vasıtasıdır.

Yaşadığımız acı deprem felaketine ilişkin olarak ele aldığı her olayda yargı, doyurucu gerekçe göstermeye özel itina göstermeli, öğretici kararlar vererek kamuoyunu doğru bilgilendirmeli, toplumsal kanaatin sağlıklı oluşmasına ve kollektif iyileşmeye katkıda bulunmalıdır.

İyileşme için soruşturma izinleri kaldırılmalı, yargı özgürleşmelidir

Bu düzen böyle sürüp gidemez; bu devirde olacağı, büyüklüğü bilinen deprem gibi doğa olayları felakete dönüşmeye devam edemez.

Depremlerin veya sair doğal olayların felakete dönüşmesini önlemek için ilk olarak yargıyı özgürleştirmek, bir aksesuar olmaktan çıkarmak, siyasette, iktidarda, muhalefette, belediyecilikte, imarda, inşaatta ve hayatın her alanında toplumun kurallara göre işlemesini sağlar hale getirmek gerekmektedir.

Bunu yapmak zor değil. Suç işleyen herkesi yargının özgürce soruşturmasını sağlamak, bunun için de yargı mensupları hakkında kendi kurumlarının, cumhurbaşkanı, bakanlar ve milletvekilleri hakkında TBMM'nin karar alması veya dokunulmazlık kaldırması, tüm kamu görevlileri hakkında idari amirlerinin soruşturma izni vermesi şartlarını kaldırmak, kamu görevlilerinin suçları için bu konuda uzman bir mahkeme kurmak yeterlidir.

Türkiye, cumhurbaşkanına, bakanlara ve milletvekillerine peşin dokunulmazlık tanımaktan bir an önce vazgeçmeli, üstün yarar varsa olay bazında, eğer millî menfaati gerektiriyor ise sonradan koruma veren ileri bir sisteme geçmelidir.

Yargının görevini özgürce yapmasını engelleyen siyasilere atadıkları memuru suça yöneltme, suçlarını örtme ve suçluları yargıdan kaçırma imkânı veren “dokunulmazlık kaldırma” ve “soruşturma izni verme” ön şartları tamamen iptal edilmeli, idari soruşturma süreçleri kaldırılmalıdır. İster cumhurbaşkanı, bakan, üst düzey yönetici isterse sair kamu görevlileri olsun her bir kamu görevlisinin suçunu kimseden izin almaya gerek olmaksızın yargı serbestçe soruşturmalıdır.

“Kendilerine yargı dokunabilir hale gelirse kamu görevlilerinin görevlerini yapamaz hale geleceği” iddiası bu kesimin uydurduğu, hiçbir doğruluğu olmayan bir safsatadır. Hesap vermek istemeyen yolsuzluğa bulaşmış siyasiler ile onlarla işbirliği yapan bürokratlar bu safsatanın arkasına sığınmaktadır.

Türkiye bu safsataya son vermeli, eğer gerçekten böyle bir endişe taşıyan varsa kamu görevlilerini ve dokunulmazları yargılamak üzere bir uzmanlık mahkemesi, Adalet Yüksek Mahkemesi kurulmalıdır.

Ne yapmalı? Bağımsız yargı, adeta yolsuzluksavar ve deprem izolatörüdür

Bağımsız yargı, görünmez bir yolsuzluksavar ve deprem izolatörüdür. Özgürce işlevini gösterdiği, görevini yapmayan, suistimal eden veya yolsuzluğa bulaşan herkese hesap sorabildiği takdirde yargı gerçekten bağımsızdır.

Bilindiği üzere ülkemizde yolsuzluğun en önemli kaynaklarından birisi imar ve inşaat uygulamalarıdır. Deprem felaketinde çöken binaların çoğu, rant veya hukuka aykırı parasal veya siyasî menfaat sağlamak için ya da yolsuzluğun gölgesi altında, bilimin gereklerine aykırı olarak yapılan imar planlarının mağdurudur. İmar yoluyla yaratılan rantlar siyasetin illegal finansmanına da dönüşmekte, ülkemizde hukukun üstünlüğünü ve yargı bağımsızlığını kısıtlayan gelişmeler kapalı kapılar ardındaki pazarlıklardan olumsuz etkilenmektedir.

Yolsuzluğun önlenmediği, yaygın olduğu bir ortamda idari bir amirin bir astının suçunun soruşturulmasına izin vermesinin şart olduğu bir durumda yolsuzluk ve rüşvet kurumsallaşır. Hem astlar hem üstler hem de üstün de üstleri ve siyasetçiler rüşvete bulaşırlar. Öte yandan amirlerin soruşturma izni vermesi şartı bürokrasiyi siyasilere biat ettirir; üstlerin hukuka aykırı eylemlerine astların karşı durmasını önler; kamu görevlileri hukuku işlerine geldiği gibi kullanır; hukukun üstünlüğü yerine üstünlerin hukuku egemen olur; ülke imtiyazlı oligarşik bir yönetici sınıfına teslim olur.

Bağımsız yargı imar planları yapılmasından başlayarak, inşaatlar yapılması ve iskan edilmesine kadar süren aşamalarda aksamalara neden olan hukuka aykırılıkları, yolsuzlukları ve rüşveti; böylece ülkemizde yıkılacak bina inşa edilmesini, yıkımları ve felaketleri önler. Gerçek bir hukuk devletinde ise yapılan hiçbir bina çökemez.