Sürdürülebilir Turizm
Son dönemde, özellikle Avrupa’da başlayan ve İspanya’da yoğunlaşan aşırı turist akınına karşı tepkiler giderek artıyor. Daha önce sadece çevreci aktivistlerin sesini yükselttiği bu konu, artık geniş halk kitlelerinin de gündeminde. Geçtiğimiz hafta, İspanya’nın Kanarya Adaları’na bağlı Tenerife’de on binlerce kişinin katıldığı gösteriler, bu rahatsızlığın ne denli büyük olduğunu gözler önüne serdi.
Bölge halkının tepkileri haklı gerekçelere dayanıyor. Kitlesel turizm, doğal dengenin bozulmasına yol açarken, çevresel tahribata ve sosyal dokunun zarar görmesine sebep oluyor. Yerel halk, aşırı turist yoğunluğunun konut fiyatlarını yükselttiğini, kiraları fahiş seviyelere çıkardığını ve bölgedeki yaşam kalitesini düşürdüğünü vurguluyor. Bunun yanı sıra, gürültü kirliliği, trafik sıkışıklığı ve artan atık miktarı gibi sorunlar da yerel halkın tepkisini körüklüyor.
Bu eleştiriler yerinde ve dikkate alınması gereken önemli meseleler. Ancak, aşırı tepki göstererek turizmi tamamen dışlamak da başka bir yanlışa kapı aralar. Turizmin, ekonomiye sağladığı katkılar yadsınamaz. İstihdam yaratması, yerel esnafa canlılık kazandırması ve kültürel etkileşimi artırması, göz ardı edilmemesi gereken faydalar arasında. Dolayısıyla, meseleye sağduyulu bir yaklaşım benimsemek gerekiyor.
Bu noktada, Arapça kökenli üç kavram üzerinden düşünmek faydalı olabilir: ‘İfrad’, ‘Tefrid’ ve ‘İtidal’. ‘İfrad’, aşırıya kaçmayı, ölçüsüz davranmayı ifade eder. Turizm karşıtı hareketlerin, haklı gerekçelerle başlasa da, aşırılığa vararak turizmi tamamen reddetmesi, hatalı bir tutum olur. Öte yandan, ‘Tefrid’ yani ihmalkârlık da bir başka uç noktadır. Aşırı ziyaretçi trafiğinin getirdiği zararları göz ardı etmek, gerekli önlemleri almamak, sorunların derinleşmesine yol açar. Çözüm ise ‘İtidal’, yani dengeyi bulmaktan geçer. Turizmin sağladığı faydaları korurken, zararlarını minimize edecek politikalar üretmek en doğru yol olacaktır.
Aşırı turist akınının getirdiği olumsuzluklar, turizm karşıtlığına dönüşmemelidir. Çünkü turizm, yalnızca ekonomik kazanç sağlamaz; aynı zamanda toplumsal dönüşümü hızlandırır ve farklı kültürler arasında köprü kurar. Tarihten de biliyoruz ki, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Avrupa’nın yeniden toparlanmasında ve sosyo-ekonomik yapının ayağa kalkmasında turizmin önemli bir rolü olmuştur. Bugün de ülkeler arası diplomasi ve kültürel etkileşim açısından büyük bir değer taşımaktadır.
Bu çerçevede, hem çevresel duyarlılığı artıracak hem de yerel halkın haklarını koruyacak sürdürülebilir turizm politikaları geliştirilmelidir. Turizm sektörünü bütünüyle reddetmek yerine, bilinçli bir şekilde yönetmek, hem doğayı hem de ekonomik dengeyi koruyacaktır. Önemli olan, turizmin zararlı etkilerini azaltırken, faydalarını maksimize eden bir sistem kurmaktır.
Bu hedefe ulaşmak mümkün mü? Elbette! Ancak bunun için sürdürülebilir turizm kavramının, sadece slogan olmaktan çıkıp gerçekçi uygulamalarla hayata geçirilmesi gerekmektedir. Planlı, dengeli ve çevreye duyarlı bir turizm anlayışı benimsenmediği sürece, bu sorunlar büyüyerek devam edecektir. Oysa doğru önlemler alınırsa, hem doğa korunur hem de turizmin sunduğu ekonomik ve sosyal faydalardan vazgeçilmemiş olur.
Kısacası, aşırı turist akışı konusunda duyarlılık göstermek, çevreyi ve toplumu korumak önemlidir. Ancak, bunu yaparken turizmi tamamen düşmanlaştırmak yerine, bilinçli ve dengeli politikalarla sürdürülebilir bir çözüm üretmek en sağlıklı yol olacaktır.