Son nehir kurumadan

Faruk GÜLER
Faruk GÜLER Kurumsal Bakış

Küresel ısınmanın etkileri her geçen gün daha şiddetli hissediliyor. Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (DMÖ) 2021 yılındaki raporuna göre, geçen yıl neredeyse tüm iklim krizi göstergelerinde rekor kırıldı. BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, sera gazı emisyonlarının, deniz seviyelerinin, okyanus ısısının ve okyanus asitlenmesinin rekor seviyeye ulaştığını tespit eden raporun sonuçlarını değerlendirirken, "İnsanlığın karşı karşıya olduğu iklim krizi ile mücadelesindeki başarısızlıkların dizgisi" yorumunu yaptı.  

Tüm araştırmaların sonuçları ve uzmanların değerlendirmeleri önümüzdeki yıllarda iklim değişikliğine bağlı hava kaynaklı doğal afetlerin daha da şiddetleneceğini, sıklıklarının artarak daha geniş alanlara yayılacağını gözler önüne seriyor. Ne yazık ki ne doğanın uyarıları ne de bilim insanlarının çabaları henüz gerekli önlemlerin alınmasını sağlamış değil.  BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, yorumunda buna isyan ediyor aslında.   

Küresel ısınmadan sellerin, orman yangınlarının ve kuraklığın artmasıyla payına düşeni fazlasıyla almaya başlayan Türkiye ise en kritik bölgede bulunuyor. Bilim çevreleri, ülkemizin karşı karşıya kaldığı en önemli doğal afetin kuraklık olduğuna dikkat çekiyor. Buna rağmen sahip olduğumuz su kaynaklarını bırakın korumayı, kirletmeye devam ediyoruz.

Oysa suyun giderek azalacağı gerçeğini ciddiye alarak mevcut tatlı su kaynaklarımıza gözümüz gibi bakmaktan başka çaremiz yok. Türkiye’de en önemlileri Kızılırmak, Meriç, Yeşilırmak, Dicle, Fırat, Seyhan, Ceyhan, Büyük Menderes, Küçük Menderes, Gediz olmak üzere 23 akarsu havzası bulunuyor. Bu akarsular, aynı zamanda ülkemizin en verimli tarımsal havzalarını oluşturduğu için Anadolu’nun can damarları gibi akıyor.  Ama ne yazık ki çoğu kirlilik kaynaklı olmak üzere akarsularımızın geleceğini tehdit eden çok ciddi sorunlar var.  

En çarpıcı örnek olarak, Trakya’da 25 yıl öncesine kadar tarımın can damarıyken, sanayi tesisleri, kentsel ve evsel atıklardan ötürü aşırı kirlenmiş olan Ergene Nehrini gösterebiliriz.  Ergene, artık geçtiği tarım arazilerine ve döküldüğü Marmara Denizi’ne zehir saçar bir hale gelmiş durumda. Türkiye’nin en kirli akarsuyu olan nehirdeki kirlilik seviyesi ile tarım arazileri çoraklaşmaya başladı. Arazilerin çoraklaşması ekilen ürünlerde verim kayıplarına yol açtı. Yapılan araştırmalar, Ergene Nehri’nin içindeki ağır metallerin, bu suya temas eden ve içen hayvanlara, bitkilere ve tarım ürünleri aracılığıyla insanlara geçtiğini ve kansere yol açtığını gösteriyor. Araştırmacılar, Ergene Nehri’ni besleyen Çorlu’da kanser sıklığının Türkiye ortalamasının üstünde olduğunu ve ilköğretim öğrencilerinde bile kanser görüldüğünü söylüyor. Görüldüğü gibi sorun sadece su kaynaklarının kirletilmesi ile kalmıyor, kanser hücresi gibi çevreyi, tarımsal üretimi ve insan sağlığını tehdit ederek yaşamamızın her alanına sirayet ediyor.

Alarm Veren Akarsuyumuz Sadece Ergene Değil 

Günümüzün önemli sorunlardan bir haline gelen su kirliliği, yalnızca su ekosistemine bağlı kalmayıp, döngü çerçevesinde hava ve toprakla da ilişkileniyor. Ülkemiz akarsuları
arasından Gediz, Küçük ve Büyük Menderes, Bakırçay, Ergene, Meriç, Susurluk ve kolu olan Nilüfer, Sakarya Nehri ve kolları (Porsuk Çayı, Ankara Çayı ve Çark Suyu) fazla kirlenmiş durumdadır. Verimli Anadolu topraklarına can katan damarlar olan bu akarsularımızı koruyarak, gelecek nesillere sağlıklı ve yeterli su bırakmayı başarmak zorundayız. Su yoksulu bir ülke olma aşamasına geldiğimiz bu kritik dönemde su kaynaklarımızı akılcı kullanmak ve en iyi şekilde korumaktan başka çaremiz yok.

Mevcut yasalar zaten akarsuların kirletilmesini yasaklıyor. Bu nehirlerimizin temizlenmesi ve kirletici faktörlerin ortadan kaldırılması konusunda şimdiye kadar sadece kamu eliyle yürütülen çalışmaların yeterli olmadığı ortada. Kirletici faktörler sanayi, tarım, evsel atıklar ve bilinçsiz kullanım kaynaklı olduğu için, kamu, belediyeler, sanayi işbirliği ile toplumu ve etkilenen kesimleri de dahil ederek, artık alarm veren bu akarsularımızın temizlenmesi ve bir daha asla kirletilmeyecek şekilde önlemlerin alınması konusunda yaygın ve etkili bir kampanya başlatılması gerekiyor. Kamu kurumları sahip olduğu deneyimleri değerlendirerek, bilim çevrelerinin de desteğini alarak en doğru projeleri hazırlamalı ve her bölgenin önde gelen sanayi kuruluşlarının dahil edildiği bir kampanya ile o bölgedeki akarsuyu kirlilikten kurtarıncaya ve bir daha asla kirlenmeyecek önlemler alınıncaya kadar, süreci eksiksiz çalıştırmaya devam etmelidir. Ta ki tüm nehirlerimizi kirlilikten kurtarıncaya kadar.

Bu önerimizi hayata geçirmek nehirlerimizin kurtarılmasının tek yolu olacaktır. Aksi durumda sorunu tamamen çözmeyen temizlik çalışmaları bir yandan sürerken, diğer yandan kirletici unsurlar tüm çabaları heba edecek düzeyde atıklarını nehirlere boca etmeyi sürdürecek ve bu kısır döngü, son nehrimiz kuruyuncaya kadar devam edecektir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Göç yolları 03 Ekim 2023
Yağmurları beklerken 06 Şubat 2023
Yağmurları beklerken 02 Şubat 2023