Suça sürüklenen çocuklar suçlu mu?
Av. Ege Demiralp
UZMAN ARABULUCU
Suça sürüklenen çocukların gerçekten suçlu olup olmadığını anlamak için önce onların hikâyelerine bakmak gerekir. Çoğu şiddetin, yoksulluğun, ilgisizliğin ve yanlış yönlendirmelerin ortasında büyüyen, kendi seçimlerini yapma şansı bulamamış çocuklardır. Onları cezayla damgalamak yerine, eğitimle ve sosyal destekle hayata kazandırmak hem birey hem toplum için kalıcı bir çözüm sunar. Çünkü çocuk, geleceğin umududur; suç ise doğuştan gelen bir kader değil, değiştirilmesi mümkün bir sonuçtur.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından benimsenen Çocuk Haklarına Dair Sözleşme Türkiye tarafından 2 Eylül 1990’da imzalanmış ve 27 Ocak 1995 tarihinde de Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. 2004 yılında ise Türk kanunları ve bu sözleşme arasında çelişki olması durumunda sözleşme hükümlerinin uygulanacağı kabul edilmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesinde 18 yaşın altında olan herkes çocuk olarak tanımlanmaktadır. Sözleşmenin felsefesi “Çocuğun yüksek yararı” ilkesine dayanmaktadır. Çocuğu etkileyen tüm eylemlerde çocuğun yüksek yararı, dikkate alınacak birincil husus olacaktır. Bu ilke suç ile karşılaşan çocuk için de geçerli olacaktır. Çocuk Ceza Adalet sisteminde de çocuğa özgü farklı yaklaşımın kaynağı çocuğun yüksek yararı ilkesidir.
Temel prensipler başlığı altında “Yüksek Menfaat” kavramı
Yasal süreçte yer alan ya da bundan etkilenen çocukların yüksek menfaatleri gözetilirken: a. çocukların görüşlerine ve düşüncelerine gereken önem verilmeli; b. haysiyet, özgürlük ve eşit muamele gibi çocuğun diğer bütün haklarına her zaman saygı gösterilmeli; c. ilgili tüm yetkililerce, çocuğun ruhsal ve bedensel sağlığı ve hukuki, sosyal ve ekonomik çıkarları da dahil olmak üzere, zarar görebilecek bütün menfaatlerinin gereğince dikkate alınabilmesi amacıyla kapsamlı bir yaklaşım benimsenmelidir. Aynı işlemde veya davada yer alan bütün çocukların yüksek menfaatleri ayrı ayrı değerlendirilerek, olası menfaat çatışmalarını uzlaştırmak amacıyla dengeleyici bir yaklaşım benimsenmelidir. Nihai kararı vermede yargı en üst düzeyde yetkiye ve sorumluluğa sahiptir, ancak üye devletler de gerektiğinde, çocukları ilgilendiren işlemlerde çocukların yüksek menfaatlerinin tarafsızca değerlendirilmesi amacıyla birden çok disiplini içeren yöntemler oluşturmak üzere kararlılıkla çaba göstermelidirler.
Çocuğu odak alan, fiile değil faile odaklanmış, çocuğu cezalandırmayı değil iyileştirmeyi hedefleyen adalet sistemi olmadan suç oranları artar. Çocuklar; çocuk mahkemelerinde yargılanmalıdır. Davalar; çocuk fail iken çocuk mahkemelerinin olmadığı yerlerde Asliye Ceza Mahkemeleri’nde, çocuk mağdur iken de genel mahkemelerde görülmektedir. Mağdur ya da fail fark etmez; çocuk ile ilgili davalar, çocuklar için özel olarak kurulmuş mahkemelerde görülmelidir. Çocukların ifadeleri pedagog eşliğinde alınmaktadır. Ancak bu savcının odasında değil özel odalarda yapılmalıdır. Türkiye Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’ni, 1990 yılında imzalamış olsa da ancak 1995 yılında ve ne yazık ki bir takım çekincelerle yürürlüğe koymuştur. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin imzalanmasından sonra ülkemizde çocuk haklarının korunması ve geliştirilmesi konusunda bir yasal mevzuat oluşturulamamıştır. Çocuklarla ilgili riskleri önceden tespit edecek ve riskleri önleyecek mekanizmalar ve politikalar henüz oluşturulamamıştır. Bu noktada, Türkiye özelinde, çocukların karşı karşıya kaldığı ve kalabileceği olumsuz tablonun değişebilmesi için uluslararası standartların eksiksiz olarak iç hukuka yansıtılması yönünde hızla mevzuat çalışması yapılmalıdır. Çocuklar için yapımı sürdürülen ceza ve infaz kurumları çocukların psiko-sosyal destek alacağı ve sanatsal-sportif faaliyetler yürüteceği kültür ve spor merkezi olarak inşa edilmelidir. Çocuk cezaevleri ve çocuk koğuşları lağvedilerek çocukların kapatılarak cezalandırılması uygulamasına son verilmelidir. Hürriyeti bağlayıcı yaptırımlar çocuğun cezalandırılması için bir seçenek olmamalıdır.
Suça sürüklenen çocuk suçlu değil, kurtarılması gereken bir gelecektir.
Suça sürüklenen çocuk suçlu değil, yalnız bırakılmıştır.