Türkiye’nin enerjide ‘hub’ olmasını engelleyenlerin tamamı hapı yuttu

Sadi ÖZDEMİR
Sadi ÖZDEMİR EKONOMİDE SAĞDUYU

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Türkiye’nin doğal gaz (enerji) merkezi olmasını önermesi üzerine çok söz söylendi. Enerji uzmanlarımız, fırsatları ve riskleri anlattı. İktidar, Rusya’dan gelen bu sürpriz öneriyi, dolduruşa gelmeden detaylı incelemek için masaya yatırdı. Muhalefetin bazı sözcüleri ise bu öneri ‘iktidarın işine çok yarar’ kaygısıyla Putin’e kızdı. Ben, Türkiye ve Türk dünyası adına konunun tarihi perspektifine dikkati çekmek istiyorum. Rusya, SSCB döneminde, Azerbaycan ve diğer Türk cumhuriyetlerinin petrol ve doğal gazının sadece kendi üzerinden dünyaya satışını temel strateji olarak benimsemişti. Azerbaycan petrolü ve gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması fikri ilk kez 1980’lerde ortaya atıldığı için büyük kaygı yaşıyordu. Gün geldi, SSCB’de çöküş başladı ve sistem kısa sürede tasfiye oldu. Türkiye, ABD ve Avrupa, Azerbaycan petrolünün Türkiye üzerinden geçişi için çalışmalara başladı. Bu çalışmaları çökertmek için SSCB artığı Rus ordusu, dönemin Ermenistan ordusuna ve çetelerine destek vererek Karabağ’ı işgal ettirdi. Ermenistan, Azerbaycan petrolünün Türkiye’ye ulaşmasının önünde ‘takoz’ yapıldı ama bu takozluk, Gürcistan’ın projeye katılmasıyla aşıldı. Ebulfez Elçibey, Haydar Aliyev, Süleyman Demirel, Turgut Özal, eski ABD Başkanı Bill Clinton gibi büyük vizyoner liderlerin çabalarıyla enerjide ‘Asrın Anlaşması’ imzalandı. Türk iş dünyasının büyük gayretleri, küresel enerji şirketlerinin ortaklığı ile 4 milyar dolarlık yatırım hayata geçti, Bakü Tiflis Ceyhan Petrol Boru Hattı ile Azerbaycan petrolü Akdeniz’e aktı. Ardından, 6,5 milyar dolarlık yatırımla Azerbaycan doğal gazı da TANAP Doğal Gaz Boru Hattı ile Türkiye ve Avrupa’ya ulaştırıldı. Rusya Federasyonu, akılcı enerji politikalarına dönüş yaparak, 2,7 milyar dolarlık yatırımla ‘Mavi Akım’ ve 7 milyar dolarlık yatırımla ‘Türk Akım’ projelerini hayata geçirip iki enerji hattının daha Türkiye’ye bağlanmasını sağladı. Rusya, en azından Sayın Putin döneminde Doğu Batı ve Güney Kuzey enerji akışında, Türkiye’nin eşsiz önemini ABD ve Avrupalı müttefiklerimizden daha iyi anlamaya başladı. Bu arada Azerbaycan, Rusya’nın değişen politikasının etkisi ve Türkiye’nin desteği ile Ermenistan işgali altındaki vatan toprağı Karabağ’ı işgalden kurtardı. Türkmenistan ile arasındaki ‘Hazar Anlaşmazlığını’ çözümledi ve iki ülkenin Hazar Denizi’nde ortaklaşa çıkaracağı gazın Türkiye hattına bağlanması kararlaştırıldı. Yakın gelecekte Kazakistan’dan Türkiye yönüne gaz ve petrol akışı da mümkün görünüyor.

AB, Akdeniz’deki fırsatı nasıl heba etti?

Türkiye’nin enerjide merkez olmasını önlemek için Yunanistan ile Kıbrıs Rum Kesimini kullanan Avrupa Birliği (AB) tarihinin en kötü ve uzun süreli enerji krizine saplanmış durumda. Doğu Akdeniz’de doğalgaz ve petrol keşfi yapılalı 10 yıllar oldu. Haritayı ortaya koyunca Türkiye ve KKTC’nin çok büyük pay alacağı anlaşılınca bölgedeki enerji akışının Türkiye üzerinden geçmesini önlemek için bu defa da Yunanistan ve Rum Kesimi takoz yapıldı. Türkiye, bir an önce hakça paylaşımı savunurken, onlar AB’nin Rusya’ya doğalgazda ne kadar bağımlı olduğunu da unuttu. Gün geldi, bu bölgedeki enerjinin en ekonomik ve güvenli geçiş rotasının Türkiye olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar ama geç kaldılar. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle enerji fiyatları uçtu, AB’ye Rusya’dan gaz akışı kesildi. Akdeniz’de bu kadar akıl dışı politikalara takılıp kalmasalardı Türkiye üzerinden gidecek Akdeniz gazı, şuanda AB’nin en önemli enerji kaynağı olarak devrede olmaz mıydı? Avrupa, Türkiye’nin enerjide merkez olmasını engellemek yerine hakça paylaşımı destekleyip Yunanistan’ı frenleseydi şu anda bu enerji krizini yaşar mıydı?

Türkiye belki ‘tam anlamıyla bir enerji merkezi’ olamadı ama en azından enerji krizlerinde bile kendi enerji arz güvenliğini sağlamış durumda. İran ve Kuzey Irak doğal gazları da Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşacak aşamaya çok yakın.

80 ülkeden 200 misafirle Boğaziçi’nde ‘Büyük Dönüşüm’ zirvesi yapacak

Uluslararası İş Birliği Platformu (UİP) Kurucusu Cengiz Özgencil, 10-12 Kasım arası 13’üncü Boğaziçi Zirvesi’ni düzenliyor. Bu zirvelerde bugüne kadar 9 cumhurbaşkanı, 8 başbakan, 4 prens ve 2 prenses başta olmak üzere, 100’lerce iş ve bilim insanını ağırlayan Özgencil, bu yıl ana temanın ‘Büyük Dönüşüm’ olarak belirlendiğini söylüyor. Özgencil, “13’üncü zirve dünyadaki büyük dönüşümü ele alacak. Bunlar; teknolojide dönüşüm, şehirlerdeki dönüşüm, gıda arzındaki dönüşüm ve sanayideki dönüşüm. Her bir oturumda hem devletler nezdinde temsilciler hem de iş dünyasının Türk ve yabancı temsilcileri bu dönüşümlere ışık tutmaya çalışacak” diyor. Bu yıl zirveye 80 ülkeden 200’ü aşkın misafir bekliyor. Etkinlikte 3 bine yakın izleyiciye ulaşmayı da hedeflediklerini söylüyor. Özgencil şöyle konuşuyor: “Asıl hedefimiz, davet ettiğimiz misafirlerimize ülkemizdeki yatırım ve ticaret potansiyelini yerinde göstermek ve yurt dışından gelen yatırımlara katkıda bulunmak.” ‘Kimler geliyor’ diye soruyorum, yanıtı şöyle oluyor: “Mesela, Ürdün Prensi Hasan geliyor. Mısır ile ilişkiler için önemli bir isim, eski Cumhurbaşkanı adayı Amir Musa geliyor ki kendisi çok üst düzey görevler yapmış biri. Körfez İşbirliği Örgütü’nün genel sekreteri geliyor. Suudi Arabistan’dan da önemli misafirlerimiz olacak.” Davet sürecinde, Cengiz Özgencil’e akseden ‘Türkiye hakkında görüşler’ de önemli ki bu konuda, “Türkiye’nin artık bölgenin önemli bir aktörü olduğunu ve etkili güç haline geldiğini, nüfuz alanının büyüdüğünü söylüyorlar. Cumhurbaşkanımızın Rusya Ukrayna savaşındaki tahıl koridoru ve esir değişimi girişimlerinin başarılı olması Türkiye’ye bakışı çok olumlu etkilemiş durumda” diyor. 2023 zirvesi için de ipucu veriyor. Muhtemelen 14’üncü Boğaziçi Zirvesi’nin ana teması “Türkiye Yüzyılı” ya da “Türklerin Yüzyılı” olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar